Türkiye gündemini meşgul eden konular arasına bir yenisi daha eklendi: 9. Yargı Paketi… Paket şu anda taslak aşamasında, basına sızan taslakta yer alan maddeler ise tartışılmaya başlandı. Taslakta öne çıkan başlıklar arasında ilk sırada “diğer faaliyetler” başlığında “etki ajanlığı, casusluk” ibaresi dikkat çekiyor. Hukukçular bu ibarenin en çok hakikatin izinde olan gazetecileri zora sokacağı kanaatinde… Çünkü taslak metinde yer alan ifadelere göre, Türk vatandaşları, kurum ve kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda araştırma yapan veya yaptıranlar hapis cezası ile cezalandırılacak!
Bir diğer öne çıkan başlık ise kadının soyadı kullanımı konusunda yapılacak değişiklik. Bu değişiklik, Anayasa Mahkemesi’nin “kadın evlendikten sonra bekarlık soyadını tek başına kullanabilir” kararını yok sayar nitelikte… Ayrıca her gün en az 3 kadının katledildiği ülkemizde, mükerrer suçlara indirim konusunun da taslakta yer alması en çok tepki gösterilen başlıklar arasında bulunuyor.
Fikir Gazetesi 12’inci sayısında, hukukçu ve kadın hakları savunucuları, gazetecilik meslek örgütleri ve gazetecilerden, 9. Yargı Paketi Taslağı ile ilgili değerlendirmelerini aldık. Gazeteciler ve meslek örgütleri, Dezenformasyon Yasası’nın ardından, şimdi de “casusluk ve etki ajanlığı” suçlamasıyla faaliyetlerinin engellenmesi için adım atıldığını belirterek, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin hafta içindeki grup toplantısında söz konusu taslak ile ilgili açıklamalarındaki “sözde gazeteciler, hesap verecek” sözlerine tepki gösterdi.
AVUKAT ARIN: “KADIN MÜCADELESİNDEN KORKUYORLAR”
Türkiye’de kadın hakları mücadelesinin önde gelen isimlerinden, ilk bağımsız kadın sığınmaevi Mor Çatı ve İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi’nin kurucusu olan Kadın Hakları Savunucusu Feminist Avukat Canan Arın, basına sızan 9. Yargı Paketi Taslağı’nı, Fikir’e değerlendirdi. Paketin 22. Maddesi’yle gündeme gelen “etki ajanlığı, casusluk” konusuna işaret eden Avukat Arın toplumda başta gazetecilerin olmak üzere, sivil toplum kuruluşlarının, yurttaşların da ifade özgürlüğünü kısıtlayacak ve tutuklanmalara neden olabilecek maddeyle ilgili şunları söyledi: “9. Yargı Paketi Taslağı’yla gündeme gelen etki ajanlığı, casusluk ibarelerini gündeme getirme gerekçelerinin, kendi yaptıkları yolsuzlukları kapatmak için uydurulmuş bir kılıf olduğu kanaatindeyim. Türkiye aleyhine olan çalışmaları araştırıp, kamuoyuna bildirenler için hazırlanmış bir düzenlemedir. Gazeteciler başta olmak üzere herkesi susturmak derdindeler. Sadece gazeteciler de değil hukukçuları, yazarları, sanatçıları, yurttaşları tüm toplumun ifade özgürlüğünü etkileyecek bir maddedir.”
