Türkiye’nin yıllardır süregelen bir “muhalefet sorunu” var. Bu soruna genç kuşakların bir kısmı, mevcut partili sistemin dışında kalarak söz üretiyor. Siyasi yelpazenin farklı kanatlarındaki bu genç muhalifler, çeşitli oluşumlar kuruyor ve sistemin değişmesi için çözüm üretmeye gayret ediyor. “Genç Muhalifler” dosyamızın ilkinde, bu toplulukların en yenisi Sosyal Demokrat Sivil Siyaset Ağı’ndan Altuğ Öztürk ve Suzan Ezgi Kösalı ile konuştuk: “Kurtarıcı biz, sıradan yurttaşlarız; dönüşüm için sosyal demokrasi” diyen kurucular, “siyaseti değiştirmek ve ortak geleceği birlikte inşa etmek” için herkesi aralarına katılmaya davet ediyor.
Türkiye’de gençlerin “apolitik” olduğu ve siyasete mesafeli durduklarına dair çokça eleştiri ve araştırmaya sıklıkla rastlıyoruz. Peki genç muhalif kuşaklar siyasete nasıl yaklaşıyor ve politik eylemliliklerini nasıl şekillendiriyorlar? Siyasi partilere mesafeli olan gençler, siyasi kültürü benimsemiyor, siyasetçileri kendilerine yakın bulmuyor ve değişimin olanaklarını zorluyor.
Siyasi partilerin gençlik ya da kadın kollarında siyaset yapan ancak edindikleri deneyimle mevcut siyasi parti kültürüyle yol alınamayacağına kanaat getiren bu genç muhalifler, yeni “siyasi muhalif topluluklar- hareketler” kuruyor. “Genç Muhalifler” adlı dosyamıza bunların en yenisi ile başladık. Sosyal Demokrat Sivil Siyaset Ağı, henüz ilk toplantısını geçtiğimiz Pazar günü Kadıköy’de yaptı. İlk toplantısında yer alarak edindiğim izlenim, tüm katılımcıların siyasi bilincinin yüksek, politik duruşunun net, “bi’ şey yapmalı acilen” tavrının samimi ve motivasyonun yüksek olduğu yönünde.
“Siyasetçilere ve kurumsal siyasete güvensizliğin sonucu olarak, yeni bir örgütlenme kültürüne dönük acil ihtiyaçtan” doğduklarını söyleyen iki akademik kökenli kurucusu Altuğ Öztürk ve Suzan Ezgi Kösalı ile yeni şekillenmekte olan ağı ve siyasete yeni ve özgün neleri katabileceklerini konuştuk.
“DÖNÜŞÜM İÇİN TEK ÇIKIŞ NOKTASI SOSYAL DEMOKRASİ!”
Kendinizi bireysel olarak nasıl tanımlıyorsunuz? Neden siyaset ve neden bu canhıraş örgütlenme çabası? Neden sosyal demokrasi?
Altuğ Öztürk: Kendimi inatçı, dirençli, umutlu, öfkeli ama günün sonunda barışı, uzlaşıyı önceleyen bir insan olarak tanımlarım. Politik bir yolculukta, iyi yönetilebilirse öfkenin motive edici bir kaynak olduğunu düşünüyorum. Biz kuşak olarak dişlerimizi sıkarak beklediğimiz, öfke dolu 22 yıl geçirdik. Herkes gibi ben de adalet arıyorum. Elbette bu öfkenin fertlere değil şiddetin kaynağı olan kültüre, yapılara, kurumlara yönelmesi gerekir, inşacı bir karakterle birleşmelidir. Eleştirenin alternatifini, çözümü, iyi ve güzel olanı da ortaya koyma sorumluluğu var. Edilgenliği, çaresizlik duygusunu sevmiyorum. Çaresiz değiliz, kurtarıcı beklemiyoruz, gelecek varsa öznesi biziz.
Suzan Ezgi Kösalı: Kendimi adil, merhametli, sabırlı, umutlu ve dirençli biri olarak tanımlıyorum. Türkiye’de toplumsal adaletin, dayanışmanın ve eşitlik duygusunun güçlenmesine katkıda bulunmak için çalışıyorum. Bu değerler, hem kişisel hem de siyasi mücadelemin merkezinde yer alıyor. Türkiye’de toplumsal ve siyasi katılımın sınırlı kaldığını, örgütlenme iradesinin kırıldığını, geleneksel siyaset yapma biçimlerinin ise toplumu yeterince temsil etmediğini düşünüyorum.
