₺0,00

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Alev alev Türkiye: Orman yangınları neden bir felakete dönüştü?

Yüksek sıcaklık, düşük önlem, ihmal ve karmaşa… Yangınlar artık sadece doğayı değil, kamu yönetimini de yakıyor.

Yaz ayları, Türkiye’de artık güneşle değil, dumanla başlıyor. 2025’in yalnızca ilk altı ayında, Türkiye genelinde 3000’in üzerinde orman yangını meydana geldi; sadece 26 Haziran – 3 Temmuz haftasında çıkan 761 yangında 50 bin hektardan fazla yeşil alan kül oldu. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın verileri bu yıkımı doğrularken, yangınların %90’ından fazlasının insan kaynaklı olduğu belirtiliyor. Ancak yalnızca bireysel ihmaller değil, kurumsal eksiklikler ve iklim krizinin etkileri de bu yangınları büyütüyor.

Bu haberde yer alan değerlendirmeler, Fikir Gazetesi’nin 2024 yazı boyunca yayımladığı dört kapsamlı dosyaya (“Yangınlara Hazır mıyız?”, “Yangın ve Ötesi: İhmâl mi Kaza mı?”, “Yeni Yangın Rejimi”, “Acil Eylem Planları Güncellenmeli”) ve yangın bölgesinden yapılan doğrudan gözlemlere dayanmaktadır.

Orman yangınları neden artıyor?

İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nden Prof. Dr. Doğanay Tolunay, Fikir Gazetesi’ne verdiği demeçte, “İklim değişikliğinin neden olduğu aşırı sıcak ve kurak şartlar insanların başlattığı yangınları büyütmektedir” diyor. Tolunay’a göre yangınların temel nedeni doğrudan iklim değil, insan. Ancak iklim krizinin etkisiyle yangınlar çok daha hızlı yayılıyor, söndürülmesi güçleşiyor.

Tolunay bu durumu “yeni bir yangın rejimi” olarak adlandırıyor: Ormanlarda yanıcı madde yükü artıyor, kuraklık nedeniyle canlı ağaçlar dahi daha düşük sıcaklıklarda tutuşabiliyor. Sonuç: Daha sık, daha hızlı yayılan ve daha geniş alanlara yayılan yangınlar.

Kurumlar hazır mı? Söndürme mi, önleme mi?

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı her ne kadar “Yangınlara müdahale gücümüzle değil, hiç yangın çıkmamasıyla övünelim” dese de, kamu kurumlarının önleme konusundaki performansı tartışmalı. Prof. Tolunay, 2021’den sonra personel sayısının ve hava araçlarının arttığını ancak tüm çabanın hâlâ yangın çıktıktan sonra müdahaleye odaklandığını vurguluyor: “2999 yangını söndürseniz bile 1 yangını söndüremezseniz 15 bin hektar yanabilir.”

Fikir Gazetesi’nin yayımladığı diğer analizlere göre ise yangınların engellenmesinde özellikle yerel yönetimlerin, STK’ların ve yurttaşların da dâhil olduğu bütüncül bir strateji eksik. Afet eğitmeni Servet Ertaş, “Türkiye hâlâ ‘yara sarma’ kültüründen çıkamadı” diyerek afet yönetiminin reaktif değil, proaktif olması gerektiğini savunuyor.

İhmal mi, kader mi? Diyarbakır-Mardin yangını dersi

Haziran 2024’te Mardin-Diyarbakır arasında çıkan ve 15 kişinin ölümüne yol açan yangın, bu felaketlerin artık sadece ekolojik değil, toplumsal bir travmaya da dönüştüğünü gösterdi. Yangının nedeni konusunda DEDAŞ’ın bakım yapmadığı elektrik direklerinden kaynaklandığı yönünde güçlü iddialar var. TMMOB’un bölgeye dair hazırladığı rapor ve bilirkişi tespitleri bunu doğrularken, savcılığın yürüttüğü soruşturma da bu ihtimali teyit etti.

CHP’li Orhan Sarıbal’ın Fikir Gazetesi’ne yaptığı açıklama ise meselenin daha derin bir yapısal soruna işaret ettiğini gösteriyor: “Valiler, bakanlar, şirketler tek bir açıklamayla yangını ‘anız’ diye geçiştirebiliyor. Ama gerçekte o yangının, devlet eliyle korunan bir şirketin ihmali sonucu çıktığını herkes biliyor.”

Yangınlar iklim krizinin aynası mı?

Servet Ertaş ve TMMOB Çevre Mühendisleri Odası’ndan Arzu Yücel’in değerlendirmeleri, orman yangınlarının artık “iklim krizi kaynaklı hidro-meteorolojik afetler” olarak ele alınması gerektiğine işaret ediyor. Yücel, özellikle şehir ve orman sınırlarının iç içe geçtiği alanlarda çok disiplinli eylem planlarının eksikliğine dikkat çekiyor: “Yangın etkisini azaltacak zonlar oluşturulmalı, tesislerin izinleri ve denetimleri yangın sezonuna göre düzenlenmeli, erken uyarı sistemleri yaygınlaştırılmalı.”

Veriler gizleniyor mu? Yangın haritalarına ne oldu?

Fikir Gazetesi’nin daha önceki haberinde CHP’li Semra Dinçer’in açıklamaları da yer almıştı: OGM tarafından yangın haritalarının kamuoyuyla paylaşılmaması, veri şeffaflığı konusundaki kuşkuları artırıyor. Dinçer, “OGM sitesinde yer alan yangın bilgisi haritası devre dışı bırakıldı” diyerek kamuoyunun bilgiye erişiminin engellendiğini belirtmişti.

Bu durum, iklim krizinin ve yangınların yönetiminde sadece teknik değil, aynı zamanda siyasal bir şeffaflık ve hesap verebilirlik krizinin de olduğunu gösteriyor.

Sonuç: Her yıl yanmak zorunda mıyız?

Orman yangınları artık sadece yaz haberi değil, yapısal bir kriz. Kurumların yetersizliği, ihmallerin siyaseten korunması, ekolojik yıkımın hızlanması ve afet yönetimindeki dağınıklık birleşince, Türkiye’nin ormanları da, yurttaşları da yalnızlaşıyor.

Servet Ertaş’ın sözleriyle: “Çevreyi korumak, artık bir tercih değil, varoluşsal bir zorunluluktur. Bu da çevreyi bir hak olarak görmekle başlar.” Peki bu hakkı, kim koruyacak?


Editör Notu: Bu dosya, Fikir Gazetesi’nde daha önce yayımlanan şu içeriklerle birlikte hazırlanmıştır:
– “Yangınlara Hazır mıyız?”, (13 Haziran 2024)
– “Yangın ve Ötesi: İhmâl mi Kaza mı?”, (27 Haziran 2024)
– “Yangınlar Sonrası Acil Eylem Planları da Güncellenmelidir”, (1 Ağustos 2024)
– “Prof. Dr. Doğanay Tolunay: Yeni Bir Yangın Rejimi Etkisini Sürdürüyor”, (8 Ağustos 2024)

Afet kentinin anatomisi: İzmir üzerine bir röportaj serisi

Kriz geçmedi, gündem değişti: İzmir neyle yüzleşecek?

Silahların sustuğu ama sözün hâlâ eksik kaldığı bir eşik: Barışın toplumsallaşması neden mümkün olmuyor?