Avukat Arın, paket taslak metninde geçen ifadeler doğrultusunda, kadınların soyadı kullanımı konusunda yapılmak istenen şeyin, kadınları insan olarak kabul etmeyen zihniyetin görünüşü olduğunu belirterek şunları söyledi: “Soyadı her insanın vazgeçilmez temel haklarından bir tanesidir. Dolayısıyla ‘kocanın soyadını alacaksın’ demek, Medeni Kanun’u tekrar geriye götürmek demektir. Medeni kanunu, aile hukuku kitabını tekrar eski hale getirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Çünkü kadın hareketi güçlendi ve bundan ciddi şekilde korkuyorlar. Onun için de kadın mücadelesini bastırma gayreti içerisindeler. Bu yaklaşım baştan sona kabul edilemez yaklaşımdır. Kadınlar evlenmemeye başlarsa ne yapacaklar acaba? Bir diğer mesele de mükerrer suçlarla ilgili indirim meselesidir. Mükerrer (tekrar eden) suçlarla ilgili niye indirim getiriyorsun? Bu kabul edilemez bir şeydir. Bir suç birinci kez işlenmiş, ondan sonra ikinci kez de işlenmiş ise bu o suçun aynı kişi tarafından bir kez daha işleneceğinin göstergesidir ve bu mümkündür. Özellikle kadın cinayetleri için mükerrer suçlara indirimi öngören madde çok önemli bir maddedir ve asla kabul edilemez!”
9. Yargı Paketi Taslağı’nda yer alan, boşanma kararının reddinin kesinleşmesinden itibaren 3 yıl sonra açılan davada tarafların boşanması konusunda sürenin 1 yıla indirilmesi maddesini olumlu bulduğunu ifade eden Arın, “Devletin kadının güvencesini sağlaması gerekiyor ki bu hükümetin öyle bir şey yapacağını zannetmiyorum. Hiçbir kadın ısrarla içinde olmak istemediği bir evliliği sürdürmek zorunda değildir. Ama ekonomik özgürlüğü ve kendisine bakacak kimsesi olmayınca çaresiz kalabiliyor. Bakın bundan yıllarca önce, namus adına işlenen cinayetleri örtbas etmeye başladılar. İntihar dediler. Biz de İstanbul Barosu’ndan kadın intiharlarını incelemek üzere Batman’a gittik. Batman’da bir kadının dediği cümle hala aklımda… Adam kadının kafa tasını bilmem kaç yerinden kırmış, dikiş atılmış. Boşanmaktan bahsedince kadın şöyle dedi: “Bize kim bakacak? Sadece gözünü korkuttum.” Dolayısıyla kadınların yaşam güvencesinin devlet tarafından sağlanması gerekiyor ama şu anda iktidarda bulunanların kendilerini daha çok zengin etmek dışında başka bir şeyle ilgileri yok.” şeklinde konuştu.
ÇGD: AÇIK AÇIK GAZETECİLER HESAP VERECEK DEME NOKTASINDALAR!
Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Başkanı Gazeteci Kıvanç El, 9. Yargı Paketi’nde bulunan “etki ajanlığı”, “casusluk” ibarelerine ilişkin olarak, “Türkiye’deki iktidar ne kadar otoriterleşmeye çalışırsa ne kadar gücünü artırmaya çalışırsa demokrasi havuzunu, basın özgürlüğü alanını daraltmış oluyor. 9. Yargı Paketi düzenlemesi de onlardan biridir. Geçmişte ucu açık terör düzenlemeleri, somut olmayan dezenformasyon düzenlemelerine şahit olduk. Şimdi de ucu açık bir şekilde casusluk, etki ajanlığı konusu gündeme geldi. Bir ülke casuslukla, dezenformasyonla ya da terörizmle mücadele etmesin demiyoruz. Tabii ki etsin. Dünyada, devletler var olduğundan beri zaten bu mücadeleyi veriyor. Ama mücadele ediyorsanız da somut ve gazetecilik mesleğini direkt hedef alarak etmeyin. Etki ajanlığı paketin taslağında ortaya çıktı. Meclise henüz gelmedi. Kamuoyuna açıklanan taslak ifadeler problemli ve muğlaktır. İlk olarak ‘yabancı organizasyon’ ibaresi ile kastedilenin ne olduğu anlaşılmıyor. Bir yabancı medya kuruluşu mu? Yabancılardan fon alan herhangi bir sivil toplum kuruluşu mu? Yabancı bir akademisyenle iletişim halinde olan bir akademisyen ya da yabancı bir bankada çalışan bir banka yöneticisi mi? Yani buradaki yabancı organizasyon kim? O kadar ucu açık ki… Bunun netleştirilmesi gerekiyor. Somut olmayan veriler, ucu açık tanımlamalar doğal olarak hakimlerin de ilerleyen süreçte yoruma açık kararlar almasına neden olacaktır. Şu anki görünen endişemiz budur.” diye konuştu.