‘Biz Yurttaşlar’ ve ilk projemiz olan Sosyal Demokrat Sivil Siyaset Ağı siyaset sahnesinde yer bulamayan, ama değişim arzusunda olan bireylerin kendilerini ifade edebileceği bir alan yaratma ihtiyacından doğdu. Karar alma süreçlerine daha fazla katılım sağlamak isteyen yurttaşların taleplerini güçlü bir şekilde dile getirmesine olanak sağlamayı amaçlıyoruz.
Nitelikli bir siyasi kültürü inşa etmenin de tek yolu örgütlenmekten geçiyor. Sadece eleştirerek veya hayıflanarak çözüm üretmek mümkün değil. Adil bir toplumsal düzenin inşasında bireysel özgürlükler ve toplumsal eşitlik arasında sosyal demokrasi bir denge kuruyor. Biz de bu dengeyi, Türkiye’nin geleceği için en gerçekçi ve sürdürülebilir model olarak görüyoruz. ‘Biz Yurttaşlar’ olarak, sosyal demokrasinin temelinde yer alan özgürlük, eşitlik, adalet ve dayanışma ilkelerinin Türkiye’deki toplumsal dönüşüm için tek çıkış noktası olduğuna inanıyoruz.
Bugüne dek partili siyaset içinde neler yaptınız? Ne öğrendiniz?
Altuğ Öztürk: 19 yaşında Cumhuriyet Halk Partisi’ne üye oldum. Ailem sosyal demokrat fakat aktif siyasetin içinde yer almamış insanlardı. Ak Parti iktidarının erken bir dönemiydi ve bugün gerçeğe dönüşen pek çok riskin açıkça dile getirildiği yıllardı.Bir genç olarak sorumluluk almak istiyordum. Kendimce bir adım attım. Açıkçası dağınık bir organizasyonla ve ilgisizlikle karşılaşmıştım. Elbette inancımı sarsmıştı genç yaşımda.
17 yıl geçti üzerinden bugün partiye yeni üye olan genç arkadaşlarımdan benzer deneyimleri dinliyorum. Partili siyasette isimleri, özneleri aşan, gençleri siyasetten uzaklaştıran, çarpık bir siyasi kültür hakim bana kalırsa ve bu durum her kitle partisinde geçerli. İdealleri olan yurttaşlardan belki daha fazla, yalnız koltuk için mücadele eden siyasi profesyoneller ve siyasi elitler partilere hakim. Açıkçası örtük bir dışlama, siyasete dahil olmak isteyen yurttaşı tehdit olarak gören bir yaklaşım hakim hala, statükolarını korumak her şeyden önemli siyasetçiler için.
Bu yıllarda ne öğrendim? Elbette çözümün yurttaşların çıkarsız örgütlenmesinden geçtiğini. Siyasetin günün sonunda nicelikle sınandığını, nitelikli bir siyaset isteyen herkesin sorumluluk alması gerektiğini, oy verdiği partiye üye olmasının zorunlu olduğunu… Sayımızın sanılandan çok olduğunu, bir araya gelmemizin mecburiyet olduğunu. 2-3 kuşakta inşa edilmiş statükoların bir günde devrilemeyeceğini…Ama inatçıyız, değiştireceğiz bu tabloyu. Örgütlenen kazanır, geleceğini başkalarının ellerine teslim etmez.
Suzan Ezgi Kösalı: Cumhuriyet Halk Partisi’ne üyeyim. Partinin saha çalışmalarında aktif olarak birçok kez rol aldım. Yerel düzeyde halkla birebir temas kurarak parti politikalarını anlatma, yurttaşların taleplerini ve sorunlarını dinleme fırsatı buldum. Seçim dönemlerinde yoğun saha çalışmaları yürüttüm, kapı kapı dolaşarak vatandaşlarla görüştüm, miting ve etkinliklerde organizasyon görevleri üstlendim.
