Merve Ulcay: Şiddet Konusunda Farkındalık Artmalı

İstanbul Eyüpsultan’da özel bir lisenin okul müdürü İbrahim Oktugan 7 Mayıs’ta öğrencisi tarafından öldürüldü. Yetmiş dört yaşındaki Oktugan’ın, makam odasında on yedi yaşındaki öğrencisi tarafından silahla vurularak öldürülmesi Türkiye’yi sarstı. Hastanelerde sağlık çalışanları her gün hastaları ve hasta yakınları tarafından saldırıya uğruyor. Barışçıl olması gereken spor karşılaşmalarında bile şiddet olayları yaşanıyor. Neredeyse her gün bir kadın eşi, boşanma aşamasındaki eşi, eski eşi veya sevgilisi tarafından öldürülüyor, şiddete uğruyor. Çarşıda, pazarda, trafikte, basit nedenlerden dolayı insanlar birbirine giriyor, kavga ediyor. Türkiye toplumu şiddet sarmalında.

Uzman Psikolog, Psikodramatist Merve Ulcay ile enine boyuna şiddeti ve şiddetin toplumsal nedenlerini konuştuk.

“ŞİDDET GÜÇSÜZLÜKTEN DOĞAR”

Şiddet nedir? Hangi olguları şiddet olarak tanımlıyoruz?

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından şiddet “fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya fiili biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda maruz kalan kişide yaralanma, ölüm, psikolojik zarar, yetersiz gelişme ve yoksunlukla sonuçlanan veya sonuçlanma olasılığı yüksek olan durum” olarak tanımlanmaktadır. Toplumda, şiddet daha çok fiziksel bir olgu olarak sanılmaktadır. Fakat birçok şiddet türü vardır. Bunları; fiziksel, cinsel, psikolojik, sosyal, sözlü, ekonomik, dijital şiddet olarak sıralayabiliriz. Bu şiddet türlerini toplumda, aile içinde, iş yerinde çeşitli şekillerde görmekteyiz. Hangi davranış, tutum ve olguların şiddet olarak değerlendirildiğini anlamak için bu şiddet türlerinin içeriğini açmakta fayda görüyorum.

Bir kişiye veya nesneye karşı fiziksel bütünlüğünü tehdit edecek davranış ve tutumlara fiziksel şiddet denir. Vurmak, yaralamak, bir eşya fırlatmak, tekmelemek, bir silah aracıyla tehdit fiziksel şiddet örneklerindendir. Şiddetin fiziksel boyuta taşınmadan önce sözel, psikolojik şiddeti kapsayan davranışların uygulandığını da görmekteyiz. Fakat haberlere konu olan daha çok fiziksel şiddet türüdür. Hatta maalesef ki bir kişi yaşamını yitirdiğinde yani cinayet işlendiğinde ancak haberimiz olmaktadır.

Psikolojik şiddet, kişinin kendine olan güvenini sarsacak, kendinden şüphe ettirecek davranış ve tutumlara denir. Hakaret, yıkıcı bir şekilde eleştirilmesi, tehdit edilmesi, küçük düşürülmesi gibi davranışları sıralayabiliriz.

Kişinin rızası olmadan cinsel yakınlaşma, cinsel anlamda küçümseyici ve kaba bir tutum sergilenmesi, doğum kontrol yöntemlerin kullanılmaması gibi davranışları cinsel şiddet olarak tanımlayabiliriz.

Teknolojik araçlar aracılığıyla yapılan şiddete dijital şiddet denmektedir. Kişinin dijital yolla takip edilmesi, tehdit edilmesi gibi davranışları sayabiliriz.

Kişinin sosyal çevresinden uzaklaşmasına ve sonucunda yalnızlaşmasına ve tek başınalık hissetmesine neden olacak davranışlara da sosyal şiddet denmektedir. Çalışılan yerde, sosyal ortamda veya arkadaş ortamında tehdit edilmesi, utandırılması bunun içine girmektedir.