“Yarın bir gün örneğin bir yabancı kuruluş çalışanı gazeteci bir haber yaptığı zaman, ona çıkıp sen ‘bunu çalıştığın kurumun bağlı olduğu ülkeden talimat aldın. Bunun üzerine bu fikri yaydın’ denebilir” diyerek sözlerine devam eden ÇGD Başkanı El, “Aynı şekilde herhangi bir ülkeden, Avrupa Birliği’nden ya da herhangi bir elçilikten fon alan bir sivil toplum kuruluşunun bir rapor çalışması, iktidarı rahatsız ettiği zaman ‘sen yabancı ülkeden, yabancı bir şekilde fonlanarak, gelir de sağlayarak bir etki ajanlığı, etki durumu yarattın, bir fikri yaydın’ denebilir. Örneğin ‘İstihbarat örgütleri aracılığıyla bir düşünceyi yayma’ cümlesi geçiyor. Bu da yoruma açık. Yani insanoğlunun amacı zaten bir düşünceyi yaymak değil midir? Siz bir şey düşünüyorsanız bunu yaymak istersiniz. Bu açık uçlu durumları mahkemeler nasıl yorumlayacak? Ben o düşünceyi istihbarat örgütünden almadan savunmuş da olabilirim. Bu noktalarda derin soru işaretleri var.” dedi.
Dezenformasyon kanunu ile ilgili olarak bizler “Bakın bunun ucu gazetecilere dokunur” uyarısında bulunduklarını belirten El şöyle devam etti: “Yanıt olarak, ‘Hayır bu gazetecilikle ilgili bir şey değil. Sosyal medyadan bir yalanı yayan, sosyal medyadan olmayan bir şeyi yayanları ilgilendiriyor, siz niye korkuyorsunuz? Sizle ne alakası var? Gazetecilikle bunun hiçbir ilgisi yok’ denildi. Ama bu yasaya dayandırılarak, onlarca gazeteci gözaltına alındı. Yaklaşık olarak 12 gazeteci tutuklandı. Şu anda da ‘Bunun gazetecilikle ne alakası var? İlgisi yok’ denecektir. Ama bunun cezasını yine gazeteciler ödeyecek. En son konuyla ilgili Cumhur İttifakı’nın ortağı, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli grup toplantısında konuştu. Bu paketin, gazetecilikle ilgisi yok demiyor. Üstelik açık bir şekilde ‘Gazeteciler de hesap verecek’ diyor. Şu an açık açık gazeteciler de bunun hesabını verecek noktasındalar. Gazeteciler neyin hesabını verecek?”
9. Yargı Paketi’nin taslak haliyle endişeli gördüklerinin altını çizen ÇGD Başkanı El, son olarak “Somut bir şekilde bunun ortaya konulması lazım. Devletin casuslukla mücadele alanına, ‘Casusluk suçu işliyor’ yaftası yapıştırılarak, hakikatin peşinde olan gazeteciler, sivil toplum örgütleri sokulmamalıdır” dedi.
TGS: “FON DESTEĞİ ALAN BAĞIMSIZ HABER KURUMLARINI SUSTURMA AMACI TAŞIYORLAR!”
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Sekreteri, Gazeteci Banu Tuna basına sızdırılan, 9. Yargı Paketi Taslağı’nın kamuoyu tepkisini ölçmeye yönelik değilse ve meclise getirilecek olan tasarı buysa, karşımızda yine demokrasi, basın ve ifade özgürlüğü bakımından son derece tehlikeli bir düzenleme olduğuna işaret etti.
