3 Cisim Problemi ya da Yok Sayılan Nasıl Var Olur?

  • Dikkat spoiler içerir!
  • Yazıyı terk etmeniz için kısa bir ara…

 

3 Cisim Problemi, Çin’de bir bilim insanının komünistler tarafından öldürülmesiyle başlıyor. Öldürülmesine giden yolu inşa edenler iddialarını sıralarken, “Japonya’ya atom bombası atılmasına katkı sunan Albert Einstein’in teorilerini savunuyorsun!” da diyor. Dizi, hız ve zaman üzerine devam etse de bilim-kurgu görünümlü politik bir dizi izlediğimizi anlıyoruz. Hoş, zaten bilim-kurgu, bilmediğimizin değil aksine bildiklerimizin izini taşıyan tahayyüllerin bir yansıması. Bilmediğimizi konuşamayız da; henüz ifade edecek kelimeleri dahi bilmiyoruz sonuçta. Bilmediğimizin yaşatacağı duyguları da deneyimlememişizdir. 

Neyse, seyirciyi daha ilk dakikada içeri alan bu çarpıcı propagandif diyalog; hâliyle aklıma geçmişte ‘Faşizmi propaganda eden filmde bir komünisti oynamam ama komünizmi anlatan bir filmde bir faşisti oynarım!’’ diyen oyuncuyu getiriyor.

Dizinin Çin’de tepkilere yol açtığı haberlerini okurken ve peşi sıra ABD’li muhafazakârların pek mutlu olduğu haberlerini de görüyorken sahneyi ilk gördüğüm anda aklıma başka bir şey daha düşüyor: 90’lardan bu yana ‘’Sağ-sol bitti!’’ diye aslında sağın egemenliğinin tek gerçeklik olduğu anlatılırken ‘sol gerçekdışı, gerçek olsa yıkılmazdı’ diye kabul ediliyor. Egemen olan sağın adı da böylece sağ olarak anılmıyor sinsi bir kelime oyunuyla ki hem sağ kirlenmesin hem de solcular itiraz etmesin! “Sağ iktidar değil ki, ideolojisiz bir döneme geçtik!”

Ve fakat yine de dizinin 1960’lara giderek solun bittiğini anlatmaya çalışması, durumun öyle olmadığını da gösteriyor. 1990’larda bitti dediğiniz şey için onlarca yıl sonra dahi karşı propaganda yapmazsınız. Bitmiş şeyler için sürüyormuş gibi konuşmazsınız da… Size göre bir tehlike var ve uyarı mı yapıyorsunuz? O hâlde yine de bitti dememiş olursunuz. Solun bitmediğini, sol bitti diyenlerin bizatihi kendisi söylemiş oluyor böylece. 

Elbette geçmişte reel sosyalizmler arasında çok tartışma olsa da bu, aralarındaki farklılıklara değil hepsini bir torbaya koyan bir akla dönüşüyor. Eh, buradan bakarsak ABD de İran da Rusya da esas olarak sağ tarafından yönetiliyor, değil mi? Fakat sağın hakimiyetini ilan ettiği bir anda yine sağ propogandası mı yapılacaktı, dizi böyle mi devam edecekti ayrı bir konu olsa da bu mesele için Netflix’in tarihinde bölüm başı en yüksek bütçeyi ayırdığının haberleri de düşüyor önüme. 

Ama bir dakika daha lütfen, atom bombalarının atıldığı yer Japonya ve toplu katliamla öldürülen Japon halkıydı. Oysa Japon iktidarı bundan bir süre önce Çin halkını neredeyse soykırımdan geçirmişti. Hitler’den de önce Japonya 1937’de Çin’e saldırmıştı. Öldürülen Çinliler olunca pek kayıtsızdı ABD. Sahi ABD, İkinci Dünya Savaşı’na nasıl ve ne zaman katılmıştı? 25 milyon civarı SSCB yurttaşı nasıl ve ne zaman öldürülüyordu? İşler karışıyor…

Ne yani, Çinli komünistler halkına zulmeden Japon faşizmine karşı öfkesini dindirip Japon halkının katledilmesine itiraz mı ediyordu Einstein’ın teorileri kapitalizmin elinde Japon halkının üstüne ölüm olarak yağdı derken? Komünistler, Japon halkının katledilmesine de karşı bir tavır sergilemiş olmalıydı ki dizinin/ yazarın söylemek istemediklerinden biri de buydu sanırım. Bilim insanının öldürülmesine bakıp üzülürken -ki üzülmeli de elbet- katledilen yüz binlerce Japon’un cesedi böylece perdeleniyor muydu? Bilim ve politika meselesi ise ayrı, Einstein’ın da bombaların katliam için kullanılmasından memnun olduğunu söyleyemem. Neden sonra bilim siyaset arasındaki gerilim, kopukluk ya da yakınlık da dizide işleniyor zaten.  

