Medyanın çoklu dönüşümü devam ediyor. Bu alanda bulunan tüm aktörler, gazeteciler, kurum ve kuruluşlar ya da medya patronları sektörden silinmemek için dönüşümün parçası hâline gelmeye gayret ediyor.
Yeni medya araçları ve teknolojilerinin, gazetecilik yapma alışkanlıklarını belirlemeye başlamasından bu yana hem ulusal hem de yerel medyada yer alanlar, kendiliğinden bir güncellenme çalışmasına girişti.
Yerelde bulunan tüm medya kuruluş ve çalışanları da bu yeni çağa ayak uydurmak adına kendisini dönüştürmenin araçlarını yaratmaya çalışsa da sektörün yereldeki temel sorunu değişmiş değil ve bu sadece bir “uyum” sorunu olmanın çok ötesinde bulunuyor. Bahsi geçen sorun, yerel medya için “yaşama ve ayakta kalma” kaygısı olarak adlandırılıyor ve ekonomik bir kategori olarak sivriliyor.
Hiç kuşku yok ki, hem yerel gazeteler hem de bu gazetelerde işgören basın emekçileri, uzun zamandır ekonomik bir belirsizlik ile burun buruna yaşıyor.
Yerel Medyanın Sorunlarını Nasıl Okumalı?
Sınırları belirlenmiş bir bölgeye/çevreye/yöreye içkin olarak düzenlenmiş bir sözcük olan “yerel” ifadesi, gazetecilik ve medya sektörü söz konusu olduğunda, bu şart ve sınırlar içerisinde yayıncılık faaliyeti üstlenen kuruluşları anlatıyor.
Öte yandan, bir ön kabul olarak, yerel medya için “bulunduğu kentin farklı renklerini öne çıkarır ve o kentin kültürel dokusunu yansıtıp, bulunduğu şehirde yaşayan insanların sorun ve taleplerini dile getirmeye odaklanır” diye düşünsek de artık hiç de öyle değil. Yerel medyanın neredeyse tüm aktörleri, bu amacından ve bulunduğu yerelin dinamiklerinden uzaklaşmış durumda ve yoğunluklu olarak habercilik sınırlarını “kamu kuruluşları, mülki amirler ve belediyeler” eksenine kadar daraltmış durumdalar.
Bu tespitin haricinde, yereldeki gazetecilerin ve medya kuruluşlarının sorunları yerinde saymasa da birkaç başlıkta özetlenebiliyor.
Bu açıdan “kurumsal sorunlar ”olarak tarif edilebilecek başlıklar arasında, finansal kaynak yetersizliği, Basın İlan Kurumu’ndan ilan alabilme kaygısı, reklam pastasının küçülmesi, şayet varsa aboneliklerin azalması, matbu gazetelerin hem tirajlarının hem de okunma istatistiklerinin “trajik” orandaki azalışı, toplumsal ekonomik daralmanın merkezden yerele yansımaları öne çıkanlar arasında yer alıyor.
Yerel Medyanın Dezavantajlı Hâli Sürüyor
Bu duruma, yetersiz teknik ekipman, donanım, kalifiye insan kaynağı eksiklikleri, vergilendirme politikaları, yerel ve siyasi baskılar, kısıtlı kalan dijitalleşme, sendikasızlaşma ve örgütsüzleşmenin kanıksanması ile yurttaş gazeteciliğin, reel gazeteciliğe verdiği hasar da eklenebilecek durumda.
Ancak tüm bunların haricinde yerel medyada çalışan gazetecilerin medya patronları ile karşı karşıya kaldıkları durumlar, basın emekçileri için tüm bunların ötesine erişmiş durumda. Yetersiz maaş, işsizlikle korkutma, fakülte mezunlarının itibarsızlaştırılması, alaylı-mektepli sorunsalı, özlük haklarının kaybolması, güvenlik, sansür ve otosansürün yereldeki dozajının kontrol dışılığı, denetimsizlik, keyfiyetçi, cinsiyetçi tutumlar ve eşitsizlik vb. birçok parametre, yerelin sorunlarının ulusal mecralara göre daha fazla olsa da daha az görünür halde olduğunu işaret edecek cinsten.