Masa başında ise stratejik planlamalar, politika ve proje geliştirme süreçleri, rapor hazırlama görevlerinde bulundum. Partinin uzun vadeli stratejilerini belirlemek adına analizler yaparak öneriler geliştirdim. Veriye dayalı çalışmalarda bulundum, özellikle seçim verilerinin analiz edilmesi, kamuoyu yoklamalarının yorumlanması gibi çalışmalar da sürdürdüm. Halihazırda, bu çalışmalarımı sürdürüyorum.
Öğrendiklerime ve gözlemlerime gelince; siyasette ciddi bir nepotizm sorunu ve entelektüel birikime karşı bir duruş var. Bilgi birikimi olan, saygın, nitelikli, liyakatli kişiler “tehdit” olarak görülüyor. Fikri veya ideolojik bir tartışma yürütülmüyor, fotoğraf siyasetçiliği yapılıyor. Daha da üzücü olan, siyasetin sadece maddi imkanları olan kişiler tarafından yapılabileceği algısı güç kazanmış durumda. Bu düzeni gören vatandaşlar da partili siyasetten uzaklaşıyor.
AĞDA YENİ OLAN: KOLEKTİF ZEKAYI GÜÇLENDİREREK ÖRGÜTLENME!
Sosyal Demokrat Sivil Siyaset Ağı nasıl bir ihtiyaçtan doğdu? Ne oldu da bu ağ “yeni bir topluluk” iddiasıyla ve ihtiyacıyla doğdu? Yeni bir muhalif anlayışa ve siyasete katılım konusunda yeni oluşumlara dair talep var mı?
Sosyal Demokrat Sivil Siyaset Ağı, siyasetçilere ve kurumsal siyasete güvensizliğin sonucu olarak, yeni bir örgütlenme kültürüne dönük acil ihtiyaçtan doğdu. Siyasi kültürü değiştirmek için bir ayağı siyasi partilerin içinde, bir ayağı toplumsal muhalefete uzanan, kitlesellik ufku olan sivil yapılara dönük bir ihtiyaç var. Yıllarca siyasetçilere, aydınlara, gazetecilere, akademisyenlere kısaca topluma liderlik edebileceğini düşündüğümüz kim varsa güvenmek istedik. Sonuç hayal kırıklığı oldu.
Sonunda çelişkinin kaynağına inmek ve sorumluluk almak gerekiyordu. 1980 darbesi sonrasında Türkiye halkı kasıtlı olarak örgütsüzleştirilmiştir. Atomize edilmiş, çoğu zaman komşusunu dahi tanımayan milyonlarca insanız. Güvencesizleştirildik, geleceğimizi göremiyoruz, barınma hakkımız gasp edildi, kent merkezlerinden adeta sürülüyoruz, eğitimde ve sağlıkta özelleştirme tam gaz ilerliyor. Fırsat eşitliği yok. Hukuksuzluk, anayasasızlaştırma, adaletsizlik duygusu hepimizin hücrelerine işledi. Bizler böyle bir hayatı hayal etmedik, hak etmedik, adaletin er, geç tesis edilmesi lazım.
Dillerde her zamanki malum ifade: Bir şey yapmalı. Ama nasıl? Bütün toplum gibi bu uzun yıllar cevap aradık. Şüphesiz örgütlenmektir çare fakat yeni çağın özgün fırsatlarını, ağ toplumunu gözeten yeni bir örgütlenme paradigmasıyla.
Emek sömürüsü yoğunlaştı, iş zamanı dışındaki zamanları da kuşatıyor artık sermaye. Bu yüzden insanlar sevdiklerine ve kendilerine dahi zaman bulamıyorken, bir araya gelmek, mekan birliğini sağlamak her zaman kolay değil. Bu sebeple dijital medyanın imkanlarını kullanacağız. Atomize edilmiş insanları bir araya getirerek, yalnız olmadıklarını göstererek, yaşamlarında biriktirdikleri her ne varsa, hangi deneyim, hangi teknik, sosyal bilgi, sahip oldukları her türden sermayeyi kolektifin orta çıkarı için kullanmalarına zemin sağlayarak, kolektif zekayı güçlendirerek örgütleneceğiz.
