AYM Kararına Rağmen Yetkileri Genişletilen Bekçiler ve İnsan Hakları Tartışması

TBMM İçişleri Komisyonunda kabul edilen ve iç güvenlik alanında düzenlemeler içeren, Dahiliye Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Karayolları Trafik Kanunu’nda değişikliğe gidildi.

TBMM İçişleri Komisyonu’nda kabul edilen teklifle birlikte, iç güvenlik alanında birçok değişikliğe gidilecek. Haziran 2020’de yürürlüğe giren Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu’ndaki bekçilere olağanüstü yetkiler verildiği gerekçesiyle tartışma yaratan 8 ayrı düzenleme Anayasa Mahkemesi’nin 2023 yılında aldığı kararla iptal edilmişti. Bu maddelerin içerisinde bekçilere tanınan “el ile dıştan arama” yetkisi de bulunuyordu.

Kabul edilen yeni teklifte ise Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği hükümler de yer alıyor. Buna göre, çarşı ve mahalle bekçisi durdurduğu kişi üzerinde veya aracında yeterli şüphenin varlığı halinde kişiler üzerinde yoklama suretiyle el ile dıştan kontrol yapabilecek.

Fikir Gazetesi’nin 38. Sayısında bekçilere tanınan geniş yetkileri, Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi Başkanı Avukat Ertuğrul Cem Cihan, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) kurucularından ve 20 yıl başkanlık görevini yapmış olan Yavuz Önen ve Cumhuriyet Halk Partisi Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztürk ile ele aldık.

“BU DÜZENLEME KABUL EDİLEMEZ”

⁠Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi Başkanı Avukat Ertuğrul Cem Cihan bekçilik müessesenin ortaya çıkışına bakmak gerektiğini belirtiyor bekçilere tanınan geniş yetkileri ele alırken ve ekliyor: “Bekçiler devletin proaktif bir mekanizma olarak düzenlediği yapıdır, önleyici tedbir amacı güden bu yapının, yetkileri de bu merkezden bir bakış açısı ile düzenlenmelidir. Şüpheye dayalı arama, adli bir yetki gerektirdiğinden, önleyici faaliyet amacı ile getirilen bu yapının, adli faaliyetlere ilişkin yetkilendirilmesi, varoluş amacına aykırı olacaktır.”

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) eski başkanı Yavuz Önen ise bekçilere tanınan geniş yetkilere ilişkin değerlendirmelerinde kuvvetler ayrılığı ilkesine dikkat çekiyor. Tanınan yetkilerle birlikte iktidarın kendi gücünü ve yönetim erkini paylaşmama kararını uygulamaya devam ettiğini belirten Yavuz Önen, Anayasa Mahkemesi kararını hatırlatarak konuya ilişkin, “Tek ve mutlak otoriteye karşı bir güvence olan Anayasa Mahkemesi yok sayılıyor. Bu düzenleme ve bu güvencenin ortadan kalkmasıyla vatandaşa ve vatandaşın  dokunulmaz haklarına, temel hak ve özgürlüklerine, yönelik tehdidin kapıları açılıyor. Böyle bir karar kabul edilemez, bu düzenleme kabul edilemez.” değerlendirmelerinde bulunuyor.

AKP’nin kolluk kuvvetlerine yardımcı olmak üzere bekçilere silah kullanma dahil geniş yetkiler veren Çarşı ve Mahalle Bekçileri Yasa Teklifi, 2020 yılında kabul edilmişti. 1914’ten beri görev alan bekçilerin son alımı 1974 yılında yapılmıştı. 2017 yılında ise 690 sayılı KHK ile bekçi alımlarına devam edildi.

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün performans raporlarına göre 2023 yılında görev alan 29 bin 514 bekçi bulunuyor. 

Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu’nun çıkmasıyla birlikte kamuoyunda sıkça tartışılan konulardan bir tanesi de kısa bir eğitimden geçen bekçilerin toplum içerisinde yaratabileceği huzursuzluk durumu.

Bekçilerin görev yetkilerini kötüye kullanarak şiddetle gündeme geldiği örnekler mevut…

Örneğin, 2019 yılında İstanbul’da GBT uygulaması yapan bekçiler, vatandaşa ters kelepçe uygulayarak biber gazı sıkmıştı. 2023 yılında Ankara’da bir vatandaş kimlik gösterme tartışmasında bekçiler tarafından darp edilmişti. Samsun’da ise bir öğretmeni durdurarak çantasını aramak isteyen bekçiler, aramayı reddeden vatandaşı şiddet uygulayarak gözaltına almıştı.

Bekçilerin şiddet olayları muhalefet tarafından oluşturulan soru önergeleri le Türkiye Büyük Millet Meclisi sıralarına da taşınmıştı. 

Bekçilerin yetkilerine kullanım şekillerine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Avukat Ertuğrul Cem Cihan, “Devlet mekanizmalarının şiddet olaylarının yükselişe geçtiği dönemlerde, sıkı güvenlik politikaları uygulaması maalesef alıştığımız bir durum olmakla birlikte, ölçüsüzlük tartışmasını da tarih boyunca beraberinde getirmiştir. Kişi güvenliği ve masumiyet karinesinin ihlal edildiği birçok örnek, cezasızlık politikaları nedeni, evrensel hukuk normlarından uzaklaşılan bir rutine dönmüştür.” diye konuşuyor.