Örneğin, 2021 yılında yapılan Yerel Medya Veritabanı araştırmasına göre, yerel medya kuruluşlarının yüzde 40,8’inde tek bir muhabir veya kameraman bile istihdam edilmezken, çalışanların yüzde 68,7’sinin erkek olduğu yerel medya, istihdamda cinsiyet eşitsizliği ile de dikkat çekiyor. Bu durum genel anlamıyla ve kimi değişiklerle de olsa mevcudiyetini koruyor.
Öte yandan 6 Şubat 2023 Maraş Depremleri sonrasında ortaya çıkan yeni tabloda, yerel medyanın dinamiklerinin daha da kötü bir seviyeye düştüğü de bir tespit olarak duruyor.
“Durum Zaten Sağlıklı Değildi, Deprem Medyayı da Yerle Bir Etti”
Konuya dair, Özgürlük Araştırmaları Derneği’nden Sibel Hürtaş ile Ömer Faruk Şen’in 2024 yılının sonuna doğru yayımladıkları kapsamlı raporda, özellikle deprem etkilenen coğrafyada alınan gazeteciler veri alınmış olsa da genel geçer problemlerin teşhisleri ve tedavi tavsiyeleri kapsamlı bir raporda masaya yatırılıyor.
“Yerel Medya Raporu: 6 Şubat Depremleri Sonrasında Yerel Medyanın Durumu ve Politika Önerileri” başlıklı çalışmada, yerel medyada çalışan gazetecilerin mevcut sorunlarının daha da ağırlaştığı, birçok yerel sitenin ya da matbu yayının kapandığı ya da hareket edemez hâle geldiği, depremden etkilenen bölgelerde yaşayan ya da oraya haber yapmak için intikal eden gazetecilerin haber yapma süreçlerinde sansür ve otosansüre maruz kaldıkları, bu nedenle gerçek bilgi akışının yerini dezenfomasyona ve komplo teorilerine terk ettiği, gazetecilerin yalnızlaştığı ve ekonomik yüklerin de arttığı analiz ediliyor.
Raporda, çözüm önerileri arasında ise afet anında iletişimi koruyacak başlıklar öne çıkarılırken, yerel medyanın deprem öncesi ve sonrası durumu da ortaya konmuş oluyor. Buna göre, çalışma yapılan Hatay, Adana, Gaziantep, Adıyaman, Malatya, Osmaniye gibi geniş bir coğrafyadaki eksiklikler gün yüzüne çıkarken, yerel medyanın deprem sonrasındaki her açıdan altyapısızlığı da süreci özetliyor.
Fikir Gazetesi de, tam da bu sorunları merkeze alarak, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü vesilesiyle, farklı coğrafyalardan yerel gazetecilerle, Anadolu basınının durumunu masaya yatırdı. Yerel basın mensupları, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü, gazetecilik yaşamlarındaki gelişmeler ve yerel gazeteciliğin dönüşümü ile geleceği gibi konularda açıklamalarda bulundu.
Gaziantep’ten gazeteci Azime Bali ve Adana’dan Olcay Aytürk yerel basının nabzını tutmaya çalıştı.