Türkiye’de büyük bir örgütlenme isteği olduğunu fakat doğru zemin ve yaklaşımların bir türlü güçlenemediğini düşünüyoruz. Muhalif yurttaşlardan bugüne kadar her ne istendiyse yaptı insanlar. Sandık görevi ve seçmenlikten ibaret sözde bir demokratik katılıma mahkum edilmek isteniyor. Büyük bir potansiyel kullanılamıyor.
Siyasetçiler çıkar ilişkilerinden başlarını kaldırabilirlerse bir okyanus görecekler. Yurttaşı pasifize eden yalnız partiler de değil, belki geleneksel sendikaları da, sivil toplum örgütlerini de tartışmalıyız.
Siyasi çizgiye gelirsek, daha geniş zamanlarda konuşmak isteriz elbette fakat her sosyal demokrat parti ve organizasyon elbette kendi içinde bulunduğu coğrafyayla karakterize olur. Türkiye’de Cumhuriyeti’nin kazanımlarını geri kazandıracak, eksiklerini kapatacak, temel anayasal haklarımızı, kamucu bir paradigmayla kalıcı şekilde güvence altına alabilecek sosyal demokrat bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Bu yaklaşım zaten Cumhuriyet’in kalbinde taşınan ufuktur.
Size göre, Türkiye’nin en önemli sorunları ve ihtiyaçları neler?
Hemen her zeminde korkunç sorunlar var. Tek tek girersek röportaja sığmayacak. Fakat anayasasızlaştırma, hukuksuzluk sorunların en önemli kaynağı belki de. Nitekim bütün hak gasplarının merkezindeki taşıyıcı kolondur. Eğitim hakkını, sağlık hakkını, fikir özgürlüğünü, din ve vicdan, bilim ve sanat, basın ve yayın özgürlüklerini düşünelim başlangıç olarak, hemen her hakkımızı yok eden hukuksuzluğun ağır sonuçlarını göreceğiz. Anayasa Mahkemesi kararlarının tanınmadığı, mafya babalarının dava arkadaşı olarak görüldüğü, hakimlerin, polislerin suçla birlikte anılabildiği bir ülkede hangi sorun çözülebilir?
Türkiye’nin “muhalefet sorununa” sizin yanıtınız ne? Ağ ile “yeni ve özgün” olarak neleri hayata geçirebileceğinizi umuyorsunuz?
Yurttaşların anayasal haklarını kullanarak iktidar politikalarını eleştirdiği Gezi Parkı eylemlerinin sonuçları muhalefet krizinin doğasını anlamak için iyi bir örnek. Politik ve örgütlü bir grubun, esasen ekoloji hareketinin başlattığı eylemler ve heybesindeki her şeyi, yıllarca öfkeyle biriktirdiklerini yanında getiren, eklemlenen ve eylemleri destekleyen fertler, milyonlar.
O günlerde kimileri çözüm sürecine, kimileri rant ekonomisine ya da yolsuzluğa öfkeyle, kimileri “kızlı erkekli kalıyorlar” “iki ayyaş” gibi söylemlere tepkiyle, kimileri kürtaj, doğum kontrol hapı gibi konularda yaşam tarzına açık müdahaleler sebebiyle, sayısı arttırılabilir pek çok yanlışa karşı çıkarak bir araya geldi. İktidar politikalarına öfke esastı ve addedilen fail ortaktı. Fakat gruplar farklı nedenlerle oradaydı.
Devamlılığının sağlanamamasının en önemli nedeni belki de budur. Ortak bir gelecek hayalinden daha çok krizde ortaklaşmak. Gezi’nin yarattığı tesir tartışılmaz. Türkiye’de sivil protestolar tarihinde hiçbir zaman unutulmayacak fakat devamında herhangi bir organizasyona ya da siyasi bir iradeye dönüşmedi. Günün sonunda müzakere süreçlerinde yer alan temsilcilerin bir kısmı hapishanede.
