Türkiye – BRICS Yakınlaşması: Kazançlar, Kayıplar, Riskler

Yabancı sermaye arayışında olan Türkiye ekonomisinin yüzünü BRICS’e döndüğü sıkça gündeme geliyor. Dışişleri Bakanlığı tarafından resmi bir açıklama yapılmasa da BRICS’in dönem başkanlığını yapan Rusya’nın Kremlin yetkilisi tarafından Türkiye’nin BRICS’e başvuru yaptığı iddiaları teyit edildi.

Peki son günlerde adını sıkça duyduğumuz BRICS süreci neyi ifade ediyor?

Kısaltma ismini Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in İngilizce baş harflerinden alarak 2006 yılında BRIC şeklinde oluşan oluşum, ekonomik ve siyasi işbirliği sağlama amacıyla kuruluyor. Ardından 2010 yılında Güney Afrika’nın katılmasıyla BRICS kısaltmasını kullanmaya başlayan birlik, 2023’te düzenlenen zirveyle birlikte üye sayısını 10’a çıkarıyor ve uluslararası basında BRICS+ olarak da adlandırılabiliyor.

Mısır, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin de katılmasıyla birlikte genişleyen BRICS’in ana hedeflerinden birisi kur krizlerinden korunmak amacıyla uluslararası ticarette dolar yerine kendi yerel para birimlerini kullanmak. Kısa adıyla dedolarizasyon…

Aralarında Türkiye’nin de yer aldığı 40’tan fazla ülkenin ilgi duyduğu iddia edilen BRICS’in geçtiğimiz yıl düzenlenen Johannesburg Zirvesi’nde birliğe üyelik sürecine ilişkin kurallar, kıstaslar ve standartlar belirlendi.

Aslında Türkiye’nin üyelik başvurusuna ilişkin ilk iddia eylül ayının başında Bloomberg’den gelmişti. Bu iddiayı Fikir Gazetesi’nin 28. sayısında Türkiye ve BRICS: Yollar Gerçekten Kesişti mi, Aynı Yol Gidilirse Ne Olur? haberinde görmüştük.

Fakat Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 16. BRICS Zirvesi kapsamında Kazan’da genişletilmiş BRICS oturumuna katılmasıyla birlikte birliğe üyelik konusundaki tartışmalar yeniden alevlendi. 

Fikir Gazetesi’nin 36. sayısında Türkiye’nin olası BRICS üyeliği senaryolarını İstanbul merkezli Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi’nin (EDAM) direktörü Sinan Ülgen ile konuştuk.

Dışişleri Bakanlığı’ndan resmi bir açıklama gelmese de Türkiye’nin BRICS üyeliği konuşulmaya devam ediyor. Geçtiğimiz haziran ayında Bakan Hakan Fidan BRICS’i “bir alternatif değil tamamlayıcı platform” olarak nitelendirmişti. Türkiye’nin BRICS’e yönelmesinin sebebi ne? Bu oluşuma dahil olmanın temel motivasyonları neler?

Ankara açısından kanaatimce birkaç tane ön plana çıkan gerekçe var. Bir tanesi özellikle Çin’in önderliğinde büyüyen Doğu Asya ekonomisinden ve o ekonominin yarattığı değer zincirlerinden daha fazla pay alabilmek. İkincisi, BRICS üyeliğiyle başta Çin olmak üzere bu ülkelerle siyasi ilişkilerin geliştirilmesi sayesinde daha fazla finansman elde edebilmek. Üçüncüsü, daha genel olarak Türkiye’nin stratejik otonomi arayışlarına da bir anlamda cevap veren bir yönelim. Ülkenin en Batıyla mevcut ilişkilerini korur iken, BRICS ülkeleriyle ilişkilerini derinleştirebilmesini bir anlamda ifade ediyor. Dördüncüsü de biraz da Batıya bir mesaj niteliğinde. İlişkilerin bu şekilde ivmesini kaybetmiş olması özellikle Avrupa Birliği üyelik süreci, Gümrük Birliği süreci göz önüne alındığında buradan duyulan memnuniyetsizliği de bir anlamda dile getirme vesilesi olan bir siyasi girişim.

Olası bir katılım Türkiye’nin Batı ülkeleriyle olan ilişkilerini ne yönde etkileyebilir? Yani BRICS Türkiye’ye ne kazandırır ve ne kaybettirir?