Gaziantep ve Adana gibi Anadolu’nun önemli merkezlerindeki yerel mecralarda gazeteci olarak çalışan ve gazeteciliklerinin “ikinci planda” olduklarını öne süren Azime Bali ve Olcay Aytürk, sorunlarını açık bir şekilde dile getirirken, ortak bir noktada da uzlaşmış oluyor:
“Yerel medya, merkez medyadan ya da megakentlerden nasıl görünüyor bilmiyoruz ancak yerelde gazetecilik yapmanın ne cazibesi ne de herhangi bir niteliği kalmış durumda…”
“Yerelde, Anadolu’da ve Gaziantep’te de Bir Gazetecinin İşi Oldukça Zor”
Fikir’in sorularını yanıtlayan genç kadın gazeteci Azime Bali, Gaziantep’te yaşadığını ve burada bulunan yerel bir haber sitesinde çalıştığını söylerken bulunduğu coğrafyanın da kısa bir tahlilini yaptı:
“Demografik yapı bakımından değerlendirecek olursak, Suriye’den gelen göçmenlerle beraber zaten mevcut olan sorunlar; artan nüfus ile birlikte kültürel yozlaşma, etnik çatışma ,ekonomik kriz ve çevre sorunlarıyla daha da büyük bir sorun haline dönüşmüş oldu. Şehrin bir yanı kapitalizmin doruklarında ve zenginlik içerisindeyken, bir yanı orta düzey, diğer yanı sefalet içinde…Toplumsal tabakalaşmanın kentte oldukça büyük bir sorun. Şehrin sanayi şehri olması nedeniyle, iş olanakları çokmuş, fazlasıyla imkan varmış gibi görünse de maalesef gerçek öyle değil”.
“Baskı Görmediğimiz Gün Yok, Nerede Kaldı Basın Özgürlüğü?”
Gazetecilerin de Gaziantep’te iş bulmasının gerçekten zor olduğunun altını çizen Bali, kendisi gibi “şanslı” olup bulanların da ciddi bir basınç altında olduğunu anlattı. 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nün böyle bir ortamda ne anlama geldiğini artık çözemediğini de aktaran Bali, şunları dedi:
“10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü kutlanıyor fakat basın alanında soruşturması olmayan tek gazeteci yok. Düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında yapılan haberlerimiz sürekli bir soruşturmaya tabi tutuluyor. Eve, işe gider gibi emniyete ifadeye gidiyoruz,her hafta farklı bir soruşturma. Nerede basın özgürlüğü? Nerede düşünce ve ifade özgürlüğü? Bir tek tutuklu gazeteci dahi cezaevinde olduğu sürece, senenin her günü 10 Ocak olsa da bir anlam ifade etmiyor.”
Yerel basının artık oldukça pasif durumda kaldığını ve sorunların artık genelleşmiş olduğunu işaret eden Bali, bunun yanı sıra yerelden izlendiğinde, ulusal basının dezavantajların farkında olduklarını ve ulusal gazetelerin siyasal gündemine baktığında, iyiden yi daralmış bir habercilikle karşılaşıldığını öne sürdü. Gazeteci Azime Bali, sözlerini “Bu habercilik anlayışı içinde, bazen yapay krizler yaratılıp gündem değiştiriliyor ya da mevcut gündem popülist bir çerçevede eleştirilip yeniden gündeme getiriliyor. Bu durum da elbette basın geleneğiyle çakışan bir durum anlatıyor” diyerek sonlandırdı.
“Adana Yerel Açıdan Zengin; Yerel Basın Açısından Değil…”
Öte yandan benzer coğrafyalarda ve yerellikte çalışan gazetecilerden bir diğeri olan Olcay Aytürk ise Adana’da ikamet ettiğini, şehrin yerel açıdan zengin bir dokusu olmasına karşın basın açısından kuru kaldığını; mesleğin gazete patronları yüzünden zarar gördüğünü söyledi. Ek olarak, yerel gazetelerin alaylı kişilere alan açmalarının kendileri gibi fakülte mezunlarının yolunu tıkadığını bunun da başka türden bir eşitsizlik ortamı yarattığını aktardı.