Burada vurgulamak istediğimiz temel husus şu; ekoloji hareketi varlığını sürdürüyor. Dün olduğu gibi bugün de. Yani yine örgütlü yapılar ayakta kalıyor, mücadeleye devam ediyor. “Doğaçlama kamular” ifadesiyle bir kavram vardır sosyal bilimlerde. Duygusal kaynaklardan beslenen, özgün bazı olaylar çerçevesinde hızla bir araya gelen ve hızlı dağılan kamular. Muhalefetin krizi budur. Her yeni olayda travmatize oluyor, öfkeleniyor, tepki gösteriyor ve dağılıyoruz. Sonrası unutma kültürü. Tepkileri sistematik ve örgütlü şekilde, fikri takip yaparak, hafızasızlaşmadan yürütmek zorundayız. Gündelik kazanç, kayıp dengeleriyle pragmatist şekilde yürütülen bir siyasetle bu mümkün değil.
Bizim için yeni olan nedir? Yeni toplumsal hareketlerin öznelerinin koordinasyonunu sağlayabilen bir örgütlenme ufkuna sahip olmamız. Siyasi bir örgütlenme planlıyor olmamız. Kadın mücadelesi, emek mücadelesi, kimlik mücadelesi, hayvan hakları mücadelesi tamamı çok değerli fakat bütüncül yürütülecek bir mücadele gerekiyor. Partilerde delege mücadelesine de girmekten kaçınmayacak, üniversite örgütlenmelerini sağlayacak, kuşaksal devamlılığı güvence altına alacak, mahallesinde forumlar düzenlemeye imkan verecek bütüncül bir siyasi ufku inşa etmeye çalışıyoruz. Siyasi partilerde yukarıda saydıklarımızın inşa edilmesi çok güç.
AĞIN VAADİ: KOLLEKTİF ÇIKARA DAYALI ÖRGÜTLENME VE KARŞILAŞMA ALANI YARATMA
Kimlerin ağa katılmasını umuyorsunuz? Nasıl bir potansiyel var? Size katılım ve ilgi nasıl?
Hayalperest insanlar değiliz. Siyaset bir zaman ve sermaye meselesi. Arkamızda bir sermaye desteği yok. İşlerimizden arta kalan zamanlarda örgütlenmeye çalışıyoruz. Bu yüzden ayağımızın bastığı şehirlerde örgütlenmeye başladık. Pivot bölgemiz İstanbul. Öncelikle metropolde siyaset yapmaya zaman bulamayan, benzer düşündüğü yurttaşlarla buluşamayan fakat ortak ilkeler ve değerleri taşıyan seçmenleri birbirleriyle tanıştırıyoruz. Kavga vereceksek gelin aramızda verelim diyoruz.
Üniversite öğrencileri değerlerimiz bağlamında çok yakın hissettiğimiz, duygusal ortaklık kurduğumuz önemli bir grup. Geleceklerini kaybediyorlar, harekete geçmek istiyorlar, sosyal demokrat gençlerin alternatif bir zemin aradıklarını biliyoruz. Kentli orta sınıflar örneğin beyaz yakalılar da büyük kayıplar verdi bu dönem içinde ve tarihsel olarak her zaman örgütsüz oldular. Bu şekilde devam edemez, bıçak kemiğe dayandı isteklerini, azimlerini görüyoruz.
Akademisyenlerin, sivil toplumcuların da bu kez yalnız sivil topluma sıkışmamış kitlesel ve siyasal bir ufukta kendilerini yeniden konumlandırmak istediğini görüyoruz. Konuştuğumuz her yurttaş, “nereden başlayacağımı bilemiyordum. Çok güzel bir imkan oldu benim için diyor.”
60’larında ya da 18’inde bir genç kadının ortak geleceğimiz için yan yana geldiğini görmek bizleri çok mutlu ediyor. Çok memnunuz ilgiden ve motivasyondan. Yüz yüze toplantımızı izlediniz. Dostlarımız, birbirlerini ilk kez görmüş insanlar, bir Pazar günü toplantıdan sonra evlerine hemen dönmek istemediler çünkü konuşacağımız çok şey var. “Ben bir yurttaş olarak” diye söze giren her yurttaşla dayanışmak istiyoruz elbette.
Somut olarak CHP içinde siyaset yapmak yerine, bu ağ içinde yer almayı düşünenlere ne vaat ediyorsunuz?