Şimdi bu konuda çokça yorum yapıldı ama özünde BRICS aslında çok sığ bir iş birliği platformu. Kendi içinde bağlayıcı mekanizmaları çok sınırlı olan, ortak politikaları birçok alanda olmayan, ekonomik serbestleşme gündemi çok sınırlı olan bir birlik. Dolayısıyla BRICS üyeliği Türkiye’nin özellikle Batı içinde üstlenmiş olduğu çok taraflı yükümlülüklerle şu anda çatışan bir boyutu yok. Fakat tabiatıyla bir Türkiye’nin genel yönelimine dair birtakım soruların ortaya çıkmasına vesile oluyor. Çünkü özünde BRICS’te özellikle Rusya’nın önderliğindeki bazı girişimler bunun tamamen bir Batı ülkeleri ve kurumları tarafından hâkim, domine edilen uluslararası sisteme bir alternatif yapılanma olarak BRICS’i konumlandırıyorlar. Dolayısıyla özünde Türkiye’nin de içinde olduğu üyesi olduğu Batı kurumsal yapısının bir alternatifi olarak kendilerini ortaya koyuyorlar. Burada Türkiye bakımından zor bir denklem oluşuyor ama bunun maliyetinin ne olacağı hususu çok net değil. Çünkü bir kere Türkiye’nin bu konuda egemen bir ülke olarak kararına saygı duyulmaya başlıyor ama bunun sonucu siyasi düzlemde değil. Türkiye’nin özellikle Batıdan daha farklı bir yola girdiği şeklinde tereddütlerin oluşması durumunda özellikle ekonomik alanda bunun bir maliyeti olabilir. BRICS ülkelerinden bu ilişkilerin derinleştirilmesi suretiyle gelecek olan ilave yatırımlar olsa da bunu aynı zamanda Türkiye’nin olası bir BRICS üyeliğini yaratacağı siyasi tereddütün beraberinde getireceği ekonomik belirsizlikten dolayı Batıdan kaybedilecek kaynaklarla bir arada değerlendirmek lazım. Türkiye’nin Batı’yla, Batılı şirketlerle, çok uluslu şirketlerle, ilişkisi üzerinde bir olumsuz etkisi olabilir zaman içerisinde BRICS’te bir takım siyasi pozisyonlar almaya başlar ise… Ukrayna meselesinde mesela söz konusu olabilir. Böyle bir risk var ama şu anda bu riskler nispeten sınırlı çünkü BRICS’in kendi içindeki entegrasyon süreci çok sığ. Yarattığı bağlayıcı yükümlülükler seti çok sınırlı. O yüzden şu anda bu diplomatik olarak hayata geçirilebilecek bir senaryo diye bakıyor Ankara.

Peki iki yapının içinde de Türkiye’nin mevcut olması mümkün mü? Hem Batı ülkeleriyle olan ilişkilerini sürdürmesi hem de BRICS’in içinde yer alması?

Mümkün ama dediğim gibi bir takım sonuçları olacaktır. Ama bu bir güvenlik yapılanması değil. NATO’ya alternatif değil. Kendi içinde bir ekonomik bütünleşme modeli yok. Dolayısıyla Avrupa Birliği’ne de alternatif değil. Öyle olunca da Türkiye’nin BRICS’in içinde yer almasının yalnızca bir siyasi iz düşümü oluyor.

Bu siyasi iz düşüm de özünde Türkiye’nin yönelimiyle ilgili. Türkiye bir Batı ülkesi mi? Batı ila Batı karşıtı blok arasında eşit mesafe duran bir ülke mi? Batı karşıtı bloka üye olmak isteyen bir ülke mi? Bu konularda tereddütlü olmasına yol açıyor.

Sizin de yakinen bildiğiniz üzere burada Çin, Brezilya ve Hindistan’ın Türkiye’nin BRICS’e katılımına mesafeli yaklaştığına dair haberler var. Bu çekincelerin nedenleri ne? Engellerin aşılmasını isteniyorsa hangi stratejileri uygulamak gerekir? 