Geçmişteki bekçi uygulamasının mahalleye ve mahalleliye güven verme amacıyla uygulamaya konulduğunu belirten Yavuz Önen ise şiddet olayları ile gündeme gelen bekçilere ilişkin, “Özel giysili, sokaklarda ve çarşılarda dolaşan güven verici, sempatik bir kamu görevlisi yerine korku veren, şüpheli bir takım insanlar alana sürülerek bekçilik kavramı ve biçimi değişti. Günün her yerinde ve her saatinde bulunabilecek bir tehdit silahlı hale geldi. Yani bekçi bir gözlemci olmaktan çıktı.” vurgusunda bulunuyor.

GÜVENCE VEREN UYGULAMADAN KORKU KURUMUNA…

“Polis teşkilatının kılcal damarları diyebileceğimiz bir teşkilata dönüşmüş vaziyetteler.”

Yavuz Önen yukarıdaki cümleler ile uygulamanın uluslararası hukuk boyutuna dikkat çekiyor.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannemesi, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ek olarak Avrupa İhsan Hakkarı Mahkemesi’nin üst mahkeme olacağını anayasasının 90. maddesi ile kabul eden Türkiye’de tıpkı Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmaması gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları da uygulanmıyor…

Önen, silahlı bir kişinin zorla arama yetkisiyle dolatılması ya da araçların içine bakma, içini denetleme yetkisi ile donatılmasının yaşam hakkını da dahil olmak üzere özgürlük, güvenlik ve kişinin özel yaşamına saygı hakkının ihlali olarak nitelendiriyor.

Geniş yetkilerle donatılan bekçilere ilişkin bir denetim mekanizması kurulamayacağını vurgulayan Yavuz Önen, polis teşkilatı görev yapılanması göz önünde bulundurulduğunda bekçilerin toplumun yetki algısında karışıklığa yol açabileceğinin de altını şu cümlelerle çiziyor:

“Toplumda, güven yerine korku duygusunu daha ziyade salacak bir görüntüdür bu. Gece güvence veren, evlerin kapılarının önünde dolaşan, toplumun kılcal damarları dediğimiz yerlere sirayet edebilen bir kurumdan korku kurumuna dönüştü.”

Avukat Ertuğrul Cem Cihan ise yaşanan sorunların mevzuat veya denetim mekanizması eksikliğinden değil uygulayacıların tutumundan kaynaklandığına dikkat çekerek “Birçok mekanizma hayata geçirilmesine rağmen (TİHEK, Ombudsmanlık, Kolluk Gözetim Komisyonu) ilerleme sağlanmaması açıkça göstermektedir ki, uygulayıcıların yıldırıcı olmayan tutumları, etkisiz, atıl mekanizmalar olarak kalmalarına yol açmaktadır. Bu durum da bekçilerin dahil olduğu şiddet olaylarında geri dönülemez bir sarmala yol açmaktadır. Uzman olmayan, alana hakimiyeti bulunmayan, liyakatli olmayan kişilerce verilen her hizmet, beklenen faydayı sağlamaktan uzak kalacaktır.” ifadelerini kullanıyor.

TEKRAR ANAYASA MAHKEMESİ’NE TAŞINACAK

Komisyona sunulan teklifin 41. Maddesiyle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen bentler “Görev bölgeleri içerisinde bulunan konut, işyeri veya araçların güvenliğini temin edecek tedbirleri almak” ve “Görev saatleri içinde görevlendirildikleri bölgede tespit ettikleri kabahat fiillerini önlemek ve genel kolluğa bildirmek” olarak değiştiriliyor. Yine teklifin 42. Maddesiyle iptal edilen “şüpheye dayalı el ile arama yapma” değişikliği tanınıyor.

Madddenin kanun teklifinden çıkarılması ve “Her hâlükârda arama yapamaz” ibaresinin eklenmesi önerisinde isimlerden birisi de Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç.

Fikir Gazetesi’ne konuşan CHP’li vekil Öztunç tanınan yetkilerin insan hakları ve hukuk açısından doğru olmadığını belirterek teklifi Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacaklarını belirtiyor. Öztunç ifadelerinde konuya ilişkin “Bunu yapmayın diyoruz ama dinletemiyoruz. Anayasa Mahkememiz iptal etti, yine iptal edecektir.” değerlendirmelerinde bulunuyor.

Türkiye’nin tam güvenlikçi politikaya geçtiğini dile getiren vekil Öztunç, “Bir polis devleti olma yolunda hızla ilerliyoruz. Kendi ordusunu kurmak istiyorlar bekçilerle. Bekçi kanunu getirdikleri zaman zaten bunu söylemiştik. Yine devam ediyorlar. Kendi AK Parti gençlik kollarından oluşan bir ordu kurmak istiyorlar.” diye konuşuyor. 

Bekçilere tanınan yetkileri Türkiye’nin güvenlik politikalarının insan haklarına bakışı açısından değerlendiren Yavuz Önen ise, “Bekçilerin, yetkilerin genişletilmesi, silahlanması güvenlik kaygısını öne çıkaran bir düzenleme. Çünkü iktidarın yıllardır durmadan iç ve dış tehdidi ön planına çıkarmış olmasının stratejisidir. Bu şunu gösteriyor, insan hakları yaşamımızda artık bir değerler skalası oluşturmuyor. Bekçilere tanınan hakların hem anayasa tanımazlık hem mahkeme kararına uygulamazlık hem meclisine bir sadece kendine yontan bir araç haline getirmiş olması Türkiye’de insan haklarına dayalı düzenin tümüyle çöktüğüne dair çok temel görüntülerdir.” açıklamalarında bulunuyor.

Dijital Bir Dünyada Çocuk Olmak: Haklar, Öncelikler ve Riskler

Sansür Ağında Sıkışan Türkiye’de Dijital İfade Özgürlüğü

Nefret Suçlarıyla Mücadele Derneği Kuruldu: “Her Gün Ölümle Baş Başa Bırakılıyoruz”