Tuna sözlerine şöyle devam etti: “Paket taslağı bu hâliyle tehlikeli çünkü son derece muğlak, hukuksuz ve geniş bir metin. Örneğin iktisadi, mali, askeri, milli savunma, kamu sağlığı, kamu güvenliği, kamu düzeni, teknolojik, kültürel, ulaştırma, haberleşme, siber alan, kritik altyapılar ve enerji gibi konular devletin iç veya dış siyasal yararları olarak kabul ediliyor. Ve bu yararlara yönelik gerçekleştirilen bazı faaliyetlerin cezalandırılmasını öngörüyor. Belki hatırlarsınız, 2021’de Akkuyu Nükleer santrali’nde çatlak oluştuğuyla ilgili haberler çıkmış, yapılan bir açıklama ile iddialar reddedilmişti. Bu taslak bu hâliyle yasalaşırsa, haberi yapan kişi devletin siyasal yararına aykırı hareket etmiş olacak. Taslakta bir de yabancı bir devletin veya organizasyonunun stratejik çıkarları doğrultusunda hareket etmek meselesi var. Peki iddia edilen bu çıkarlar Türkiye kamuoyunun, bu ülkede yaşayanların ortak çıkarlarıyla örtüştüğünde ne olacak? Yine Akkuyu örneği üzerinden gidelim. Diyelim ki santral kullanıma girdi ve Akdeniz’e bir sızıntı oldu. Bu sızıntıdan haberdar olmak bizim hakkımız, ama Akdeniz havzasındaki tüm ülkelerin de hakkı ve onların çıkarına da hizmet ediyor. Bu tasarı korkarım, ülkede ancak fon desteğiyle ayakta durabilen bağımsız haber kurumlarını susturma amacını taşıyor. Dönem dönem iktidar medyası tarafından ‘fondaş’ olarak hedef gösterilen, yaftalanan bu kurumlar, ülkede eleştirel gazetecilik yapılabilen sayılı yerler. Yargılamalar ve idari cezalarla bu sesleri zaten boğmayı deniyor iktidar. Dezenformasyon Yasası’ndan sonra bu düzenleme de, özgür basını susturma çabasına hizmet edecektir. Bahçeli’nin grup toplantısındaki çıkışı da, bu tasarıyı ciddiye almamız ve çok güçlü bir ses çıkarmamız gerektiğini söylüyor bize.”
EŞİK GÖNÜLLÜSÜ AVUKAT GÜLBAHAR: “SOYADI İNATLAŞMASINA YÖNELİYORLAR”
Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) Gönüllüsü, Kadın Hakları Savunucusu Avukat Hülya Gülbahar, 9. Yargı Paketi’ni kadın hakları ve ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirdi.
Avukat Gülbahar, 38 maddeden oluşan 9. Yargı Paketi taslağının 13’üncü maddesinde 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 187’nci maddesinde yer alan “Kadının soyadı”, “Hak düşürücü süreler” başlıklarında öngörülen düzenlemelere ilişkin şunları söyledi: “Türkiye patriyarkası, kadın mücadelesi sonucu elde edilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi (AYM) kararları kazanımlarını hiçe sayarak soyadı inatlaşmasını sürdürüyor. Bu bir dayatmadır. Söz konusu yargı paketi kadınların hak kazanımlarını hiçe sayan, tehlike verici bir niteliktedir. Medeni Kanun, Ceza Kanunu gibi kanunlar, temel kanunlardır. Gelişi güzel torbaların içine atılan maddelerle değiştirilemez, delik deşik edilemez. 9. Yargı Paketi’nde, 8. Yargı Paketi’ne koydukları yasallaştıramadıkları konuları yine gündeme getiriyorlar. AYM, Medeni Yasa’nın evli kadının kocasının soyadını taşıma zorunluluğu getiren maddesini iptal etmişti. 9. Yargı Paketi metninde, Anayasa Mahkemesi kararları yok sayılarak aynı mecburiyeti yasaya tekrar sokmaya çalışıyorlar. Yasada geçen ‘ancak’ kelimesi yerine ‘şu kadar ki’ bağlacını eklemek suretiyle eski maddede değişiklik yapmış gibi gösterme oyunu oynuyorlar. Kelime oyunlarıyla Anayasa’nın eşitlik ile ilgili 10., ailede eşitlik ile ilgili 41. ve AYM kararlarının bağlayıcılığını düzenleyen 153. maddesini çiğnemelerine izin vermeyeceğiz.”