Çin’de diziye ilişkin tartışmalar olurken Japonya’da neden olmuyor üzerine de yazılabilir ama ‘sol bitti!’ denirken solu başlatacak eşitliğin, kardeşliğin nasıl olacağı fikrini de akla getiriyor dizi ve belki de hiç düşünmediği bir şeyi istemeden de olsa yapıyor.

Nihayet dünyayı kurtaracak üç kişiden birinin IŞİD ile savaşmış Kürt bir kadın olması da yok sayılan bir halkın nasıl var olduğunu anlatırken, derinleşmeden, bir an olarak hızla geçip gidiyor, bir göz kırpma kadar çabuk bitiyor. Kürtlerin sol ile, komün ile ilişkisine girmemek için olsa gerek, yani meselenin üstünden atlıyor olabilirler mi? Sanmıyorum ama orada kamera Kürt bilim insanına dönse, derinleşilse, IŞİD’in sağ, ona karşı savaşanların sol olduğunu söylemek zorunda kalacağı da muhakkak. Yine yakalandı dizi! Hani sol bitmişti!

Bir şey söylediğinizde söylemedikleriniz de akla gelir hâliyle. O yüzden yazmaya, konuşmaya başladığımda bir şeyi söylerken aklıma düşen öbür şey, yazımı da konuşmamı da sürükler.

Böylece yazının, konuşmanın kendi yolculuğu başlar. Ben sözü değil söz beni yönetiyor olur sonrasında. Gerçekten de söylediğiniz, ağzınızdan çıkan sözün artık sizi yönettiğini, yazanın, konuşanın kendisi çok iyi bilir. Vaktiyle yazılan bir şiirden, sözden insanlar etkilenmiş, fikrini böylece kesinleştirmişse, o sözün, şiirin yazarının neden sonra fikrini değiştirmesi okuyanın fikrini değiştireceği anlamına gelmez. Böylece özne ile sözleri arasındaki fark giderek açılır. Açılma, bir beden-ruh kopuşuna doğru yolculuktur ki ayrılıkların en ağırı da bu olmalı. Beden ruhtan ayrı yaşarken yaşanacak parçalanma artık sözlerde görünür olur.

Sol-sosyalistlerin hâlâ kitlesel etkilerinin olduğu, geçmiş zamanlarda farklı pek çok ekol arasında yaşanan tartışmalar “Gerçek sosyalizm bu değil” diye sürer giderdi. Toplumsal ve siyasal etki kaybedilip reel sosyalizm yıkılınca, boşluk önce genel olarak sağla ve sonrasında bizde olduğu gibi kimi ülkelerde de siyasal İslam’la doldu. Artık “Gerçek İslam bu değil!” diye tartışılıyor.

O zamanlarda aklımdan geçen, “Hayır, hepsi gerçek sol-sosyalizm!”di. Nedenlerini yazarım muhakkak gelecek yazılarda ama şimdi de siyasal İslam ekolleri, devletleri arasında süren tartışmaya ilişkin fikrim aynı: “Hepsi de gerçek İslam!”

Kitabınız tek, bir olsa da onu okuyan ve kültürüne göre anlayan-anlatan çok insan var. Yani bir metnin binlerce farklı versiyonu böylece oluşur ve bu kaçınılmazdır. Aynı yerde dururken dahi ben başka, sen başka görüyor olabilirsin. 

Dizi IŞİD’i bir anda hatırlatır ve sahne akıp giderken IŞİD’in geçen hafta yaptığı Moskova katliamının geçip gidemeyeceğimiz görüntülerini de görüyorduk.

Olmuş bir şey için artık olmamış gibi yapamaz hiçbir kimse. Olmamış gibi yapmak da olmaya dâhildir.

Ülkende yok saydığın bir anda dünyada çıkıverir karşına. Sol bitti derken ‘sen’, onca baskıya rağmen nasıl oluyor da bir milyon oy alıyor diye bakar ve kendinin aldığı çok milyon oyu göremez olursun.

Bilinmeyen dil diye yazarken ‘sen’ Meclis’te, oturup seyredersin şimdi o dilin dünyada nasıl bilindiğini.

Yok saydığının diliyle konuşmak zorunda kalırsın seçimlere bir süre kala. Buyurun, oturun ve seyredin şimdi Türkiye’de de birinci sıraya oturan 3 Cisim Problemini… 

Bilmek, Yapmak İçin Yeterli mi?

Seçimler, Adaylar ve Sol Siyaset

Sol Neden Yerel Yönetimlere Yöneliyor? I

Sol Yerel Yönetimlere Neden Yöneliyor? II

Sol Neden Yerel Yönetimlere Yöneliyor III