Benim verdiğim mülakat gereksiz yerlere çekildi. Ben Bild’e (Alman gazetesi) konuşurken şunu söyledim: Türkiye’den bağımsız olarak zaten BRICS içerisinde hızlandırılmış genişlemeye yönelik bir mutabakat henüz oluşmadı. O nedenle bu Kazan Zirvesi’nde bir genişleme olmayacak. Bu nedenle de herhangi bir oylama olmadı zaten. O ülke üye olsun, bu ülke üye olsun gibi… Dolayısıyla Türk basının oradan çıkardığı sonuç (Hindistan’ın Türkiye’yi veto ettiği) söz konusu değil. Böyle bir oylama olmadı, iş oylamaya gitmedi. Ama Hindistan’ın Türkiye’ye bir mesafeli bakış açısı var mı? Var. Türkiye’nin Pakistan ilişkisinden dolayı, Türkiye’nin bazı savunma sanayi ürünlerinin bu ilişkiden dolayı, Hindistan’a ihracatında kısıtlamaları uygulamasından dolayı, bir takım bir mesafeli durum var. Ama hiçbir zaman Hindistan’ın Türkiye’yi veto etmesi noktasına gelmedi. Çünkü böyle bir süreç yaşanmadı zaten.

Peki Çin ve Brezilya için?

Çin konusunda bir sorun olduğunu düşünmüyorum çünkü zaten Türkiye bu başvuruyu yapmadan önce çok muhtemelen BRICS’in iki lider ülkesi konumundaki Rusya ve Çin’den zaten bir ön onay, bir yeşil ışık almıştır diye düşünüyorum. Doğru Çin’in uzun süre Türkiye’ye yönelik daha mütereddit bir yaklaşımı vardı Uygur meselesi yüzünden. Ama 2024 içerisinde gerçekleşen bir takım yüksek seviyeli temaslar, Dışişleri Bakanı’nın da oraya gitmesi, bu sorunların aşıldığını gösteriyor az çok. Dolayısıyla Çin’in şu anda Türkiye’nin üyeliğine yönelik bir tereddütü olduğunu düşünmüyorum. Brezilya’nın tereddüttü de Türkiye bağlamında değil, Brezilya ve Hindistan hızlı bir genişlemeye karşılar. Genel anlamda.

Şimdi burada Kazan Zirvesi’nden bahsettiniz. Geçtiğimiz hafta Kazan’da BRICS zirvesine katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan Kazan zirvesinin Türkiye’nin katılımına vesile olabileceğini aktarmıştı. Fakat BRICS’in dönem başkanlığını yapan Rusya genişlemeye ilişkin bir adım atmayacaklarını belirtmişti. Bu açıklamaları nasıl görmek gerekir?

Türkiye zaten başvurusunu daha önce yaptığı için bu başvurusunun Kazan Zirvesi’nde olumlu sonuçlanıp bir karara bağlanması ümidini taşıyor olabilirdi. Daha doğrusu taşıyor olduğunu gösterdi Cumhurbaşkanı’nın bu açıklamaları ama BRICS’in genişleyebilmesi için bütün üyelerin o ülkeye yeşil ışık yakması yani oy birliği gerekiyor. Henüz bir mutabakat oluşmuş değil. O nedenle de zaten Kazan’da hiçbir ülkeye (daha önceden üyelikleri onaylananlar dışında) üyelik konusu gündeme gelmedi.

En son 2024 yılının başında Arjantin’in başvurusu onaylandı ama katılmaktan vazgeçti değil mi?

Doğru ama iki turdan kalan ülkeler onlar.

Türkiye’nin BRICS’e katılma niyetini ne şekilde değerlendirmek gerekir? Mevcut ekonomiye BRICS’in faydası ya da zararları olur mu? 

Başta biraz konuştuk bunu Türkiye niye BRICS’e başvurmak istiyor diye. Bunun ekonomik boyutu var. BRICS üzerinden bir yakınlaşma sağlamak suretiyle özellikle Çin sermayesini daha fazla Türkiye’ye çekmek istiyor olabilir hükümet.

Ek olarak dedolarizasyon parantezi açmak isterim burada. 2023 yılındaki BRICS zirvesinde Rusya Devlet Başkanı Putin, BRICS ülkeleri arasındaki mali işlemlerde geri dönülmez bir dedolarizasyon sürecinin devam ettiğini vurgulamıştı. BRICS’e üye olunması durumunda Türkiye’nin de dedolarizasyon politikalarını benimsemesi nasıl bir etki sağlar?