Bizler CHP’de siyaset yapmaktan çekilmedik fakat bir elimizi de partinin üyesi olmayan fakat seçmeni olan yurttaşlara uzatmak istiyoruz. Çıkar ağlarının içinde olmayan milyonlarca insan var. Yüzümüzü birbirimize dönmek, yaşananları birbirimizden dinlemek ufkumuzu yeniden genişletiyor, umudu birlikte çoğaltıyoruz.
Ağımıza katılan dostlarımıza ana vaadimiz güvenli, şahsi çıkarlardan olabildiğince uzak bir konuşma ve örgütlenme zemini sunmak. Yurttaşlar için bir kolektif çıkarın, şevkatin, ortak kader duygusunun öne çıktığı bir karşılaşma alanı sağlamak. “Bu siyaset düzeni böyle devam edemez, bu siyasetçi profiliyle sonuç alınamaz, siyasetin yapılma şekli değişmelidir” diyen çözümü kendisinde gören sosyal demokratları aramıza bekliyoruz.
“Genç muhalifler” olarak sizi tanımlarsak, Türkiye’nin diğer farklı siyasi yelpazedeki genç muhaliflerine dair neler söylersiniz? Beğendiğiniz ve demokratik siyasete katılımı-katkısını gördüğünüz farklı grup-topluluklar-inisiyatifler var mı?
Gençlerin böyle bir siyasi ekolojide kitle partilerine mesafeli olmak istemesi son derece anlaşılır. Özdeşleşebilecekleri siyasetçiler sınırlı. Kitle partileri, gençleri belirli oranlarda araçsallaştırıyor. Politik özneleşmelerini teşvik etmekten, fikir ve kanaat gelişimlerini desteklemekten son derece uzaklar.
Öte yandan elbette yalnız kitle partileri yok. Üniversitelere dönersek öğrenciler üniversitelerde örgütlenmeye devam ediyor. Bir örnek verirsek, üniversite öğrencisi arkadaşlarımız Sosyal Demokrat Öğrenci Kulüpleri Federasyonu’nu kurdular. Geliştirmeye çalışıyorlar. 20’ye yakın üniversitede örgütlendiler. İlgi ve saygıyla izliyoruz. Türkiye’de sosyalist partilerde, gençler çıkar ilişkilerinden görece daha uzak, dayanışmanın güçlü olduğu bir siyasi kültürde mücadele ediyorlar.
Gençlerin apolitik olduğunu düşünmüyoruz. Gençlerin sahte ve karton bir siyasete tepkileri var. Siyasetçilerdeki boyayı görüyorlar ve her toplumsal krizde güvensizlik derinleşiyor. Diğer kanatta ise AKP’nin ürettiği hukuksuzluk kültürü beraberinde bir nefret kültürünü de besledi. Şoven söylemlerden etkilenen, hızlı damgalayan, farklı grupları gayri meşrulaştırarak dışsallaştıran bir gençlik kuşağı da var. Bu gençlik kuşağının da birkaç yıl içinde yeniden potansiyel müttefiklerimize dönüşebileceğini umut ediyoruz. Kendilerine ulaşmak için her şeyi yapacağız. Nitekim yaşıtlarıyla aynı geleceksizliği paylaşıyorlar.
“MEVCUDU BİRLİKTE DEĞİŞTİRELİM VE ALTERNATİF SİSTEMİN ALTYAPISINI İNŞA EDELİM”
Eleştirdiklerinize dönüşmemek için nasıl bir yapılanmayı öngörüyorsunuz?
Siyasi partilere dönük liyakatsizlik eleştirisi son derece popüler ve dikkat çeken bir eğilim. Biz liyakatten yalnız iyi eğitimli insanlara sorumluluk verilmesini anlamıyoruz. Çünkü örneğin iyi eğitime ulaşım da bugün kronikleşmiş sosyal adaletsizlikle iç içe geçmiş bir düğümdür. Adil temsilin, sınıftan, cinsel kimliğe, yaşa, demografiye uzanan bir hatta, uzmanlığı ve deneyimi de yadsımayan bir dengede tesis edilmesi için çalışacağız.
Siyaset servet sahibi olmak için yapılıyorsa ki büyük ölçüde bugün ana akım motivasyon budur, kabul edilemez. Alternatif bir sistemin altyapısını inşa edeceğiz. Siyasetin finansmanı korkunç bir sorun Türkiye’de. Siyasetçinin, siyaset yaptığı dönem boyunca kolektifi tarafından desteklenmesi ve belki de finanse edilmesi sermaye sahiplerinin ya da baron siyasetçilerin güdümüne girmesine engel olacak nihai çözümdür. Tabandan siyasetin bu yüzden önemli olduğunu düşünüyoruz.