Son olarak da ekonomik şiddet, zorluğa sürükleyen, temel ihtiyaçlarını karşılamasına bile engel olabilecek şekilde ikincil boyutta tehdit unsuru oluşturan davranışlara denilebilir. İş yerlerinde adil olmayan maaş oranları, aile içerisinde ekonomik dağılımdaki eşitsizliklerde bunun içine girebilir.

Şiddetin toplumsal kökenleri nelerdir? Neden kaynaklanır?

Şiddet, toplumsal ve kültürel olarak öğrenilen bir davranış olmakla birlikte gücün fazlalığından değil, güçsüzlükten doğmaktadır. Yaşam şartlarındaki eşitsizlikler, hukuk sisteminin adil işlememesi gibi sebepler toplumdan bireye yani makrodan mikroya şiddetin kökenlerini oluşturur diyebiliriz. Toplum içerisinde ırk, din, siyasi anlamda ötekileştirme ve ayrımcılık kültürel şiddetin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Güç arayışı ve bunun ötekinin güçsüzleşmesiyle mümkün olacağı inancı ve isteği davranışsal olarak şiddetle sonuçlanabilmektedir. Bunun sonucunda da şiddet şiddeti doğurur diyebiliriz. Şiddet arttıkça güven duygusu azalmakta ve korku artmakta, güvensizlik ve korku arttıkça da şiddete meyil arttığı söylenebilir. Ötekileştirme, ayrımcılık, eşitsizlik ve adaletsizlik arttıkça toplumda da şiddet oranı arttığı söylenebilir.

Ülkelerin uygarlık ve gelişmişlik düzeyleri ile şiddet arasındaki bağlantı nedir? Modern toplumlar ile geri kalmış toplumlar arasındaki şiddetin nedenleri farklılık gösteriyor mu?

Ülkelerin uygarlık ve gelişmişlik düzeylerinin yordanabileceği en temel unsurlardan olan eğitim ve öğretim seviyesi, halkın refah düzeyi ve adalet ve hukuk sisteminin güvenilirliğine bakılabilir. Rollo May’in “Güç ve Masumiyet” kitabında eğitim ve öğretim seviyesi azaldıkça, insanın düşünmeden doğrudan tepki göstermeye daha meyilli olduğuna vurgu yapılmıştır. Bu doğrultuda uygarlık ve gelişmişlik seviyesi arttıkça davranışın sonuçlarını değerlendirme kapasitesi, ölçme ve tepkisini geciktirme eğilimi de o kadar artacağı düşünülebilir. Lakin şiddet insan ve insan toplumları için evrensel bir olgudur. Uygarlıkla birlikte farklı boyutlarda görülebilmektedir. Geri kalmış toplumlarda şiddete yaptırımın yani hukuk sisteminin işlerliğinin zayıf olması insanın şiddet olgusunu rahatlıkla gösterebilmesine neden olabilmektedir. Yaptırımların az olması ve bu yaptırımların her insana hukuk karşısında eşit uygulanmaması, adil olunmaması da şiddetin boyutunu etkileyebilmektedir. Kişinin adalet arayışı hukuk sisteminde karşılık bulmadığında kişinin kendi insiyatifine göre hareket etmesine neden olabileceği söylenebilir. Kişinin olayı, durumu yordama kapasitesinden elbette tekrar bahsedilebilir. Bunun yanı sıra geri kalmış toplumlarda silaha erişimin kolay olması da şiddeti arttırabilmektedir.

Geri kalmış toplumlarda ekonomik eşitsizliğin, maddi yetersizliklerin, birincil ihtiyaçlara erişimin dahi asgari düzeyde karşılanamaması insana, topluma, hayata ve geleceğe karşı güvensizliği ve beraberinde şiddeti arttırdığı da farklılıklar arasında söylenebilir. Alkol ve madde kullanımının gelişmişlik seviyesi düşük toplumlarda daha fazla olduğu gözlemlendiğinde yordama kapasitesini etkilemesi nedeniyle şiddet olgusunun fazla olmasına neden olduğu etmenlerden sayılabilir.