EŞİK hazırladığı 9.Yargı Paketi, Anayasa ve Yerel Yönetimler Politikaları konularını içeren bilgi dosyasını Çarşamba günü CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e sundu. 9. Yargı Paketi taslağındaki, kadınlar aleyhine maddelerin yasalaşmaması için tüm muhalefet partileri ile görüşmeler gerçekleştirmeyi sürdüreceklerinin altını çizen Gülbahar, Özgür Özel görüşmesi ve eylemlilik süreçleri hakkında şunları kaydetti: “Pakette tüm toplumun ve tabii ki bu arada kadınların da örgütlenme ve ifade özgürlüklerini daha da sınırlayacak yeni bir ceza kanunu maddesi getiriliyor. Etki ajanlığı adı verilen bu maddenin yasalaşması demek, kadınların ve tüm toplumun sessizliğe mahkûm edilmek istenmesi anlamına gelecek. Bu girişime karşı da sonuna kadar mücadele edeceğiz. Özgür Özel’in ve CHP’nin verdiği sözlerin takipçisi olacağız. Eşik meclisteki diğer siyasi partilerle de gerek 9.Yargı Paketi, gerek Anayasa ve gerekse de kadın erkek eşitliğine karşı politikalar konusunda yeni dönem görüşmelerini sürdürecek.” dedi.
Birleşmiş Milletler (BM) Ayrımcılığa Karşı Sözleşme (CEDAW) hükümlerinin, Anayasa’nın 90. Maddesi gereği Türkiye’de kanun hükmünde olduğunu vurgulayan Gülbahar, “CEDAW’ın 16’ıncı maddesi aile içi eşitlik ilkesini düzenlemektedir. 16/g fıkrası açıkça aile adı seçimi konusunda eşlerin eşit haklara sahip olduğunu belirtir. 16/a evlenirken eşitliği, 16/d çocuklar konusunda eşitliği düzenler. Bu hükümlerin hepsi iç hukukumuzda yasa niteliğindedir. Hatta diğer yasalardan bir üstünlüğü vardır, bunların anayasaya aykırılığı dahi ileri sürülemez. Bu nedenle AYM’nin iptal kararından sonra ortada hukuki bir boşluk da yoktur. İstemeyen kadının evlilik cüzdanlarına erkeğin soyadı yazılamaz. Kadın istemiyorsa evlilik nedeniyle kimliklerinin soyadı bölümü değiştirilemez. Aynı şekilde evli olup da AYM kararı doğrultusunda sadece evlilik öncesi soyadını kullanmak isteyen kadınların başvuruları var. Bu başvurular da hukuk dışı bir biçimde yanıtsız bırakılıyor. Anayasayı ve ailede eşitlik ilkesini ayaklar altına alıyorlar. Soyadı ile ilgili yapılmak istenen düzenlemenin gerekçesinde iki ayrı yerde, Anayasa’nın 41. Maddesi’ne atıf yapılarak ailenin Türk toplumun temeli olduğu vurgulanıyor. Cümlenin birinci yarısına yer verilirken, cümlenin ikinci yarısı yok sayılıyor. O cümlenin devamında ‘aile eşler arasında eşitlik ilkesine dayalıdır’ ibaresi vardır. Bu şekilde, ailede eşitlik konusundaki Anayasal kuralı yok sayıyorlar. Kadının soyadı konusundaki hukuk dışı dayatmaları da aslında erkeğin aile reisliğini geri getirme ve reisli aile modelini yeniden dayatma çabalarının bir parçasıdır” diye konuştu.