Yola çıkarken birbirini denetlemeye söz veren, yolda başlama nedenlerini unutmayan insanlarla örgütleniyoruz. İnsanın olduğu her yerde çürüme bir risktir fakat ilkeler ve topluluk bu riski minimize etmek için var. Yerelden başlayan ufku siyasete talip siyasetçi adaylarının, toplulukla temasını kesmemesi için de önceledik. Yalnız otel lobilerinde, güçlü adamlarla, siyasi elitle yürütülen siyasetten çıkan sonuç ortada: değerlerini bütünüyle kaybetmiş siyasetçiler. Kolektif çıkarı gözetmek bir sezgidir elbette fakat sezgi olarak kalamaz, siyasi organlarla tesis edilmek zorundadır. Hesap vermeyen çürür. Hesap soracak yapılar inşa edeceğiz.
Siyaseti küresel örnekler üzerinden değerlendirdiğinizde, Türkiye örneğini ve genç muhalif olmayı dünya örneklerinden farklılaştıran nedir? Türkiye’nin diğer küresel muhalif-genç siyasi oluşumlarla benzerlikleri de var mı?
Türkiye’de küresel örneklerle paralellik içinde dinamikler var. Öte yandan özgün ve ayrışan nitelikler de var. Yeni toplumsal hareketlerin karakteri tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de karşılığını buldu. Kimlik hareketleri, ekoloji hareketi, hayvan hakları grupları gibi genç kuşağın ağırlıklı olduğu hareketler Türkiye’de de dünyadaki gibi etkili oluyor. Dünyanın en güçlü kadın hareketlerinden birisine sahibiz. Belki en büyük direnç kadınlardan geldi geçtiğimiz yıllarda.
Öte yandan bu süreç içinde Yunanistan’dan İspanya’ya, Şili’den ABD’ye pek çok ülkede genç siyasetçiler öne çıktı, gençlerin liderliğini yaptığı hareket ve partiler iktidara geldiler. Bizde henüz böyle bir dinamik yok. Gezi’nin sert şekilde bastırılmasının, peşinden gelen darbe teşebbüsü ve OHAL döneminin, korku ikliminin elbette büyük etkileri oldu yükselen gençlik hareketinin kırılmasında. Yurt dışındaki hareketleri incelediğimizde üniversite örgütlerinden çıkan liderler görüyoruz. Bizde üniversitelerdeki gençlik örgütlenmeleri zayıf kaldı, partiler de gençleri oy deposu olarak görüyor. Bugün iktidardaki liderlerin yaş ortalaması ortada, muhalefette de durum çok farklı değil. 80 darbesinden sonra ailelerin evlatlarına siyaset yapmayın uyarıları da bir kuşağı etkisi altına aldı. Fakat önümüzdeki 10 yılda siyasete talip pek çok genç liderle karşılaşacağımızı düşünüyoruz. Dijital yerlilerin siyasetinin nereye evrileceğini öngörmek kolay değil. Bir yandan yeni sağ hareketler gençlik kuşağına tesir etmeye başladı, bir yandan sol popülist söylemler de güçlü kayıplar yaşamış bir gençlik kuşağında karşılık bulacaktır.
Son olarak, bu röportajı okuyan herkese bir çağrımız var : Kurtarıcı beklemeyelim. Nitekim kurtarıcı bizleriz. Sevdiklerimiz, dostlarımız, ailelerimiz, komşularımız, bir kafede yan masasımızda oturan, bir durakta birlikte otobüs beklediğimiz insanlar. Sıradan yurttaşlar kurtarıcı. Siyaset yalnız parti binalarında yapılmak zorunda değil. Aramıza katılın, ortak geleceğimizi birlikte inşa edelim. Siyaseti kültürü ve mevcut siyasetçi profilini birlikte değiştirelim.
TİP PM Üyesi Kapusuz Halk için Ekonomi Paketi’ni Anlattı: Ya HEP Ya HİÇ