“ÖTEKİLEŞTİRME VE AYRIMCILIĞIN ARTMASIYLA ŞİDDET ARTAR”

İstanbul’da özel okul müdürü İbrahim Oktugan, öğrencisi tarafından öldürdü. Öğrenci velilerinin okul basıp öğretmenlere saldırdığı olaylar sıklıkla yaşanıyor. Hastanelerde sağlık çalışanları hasta ve hasta yakınlarının saldırısına uğruyor. Bu olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ülkemizde son yıllarda artan ekonomik problemler, adaletsizlikler ve eşitsizliklerin sonucu olarak ortaya çıkan hazin bir tabloyla karşı karşıyayız. Bir ülkenin uygarlık ve gelişmişlik düzeyini etkileyen unsurların eğitim ve öğretim seviyesi, halkın refah düzeyi ve hukuksal sistemin güvenilirliği vb. olduğundan bahsetmiştik. Bunlarda yaşanan problemlerin şiddet olgusunu arttırdığını da artık rahatlıkla söyleyebiliriz. Eğitim ve öğretim ve sağlık alanı toplumun en temel gelişmişlikle ilişkilendirebileceğimiz alanları. Yaşanan olaylarla ilgili verdiğiniz örneklerde bununla ilgili olması elbette rastlantısal değil.

İstanbul’ da yaşanan olayı ele alacak olursak öğrencinin farklı bir ırktan olduğu vurgusu oldukça fazla yapıldı. Bu söylemin ayrımcılığı ve ötekileştirmeyi arttıracağı maalesef ki açık. Cinayeti işleyen öğrencinin önceden işlediği suçlarının yaptırımının ne olduğu sorgulanması ve öğrenci özelinde suça meyilli oluşunun nedenlerinin ele alınması gerekmektedir. Bu konu belki uzun uzadıya incelenebilir. Ancak göçmenlik olgusu üzerinde duracak olursak devletin göçmenlere yeterli istihdam ortamı sağlamadan göçmen alımının yapılmış olması hem göçmeni mağdur etmekte hem de ötekileştirmeyi arttıracak ortama zemin hazırlamış olmaktadır. Toplumda ötekileştirme ve ayrımcılığın artmasıyla şiddetin artacağı öngörülebilir.
Bununla birlikte velilerin öğretmenlere, hastaların sağlık çalışanlarına saldırmasını neden olan etmenlerden bir tanesi hukuksal sistemin zayıflığını sayabiliriz. Güvenli bir ortam sağlanabilmesi ve insanların huzur içinde yaşayabilmesi için hak ve hukukun herkes karşısında eşit ve yaptırımın adil olması gerekmektedir. Toplumumuzda artan şiddet olaylarını eğitim seviyesinin düşük olmasının yanı sıra adalete güvenin olmaması da nedenlerden bir tanesi olarak sayılabilir. Ekonomik güçlüklerin de etkisi yadsınamaz. Kaygı ve korku ortamının artmasının kaosa neden olduğu görülmektedir.

Yapılan araştırmalarda diğer sektörlere göre sağlık hizmetleri sektöründe çalışanların 16 kat daha fazla şiddete uğradığı tespit edilmiştir. Doğası gereği sağlık çalışanlarının stresli bireylerle yakın temasta çalışması da şiddet konusunda diğer mesleklere kıyasla daha fazla risk altında olduğunu göstermektedir. Sağlıkta şiddetin nedenleri araştırıldığında eğitim eksikliği, uzun bekleme süresi, aşırı yoğunluk, iş yükü, güvence eksikliği gibi sebepler sıralanmıştır. Bu da sistemsel bir sorun olduğunun göstergesidir.

Bütün toplumlar için kadınlara yönelik şiddet de büyük bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Kadınlara yönelik şiddet için neler söylersiniz?

Kadına yönelik şiddetle ilgili söylenemeyecek çok az şey var. Kadına yönelik şiddet ciddi bir insan hakları ihlali ve halk sağlığı sorunu olarak kabul edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü, kadına yönelik şiddeti öncelikli sağlık sorunları arasında göstermiştir.