Türkiye’de günde en az 3 en fazla 6 kadının katledildiğini belirten Gülbahar, 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un AKP Hükümeti eliyle uygulanamaz hâle getirildiğini söyledi.
Gülbahar sözlerine şöyle devam etti: “İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılırken bizim ‘yerli ve milli’ 6284 No’lu şiddet yasamız var dediklerinde samimi olmadıklarını biliyorduk. Nitekim Sözleşmeden çıkar çıkmaz 6284’e yönelik saldırılar da artırıldı. Yasa, mesleğini yapan gazetecileri susturmak, üniversitesini savunmak isteyen öğrencileri durdurmak gibi amacı dışında uygulanarak çarpıtılmaya çalışıldı. 6 aya kadar verilen koruma kararlarının süresini fiilen bir aya, 15 güne indirdiler. Verilen koruma kararlarını uygulamayarak kanun gereği verilen tedbirleri kâğıt üzerinde bıraktılar. Kadınlar çantalarında koruma kararları ile öldürülüyor.”
Kadın Hakları Savunucusu Gülbahar son olarak mükerrer suçluların yani tekrar tekrar suç işleyenlere getirilen ceza indirimleri konusuna değinerek şöyle konuştu: “Cinsel saldırılar, çocuk istismarı katalog suçlardandır. Bu suçlarla ilgili yargı paketlerinde yapılan sözde cezaları ağırlaştırıcı düzenlemelerin gerçek yaşamda ne tutuklama ne de etkili bir ceza mahkûmiyeti getirdiğini kamuoyu her gün karşımıza çıkan olaylarda görüyor. Gün geçmiyor ki cezaevinden izinli çıkan bir erkeğin annesine, eşine, çocuğuna şiddet uygulamadığı bir haber görülmesin. 9. Yargı Paketi’nde mükerrer suçlar açısından getirilen indirim bütün suçlar açısından teşvik edici niteliktedir ve suç işleme potansiyeli olanlar açısından da özendirici olacaktır” diye konuştu.
GAZETECİ ZEYREK: “GAZETECİLİĞİN TABUTUNA ÇAKILMIŞ SON ÇİVİ!”
9. Yargı Paketi taslağının gazetecilik mesleği ve tüm toplumda ifade özgürlüğüne yönelik nasıl bir tehdit oluşturduğuna ilişkin konuşan Gazeteci-Yazar Deniz Zeyrek, Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülmesi beklenen 9. Yargı Paketi taslak metninde öne çıkan “etki ajanlığı” kavramına yönelik şunları kaydetti: “MHP lideri Devlet Bahçeli, bu hafta gerçekleştirdiği grup toplantısında bu düzenlemeye dikkat çekerek düzenlemeden rahatsız olanların çok iyi araştırılıp incelenmesi gerektiğini söyledi. ‘Yurt içinden ve yurt dışından hain FETÖ’cülerin, onlara sözcülük yapan satılmış, devşirilmiş sözde gazetecilerin bedel ödemesi yakındır ve kaçınılmazdır’ cümlelerini kurdu.
Bahçeli ifadesinde belirttiği kişilerin isim listesine vakıf olabilir ancak biz de yapılacak bu düzenlemenin Bahçeli’nin listesinde olmayan ve sadece yurttaşların haber alma hürriyetine hizmet eden, hakikatin izinde olan gazeteciler açısından doğuracağı sonuçlara odaklanmak zorundayız. Kamuoyuna sızan taslak metindeki 339. Madde gazeteciler açısından risk oluşturuyor. Türkiye aleyhine casusluk yapanlar, ülke güvenliğini tehdit edecek bilgi ve belgeleri paylaşanlar elbette cezasını çekmelidir. Ancak yeni düzenlemede yer alan ‘araştırma yapanlar’ vurgusu, doğrudan biz gazetecileri hedef alabilir ve standart ‘araştırmacı gazetecilik’ faaliyetlerini etki ajanlığı kapsamına sokabilir. Örneğin Akbelen’deki termik santral için yapılan orman katliamını protesto eden yurttaşlar ve bunu haber yapan gazeteciler ‘etki ajanı’ denilerek tutuklanabilir. İktidar, Dezenformasyonla Mücadele Yasası denilen sansür yasasıyla gazetecileri cezaevine atma imkanlarını artırmıştı. Etki ajanlığı düzenlemesi bu şekliyle kabul edilirse gazeteciliğin tabutuna çakılmış son çivi olur.”