“Yerel Kuruluşların Alaylılara Alan Açması, Bizim Önümüzü Tıkadı”
Gazeteci Aytürk, medya alanındaki duruma ilişkin görüşlerini şu şekilde ifade etti:
“Adana’da yerel bir haber sitesinde çalışıyorum. Adana, geçmişinden gelen birikimiyle, tarihsel konumuyla, tarım şehri olmasıyla, kozmopolit yapısıyla çok zengin bir konumda yer alıyor. Yerel zenginliğine rağmen Adana, basın yönüyle kısıtlı kaldı. Basın İlan Kurumunun aldığı kararlar, yaşam savaşı veren yerel gazeteleri kapatmaya, dijitalleşmeye zorladı. Bunların yanı sıra, gazetelere ve gazetecilere uygulanan sansürler, baskılar çalışma şartlarımızı daha da zorlaştırıyor. Açık konuşayım, yerel gazetelerin alaylı meslektaşlarımıza alan açması, eğitimini almış bizleri daha dezavantajlı duruma düşürdü”
“Adana, Olanaklarımızı Olanaksız Hâle Getiren Şehirlerden Biridir Artık”
“Bunların yanı sıra gazetecilik mesleğinin sermaye sahiplerinin eline geçmesiyle, gazeteler nitelik kaybına uğradı ve hakikatin peşinde koşmayı bırakıp, ticarete dönüşmekle birlikte partilerin, belediyelerin kuklası haline geldi. Bulunduğum coğrafyada bu durum yerel gazetelere sirayet etmekte ve bizlerin mesleğini gereğiyle yerine getirmesine engel olmakta. Adana’nın adli haberciliğin çıkış noktası olmasına, habercilik alanında zengin bir alt yapıya sahip olmasına rağmen, Gazetecilik bölümü, üniversitede kendine çok yeni yer bulabilmiştir. Olanaklarımızı, olanaksız hale getirmede en iyi örneklerden biri Adana’dır.
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü hakkında da görüşlerini paylaşan Olcay Aytürk, günün tarihsel olarak mesleki kazanımlar elde ettikleri ve mesleki itibara kavuştukları günü temsil ettiğini bildiğini ancak günün anlam ve önemini kaybettiklerini, mesleki haklarını da günden güne yitirdiklerini aktardı.
“Direnenlerimiz ya öldürülüyor ya gözaltı ile susturuluyor ya da işsiz bırakılıyor. Basın işçisi olarak emeğimizin karşılığını alamazken yok edilmeye karşı savaş veriyoruz” diye konuşan gazeteci Aytürk, “Her şeye rağmen dayanışma ile birlik olarak bu sisteme karşı mücadele edersek, umudumuzu kaybetmez ve kazanırız. Bu yüzden 10 Ocak’ın anlamı benim için birlik, dayanışma, umut ve boyun eğmeme demektir” dedi.
“Yerel Medya da Metaya Dönüştürülmüş Durumda”
Yerel gazeteciliğin, ulusal gazeteciliğe kıyasla daha zor şartlara karşı mücadele verdiğini düşündüğünü, bunun hem maddi hem de manevi boyutları olduğunu savunan Aytürk, metaya dönüştürülen bir gazetecilik fikrinin yerele bulaşmış olduğunu söyledi.
“Yerel gazeteler, ulusal gazetelerle karşılaştırıldığında daha fazla manevi savaşın yanında, maddi savaşla da mücadele ediyor. Basın İlan Kurumu’nun maddi dayatmaları, yerellerin kendi yağında kavrulmaya mecbur bırakılması, yerel gazeteleri geri plana itekliyor. Olay yerlerinde yerel gazetecilere, ulusal gazetecilere oranla daha az imkan sağlanmasının yanı sıra yerel gazete sahiplerinin gelir elde etme amacıyla güdülenmesi, reklam uğruna hakikati gözden çıkarması, yerel gazeteleri geri plana atıyor” diye sözlerine devam eden Aytürk “Yerel gazetelerin kolaya kaçmak adına kopyala yapıştır haberciliğe başvurmasına da tepki gösterdi.
Aytürk, bu durumun, güvenilirliği zedelediğini ve haberciliğin özgünlüğünü yitirerek değer kaybetmesine neden olduğunu belirterek, “Burada yine sermaye sahiplerinin gazete mülkiyetini ele geçirmesi ve kapitalizmin eliyle yerel gazetenin ürettiği değerin parçalanıp metaya dönüştürülmesi, yerellerin, adeta büyük balıklara yem olmasına neden oluyor ve bence, tam da bu nedenle, yerel mecralar ikinci planda kalmaya terk ediliyor” ifadelerini kullandı.