Ülkemizde her gün en az bir kadın cinayeti vuku buluyor. Buna rağmen erkliğin savaş açtığı kadını korumayı amaçlayan İstanbul Sözleşmesi’nin fesh edilmesiyle kadına yönelik şiddete çanak tutulmuş ve kadınlar için güvensiz ortam pekiştirilmiştir. Şiddetin önüne geçebilecek en temel gaye hukuksal zeminde adaletin sağlanması, eşitliğin korunması olduğundan bahsettik. Fakat halk sağlığı sorunu olan kadına yönelik şiddetin önüne geçebilecek yasanın ortadan kaldırılması kadının özgürce yaşam hakkının elinden alınmasına neden olmuştur. Hukuksal sistemin şiddeti teşvik etmesiyle kadınların ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığını söyleyebiliriz. Kadınlar şiddete daha fazla maruz kalmaktadır. Bu doğrultuda kadınlarda TSSB (travma sonrası stres bozukluğu) daha fazla görülmüştür. Erkeklere kıyasla daha fazla travmaya maruz kaldıkları için kadınlarda TSSB oranı daha yüksektir.
Birçok travma çeşidi vardır. Ama en acısı ve baş edilmesi en zor olanı insan eliyle bilerek yapılan travmalardır. Bir sel felaketi ya da deprem gibi doğadan gelen travmayla baş etmek ile insan elinden yapılan travmayla baş etmek aynı değil. Çok daha ağır ve atlatması zor. Kadına yönelik şiddet de insan elinden yapılan travmalardandır.

Türkiye’de aile içi şiddet de önemli bir sorun. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Dünyada ve ülkemizde şiddetin en yaygın görülmekte olan şekli erkek tarafından kadına ve çocuğa uygulanan aile içi şiddettir. Kadına yönelik aile içi şiddetin diğer travmalardan en önemli farklarından bir tanesi, travmanın eşinden, sevgilinden, çocuğunun babasından gibi en yakınından gelmiş olmasıdır. Bu travmayla baş etmeyi zorlaştıran bir unsur da ataerkil toplum yapısında “dişi kuş yuvayı kurar.” inancının kadının şiddete sessiz kalmasına ya da kendini suçlamasına neden olmaktadır. Aile içinde olması nedeniyle sürekliliği olan bu travma, kadında veya çocukta düşük benlik saygısı, depresyon, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), anksiyete bozuklukları gibi kendini göstermektedir. Aile içi şiddetle ve kadına yönelik şiddetle baş etmenin en temel yolu İstanbul Sözleşmesi’nin tekrar yürürlüğe girmesidir.

“TÜRKİYE ORTA RİSKTE OLAN ÜLKELER ARASINDA”

Türkiye dünya ülkeleri arasında şiddet bakımından hangi kategoriye giriyor? Karnemizin durumu nedir?

Siyasi şiddet, sosyal huzursuzluk, şiddet ve küçük suçlar gibi faktörlere dayanarak oluşturulan International SOS’un yıllık interaktif haritasına göre Türkiye orta riskte olan ülkeler arasında görülmüş. Bu haritaya göre karnemizin pek de iç açıcı olmadığı söylenebilir.

Peki, şiddet nasıl önlenir? Devlete ve topluma düşen görevler nelerdir?

Şiddetin devam etmesini önlemenin en önemli yollarından ilki hukuki yaptırımın gözden geçirilmesi ve adalet sisteminin adil işlemesinin sağlanmasıdır. Devamında eğitim ve öğretime gereken önemi vermek. Toplum içerisinde eşitsizliğe neden olabilecek koşulların azaltılması. Ekonomik iyileşme için gereken hamlelerin yapılması. Şiddete uğramış bireylere psikolojik, hukuksal, ekonomik desteğin sağlanmasıyla bireylerin güçlenmesini desteklemek. Şiddet konusunda toplumun farkındalığının artmasını sağlamak için çalışmalar yürütmek. Bütün bunlar devlete ve topluma düşen görevler arasında sayılabilir.

 

Öğretmenler Şiddete Tepki Göstermeye Çağırıyor

Şiddetin Sorgusu: Toplumsal Bir Sorunun İncelenmesi

Sporda Şiddet: Nasıl Önlenecek?