BAĞIMSIZ GAZETECİ ÖZDEMİR: “AMAÇ SUSKUNLUK SARMALINI DERİNLEŞTİRMEK!”
Bürokrasi argosunda bilindiği adıyla torba yasaların AKP döneminde sıklıkla gündeme geldiğini ifade ederek, 9. Yargı Paketi Taslağı konusunda görüşlerini belirten Gazeteci Yeşim Özdemir, “Torba yasa, yargı paketi, yargı reformu, kanun hükmünde kararname; adı ne olursa olsun kanunda yapılacak herhangi bir değişiklik kamuoyunda ciddi bir paniğe neden oluyor. Son günlerde kamuoyu gündeminde olan 9. Yargı Paketi Taslağı da bu yüzden çokça tartışmalara ve farklı açılardan endişelere neden oldu. Meclise sunulması beklenen 9. Yargı Paketi’nin her bir maddesi ayrı bir tartışmaya neden olurken gazeteciler için endişe verici olan taslağın madde 339. Maddesi olarak ortaya çıkıyor. Maddenin içeriğinde, ‘Bu bölümde düzenlenen suçları oluşturmamak kaydıyla, devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar, Türkiye’de suç işleyenler hakkında, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir. Fiilin, bu bölümde düzenlenen suçlar dışında başka bir suç oluşturması halinde hem bu suçtan hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.’ ifadeleri yer alıyor. Ve bu da ‘Etki ajanlığı’ olarak tartışılıyor.” dedi.
Özdemir şöyle devam etti: “Söz konusu düzenlemenin kabul edilmesi halinde, ‘devletin güvenliği ile iç veya dış siyasal yararları’ gibi muğlak ifadeler öne sürülerek uluslararası bir organizasyonla yapılan çalışmalar, akademik araştırmalar, projeler, gazetecilik faaliyetleri suç sayılacak ve bu fiilleri işleyen kişiler üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasıyla yargılanacaklar. Ya da BBC, DW, EURONEWS gibi uluslararası bir medya kurumunda çalışmak, o medya kurumu için çeşitli haberler, araştırmalar yapmak yani gazetecilik faaliyetleri ‘yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda’ yapılmış faaliyetler olarak değerlendirilecek ve yine suç sayılacaktır.
Yani özetle iktidar, hoşuna gitmeyen akademik çalışmaları ve gazetecilik faaliyetlerini yasaya dayandırarak rahatlıkla casusluk faaliyeti olarak değerlendirebilecektir. Dezenformasyon yasasıyla ilgili tartışmalar gündemdeyken şimdi de gazetecilerin mesleki faaliyetleri ‘casusluk suçu’ olarak değerlendirilebilecek, gazeteciler, sivil toplum örgütleri, insan hakları aktivistleri ve araştırmacılar kolaylıkla ‘etki ajanı’ olarak yargılanabileceklerdir. Amaç, uzun zamandır toplumda yarattıkları suskunluk sarmalını derinleştirmek.”
GAZETECİ YOKSU: “GAZETECİLER ÜZERİNDEKİ TEHDİT GENİŞLETİLİYOR!”