Aslında BRICS’in en önde gelen gündemlerinden bir tanesi bir yanda uluslararası finans piyasalarındaki dolara olan (ABD dolarına olan) bağımlılıklarını bir yandan da ABD’nin kontrolünde olan SWIFT gibi bir ödeme sistemine olan bağımlılıklarını azaltmak ve buna bir alternatif yaratmak. Böyle bir gündemi var BRICS’in. Özellikle tabi Rusya’ya yaptırımdan sonrasında bu daha da somut hale geldi. Fakat BRICS içinde bu konuda bile mutabakat yok. Çünkü sonuçta BRICS içinde, mesela Hindistan gibi, özellikle Amerikayla ilişkilerilerini güçlü tutmak isteyen bir ülke de var. Dolayısıyla bir alternatif yaratmaya yönelik bu tip girişimleri BRICS içinde de çok hızlı bir şekilde ilerlemesini beklemek gerçekçi olmayacaktır. Ama BRICS ülkelerinin en azından kendi ticaretlerini uluslararası para biriminde yapabilmelerini sağlayacak bir mekanizma oluşturulursa, bu Türkiye için de avantajlı olur. Fakat bu da açıkçası çok gerçekçi değil. Onun için buralarda bir teknik çözüm olarak bir ödeme sistemi alternatifini yarattı BRICS ama meseleyi sadece teknik düzeyde çözmek yeterli olmuyor. Bunun daha geniş olarak kullanıma sokulmasının mümkün olup olmadığını önümüzdeki yıllarda göreceğiz. O çok kolay olmayacak. Şu anda Türkiye’nin BRICS üyeliği haliyle biraz daha ileri kaldı. Olabilirse o da, göreceğiz… Dolayısıyla böylesi bir konu şu anda Türkiye’nin gündeminde değil BRICS üyesi olmadığı için.

Ben de oraya geliyordum. Şimdi gözlemci olarak aslında Türkiye 2018 yılından beri zirvelere katılıyor bildiğim kadarıyla. 

Gözlemci olarak katılmıyor. 2018’de Güney Afrika, Türkiye’yi İslam İşbirliği Örgütü Dönem Başkanı olarak davet etti.

Peki Türkiye’de BRICS süreci kamuoyunda bir karşılık görüyor mu? Bu iş birliğinden bir beklenti var mı? Olmalı mı?

Burada BRICS’in Türkiye’ye sağlaycağı yararı değerlendirebilmek için BRICS’in nüfusunu doğru tahmin etmek lazım. İlk BRICS’e bakanların yaptığı yorumlarda şu kadar ülke var, bunların toplam milli geliri şu kadar, dünyanın şu kadar yüzdesine tekabül ediyor… Tamam bunlar doğru da, bu biraz da Birleşmiş Milletler’e bu gözle bakmak gibi. Birleşmiş Milletler’deki ülkelerin de milli gelirinin dünyanın yüzde 90’ına tekabül ediyor diyebilirsiniz ama bu bir anlam ifade etmiyor. Çünkü oradaki ülkelerin ortak bir politikaları olmadığı sürece, BRICS de böyle, o ülkelerin bir araya gelmesi bir ortak siyasi nüfus olarak dünya sistemine tesir etmiyor. Dolayısıyla BRICS’ten olası beklentileri doğru bir seviyede tahmin etmek lazım. Özünde Türkiye’nin BRICS ülkeleriyle ekonomik iş birliği geliştirmesi Türkiye’nin yararına olacak. Fakat bunu yaparken iki sorunun gündemde olması gerekiyor. Bir, bu ekonomik iş birliğini geliştirirken Türkiye’nin BRICS üyeliğine ihtiyacı var mı? Burada mesele Çin’le ekonomik ilişkinliği geliştirmek ise, bu ikili düzeyde geliştirme alternatifi var iken, BRICS üyeliğinin bu noktada sağlayacağı ilave bir avantaj var mı? Bu soruyu sormak lazım. İkincisi de tabiatıyla BRICS üyeliğinin olası ekonomik maliyetini de göz önünde bulundurmak lazım. Olası ekonomik maliyet de Türkiye’nin asıl ekonomik karşılıklı bağımlılığının olduğu karşılıklı bağımlılık derken de ticaretinin, finansmanının, teknolojisinin, yabancı sermayesini aldığı Batı ekonomik coğrafyasındaki ilişkilerine bir zarar verir mi? Bunu da tartmak lazım.

Asgari Ücret Maratonu Başlıyor: İktisatçılar Ne Öneriyor?

ABD Başkanlık Seçimi: Adaylar, Söylemler ve Olası Sonuçların Anatomisi

Türkiye ve BRICS: Yollar Gerçekten Kesişti mi, Aynı Yol Gidilirse Ne Olur?

Geçinemeyen Türkiye’nin En Zor Yılı 2025 mi Olacak?