“Sansür Adımız, Kelepçe Soyadımız Oldu”
Adana’da çalıştığı kurumdaki durumundan da bahseden Aytürk, aldıkları ya da kimi zaman alamadıkları ücretlerle geçinmenin olanaksız olduğunu, adeta işsizlikle sınandıklarını ve meslekteki şartların değişmedikçe artık mesleğin kimileri için tercih edilebilir olmaktan tamamıyla çıkacağını fakat yine de toplum var oldukça gazeteciliğin de var olmayı sürdüreceğine emin olduğunu vurguladı.
Yerel gazeteci Aytürk sözlerini şu ifadelerle sonlandırdı:
“Bir basın işçisi, geçimini mesleğiyle sağlamaya çalıştığında, amiyane tabirle kayalara çarpıyor. Çoğu kez asgari ücretin bile altında çalışmaya zorlanıyoruz ki asgari ücret açlık sınırın altında seyrediyor. Mesai saatlerimiz, patronların insiyatifine bırakılıyor. Bir kaç çalışanın yapması gereken işler bir kişiye yükleniyor. Sansür adımız, kelepçe soyadımız oluyor. Etik değerlere sahip olmayan, gazeteciliğin ne olduğunu bile bilmeyen editörlere karşı mücadele vermek zorunda bırakılıyoruz. Düzenin yetkilileri görevimizi yapmamıza engel olmak için adeta yarışıyor. İşsizlikle terbiye ediliyoruz. Kısaca karşılaştığımız güçlerden böyle bahsedebilirim”
“Bu Mesleği Ancak Dayanışmayla ve Mücadeleyle Ayakta Tutabiliriz”
“Gazetecilik mesleği, şartlar değişmeden, olumlu dönüşümler geçirmeden, topyekün mücadele verilmeden yapılabilirlik ve sürdürülebilirlik ölçüsü, sermaye güçlerinin inisiyatifinde devam edecektir. Gazetecilik, toplum var oldukça yaşamını sürdürmeye muktedirdir. Bu yüzden gazetecilik mesleğinin yapılabilir ve sürdürülebilir olduğunu düşünüyorum. Ama nasıl yapılır, nasıl sürdürülür? Asıl bakmamız gereken yerin burası olduğu inancındayım. Dayanışma gücümüzü yitirmeden, el ele vererek yapacağımız mücadelede kazanan biz olacağız, yeter ki umudumuzu kaybetmeyelim ve birlik olalım…”
🔗 Bu Haberlere de Göz Atabilirsiniz:
Gazetecilik Mefhumu ve Kolektif Hafızamız: 10 Ocak’tan Hangi Dersler Hatırlanıyor?
Gazetecilik Mefhumu ve Kolektif Hafızamız: 10 Ocak’tan Hangi Dersler Hatırlanıyor?
Bağışlarla Ayakta Kalan Patronsuz Gazetecilik: Güvencesizliğin Dibi!
Bağışlarla Ayakta Kalan Patronsuz Gazetecilik: Güvencesizliğin Dibi!
“Yoğunlaşmamız Gereken İki Konu Var: Basın Sigortası ve Toplu İş Sözleşmeli Gazetecilik…”
“Yoğunlaşmamız Gereken İki Konu Var: Basın Sigortası ve Toplu İş Sözleşmeli Gazetecilik…”
1962’den Bugünlere, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü: ‘Çalışan Gazeteciye Cop, Patrona Hep Hazırlop…
Çalışan Gazeteciler Günü’nde Medyanın Halet-i Ruhiyesi: ‘Yoksullaşma, İşsizlik, Örgütsüzlük…’
Çalışan Gazeteciler Günü’nde Medyanın Halet-i Ruhiyesi: ‘Yoksullaşma, İşsizlik, Örgütsüzlük…’
Bağımsız Gazetecilik, Otosansür ve Göçler