Henüz taslak aşamasında olan 9. Yargı Paketi ile ilgili olarak Asopress Genel Yayın Yönetmeni Gazeteci Metin Yoksu, yargı paketinin kamuoyuna sızan haliyle tırnak içerisinde ‘etki ajanlığı’ olarak öne çıkan kavram ile ilgili şunları söyledi: “Türkiye’de bazı şeyleri hukukla açıklamak çok zor. Bunu biz değil hukukçular da söylüyor. Yıllardır hak odaklı gazetecilik yapan bir yurttaş olarak da karşılaştığımız bir durum. Dezenformasyon yasasının gündeme geliş sürecinde de gördük. En çok itiraz eden gazetecilerdi, meslek örgütleriyle birlikte bunun bir sansür yasası olduğunu dile getirmiştik. Dezenformasyon yasasında sansüre yol açacak çok ciddi ibareler vardı. Hükümet kanadından öyle olmadığı şeklinde açıklamalar da gelmişti. Pratik bize gösterdi ki biz gazeteciler olarak haklı çıktık. Şimdi bu yasanın biçimine baktığınızda da bir öncekine benzere riskleri içinde barındırdığının kokusunu alabiliyoruz. Zaten Türkiye’deki birçok gazetecilik kurumu bir şekilde yabancı basınla ve STK’lerle çalışıyor. Onların haberlerini alıyor, araştırma konusuna müdahil olabiliyor. Gazetecilerin kendisi de bu noktada haber ve araştırma yapıyor, Yasa taslağını teknik olarak okuduğunuzda, ‘ve/veya’ ibareleri var. Araştırma yapma safhasında bile müdahaleler olunabileceğinin sinyali var. Bu konuda sadece gazeteciler değil, aynı zamanda sivil toplum örgütlerinin de harekete geçmesi gerekmektedir. Taslak bu haliyle yasalaşırsa, onlar da çok ciddi bir baskı mekanizması ile karşı karşıya kalacaklardır.”
MHP Grup Toplantısı’nda Devlet Bahçeli’nin, “gazeteciler de hesap verecek” sözleriyle doğrudan gazetecileri hedef aldığını ve çok sert bir tehdit dili kullandığını kaydeden Yoksu, “Yine gazetecilerden söz ederken, bir türlü dillerden düşmeyen ‘sözde gazeteciler’ ifadesini kullandı. Zaten yıllardır Kürt kentlerinde gazeteciler ve beraberinde sivil toplum örgütleri, siyasetçiler ya da yurttaşlar dahi adı konmamış bu tip yasaların mağduru konumundadır. 9. Yargı Paketi Taslağı’nda, ‘Bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda Türk vatandaşları, kurum ve kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar…’ gibi bir ibare var. İşte bu durumda sizin haberiniz tehlikedir. Haber alma özgürlüğü, haberi yayma, haberi bildirme, haberin güvenliği her şey tehdit altında olmuş oluyor. Biz gazeteciler Basın Kanunu’na tabiyiz. Ancak Türkiye’de kimin gazeteci olduğuna iktidar karar verdiği için siz gazeteci olarak bu noktada da ciddi bir tehdit altındasınız. Haber ve gazeteci ülkemizde zaten güvende değil. Söz konusu paket tasarı haliyle, gazeteciler üzerindeki var olan tehdit ortamını daha da genişletme durumu yaratmaktadır” dedi.
Yoksu şöyle devam etti: “Bir diğer parmak basmak istediğim bir husus da şudur. Türkiye Avrupa Birliği’nden (AB) yoğun bir şekilde fon alan bir ülkedir. Bu fonların en büyüğünü de iktidar almaktadır. Özellikle belediyelerin, ciddi anlamda AB’den fon alma durumları vardır. İşte yer yer gazetecileri, fonlanıyorlar ve benzeri şekilde eleştiren iktidarın, hükümetin kendisi ise en büyük fon ve kaynak biçimini kendisi almaktadır. Aslında bu kaynağın başkalarına gitmesine de engel oluyor. Bu taslak fon alarak görevlerini yapan gazetecileri, kurumları, sivil toplum örgütlerini de ciddi anlamda tehdit etmektedir.”
Mete Kaan Kaynar: “Erdoğan İktidarı için Yeni Anayasa İstiyor”