“4,5 Milyar Yıl Sonra Deprem Diye Bir Problemimiz Olmayacak”

Bin 498 yıl önce, bir mayıs ayıydı. Antakya’da 7 büyüklüğünde deprem olmuş, 250 binden fazla insan yaşamını yitirmiş, kent altüst olmuştu. Roma İmparatorluğu dönemiydi. Antakya daha sonra defalarca benzer senaryoyu yaşadı. 

Bu topraklar deprem kuşağında ve değişmeyecek. Belki de bu yüzden Profesör Şerif Barış “İşte dişinizi sıkın, minimum 3 buçuk-4 buçuk milyar yıl sonra magma soğuyacak, yer kürenin içi soğuyacak, o yüzden deprem diye bir probleminiz olmayacak.” diyor, Türkiye’deki mevcut durumu ti’ye alıyor. 

Fikir Gazetesi’ndeki deprem söyleşi serisinin bu haftaki konuğu Profesör Barış Türkiye’nin önde gelen deprem bilimcilerinden, yer bilimleri uzmanı. Jeofizik mühendisliği alanında eğitim aldı. Kocaeli Üniversitesi öğretim üyesi. Türkiye’nin deprem riski yüksek bölgelerinde yaptığı kapsamlı çalışmaların yanı sıra erken uyarı sistemleri ile ilgili yürüttüğü projeler ve yapısal risk analizleri çalışmaları ile tanındı. Afet Yönetimi üzerine çok sayıda seminer ve konferanslar veren Profesör Barış’a hem olası İstanbul depremi hem deprem ülkesi Türkiye’nin meseleyi nasıl algıladığını hem de kendi bakış açısını sordum. “Yetkim olsa Türkiye’de 50 yıllık bir seferberlik ilan ederdim” diyor Profesör Barış. Söyleşi de tam burada başlıyor.

“TÜRKİYE’DE ÇOK AZ KURUM, AFET ACİL DURUM PLANI YAPIYOR”

Türkiye depreme karşı hazırlık mı? Yoğunlaştığı yer doğru mu?

Depreme karşı hazırlıkta biz hep yanlış yerler odaklanıyoruz aslında. Depreme hazırlık bir bütün. Normalde bir ülkenin, bir şehrin deprem hazır olabilmesi için kamu kurumlarının, belediyelerin, sanayi kuruluşların ve vatandaşların da hazır olması lazım. Bu yüzden de şimdi hazırlıktan bahsediyorsak mutlaka kişisel olarak da evlerde afet ve acil durum planı, sanayide de kamu kurumlarında da mutlaka afet acil durum planı yapılması lazım. Ama ben sana söyleyeyim, kesinlikle özellikle büyük işletmelerde acil durum planları var ama onlar gerçek anlamda afetin bütün yönlerini kapsayan bir afet acil durum planını yapan kurum çok az.

Peki, acil durum planı nasıl olmalı?

Bir afet acil durum planında dört evre olması lazım. Afet olacak, afetten sonraki ilk evre müdahale evresi, sonra iyileştirme evresi ondan sonra hazırlık ve zarar azaltma evreleri olarak adlandırılan dört evrenin tamamlanması lazım. Bizler genellikle afeti afet olduğu anda müdahale olarak algılıyoruz ve işte depremde enkaz kaldırma, enkaz altından yaralıları kurtarma ya da işte arama kurtarma faaliyetleri ya da işte yangını söndürmeyi afet yönetimi zannediyoruz. Hâlbuki bu afet yönetiminin küçük bir parçası ve asıl zararı azaltan çalışmalar da bunlar değil. Asıl can kaybını, ekonomik kaybı azaltan çalışmalar, zarar azaltma ve hazırlık çalışmaları yani risk yönetimi. Hiçbir çalışmanın tam anlamıyla afete hazırlık kapsamında bütünleşik ya da modern kapsamda yeterli olmadığını çok rahatlıkla söyleyebilirim.

“FAYLARIN ARTIK ODAK NOKTASI OLMAMASI LAZIM”

Her ilin afete müdahale planı yok mu?

Var. Türkiye 99 depreminden sonra 2009’da dokuzda AFAD’ı kurarak Türkiye’deki afetle ilgili üç farklı birimi birleştirdi ve 2014’ten itibaren de Türkiye’nin afet müdahale planı devreye girdi. Ve AFAD her il için 2014’ten beri bir il afet müdahale planı çalışmaya başladı. Yani her ilin aslında afete müdahale planı var. 2021’den itibaren de Türkiye’de tüm şehirlerin il risk azaltma planları çalışılmaya başlandı. Ve 2022-2023 izleme dönemi ile şu an o il risk azaltma planları devam ediyor. Ama burada şunu unutmamak lazım, bu planlar yaşayan canlı planlar ve bu planların içerisinde kurumların yaptığı, kişilerin yaptığı birçok faaliyet olması gerekiyor. Ama bunlarda biz biraz geç kaldık gibi ve yaygınlaştırma yapılmadı. Türkiye’nin afet planlarının yaygınlaştırılması hayata geçirilmesi açısından birtakım problemler olduğunu düşünüyorum.

Nasıl sorunlar?

Şimdi biz sadece faya odaklanarak depremi ele almaya çalışırsak hiçbir sonuca varamayız. Neden sonuca varamayız? Çünkü denizde olan fayları ne yapacağız? İşte Sisam depremi 80 kilometre İzmir’den ötede bir deprem üretti. O faydan çıkan dalgalar geldi. İzmir’de 17 binayı, 117 kişinin ölümüyle sonuçlandı. İşte İran’ın Hoy kentinde olan depremler 80 kilometre ötede Van’daki köyleri vuruyor. Şimdi İstanbul’un açığından geçen ya da Marmara’nın içinden geçen fayları kapatsanız ne olur kapatmasanız ne olur? Dolayısıyla bizim odağımız fay olduğu sürece, faylarla ilgilendiğimiz sürece elbette ilgilenelim ama birinci hedefimiz bizim faylar olmaması lazım. Birinci hedefimiz o fayların üretebileceği maksimum depremleri bilerek, o depremlerle ilgili çalışmaları yaparak sanayiyi, şehirlerimizi ve toplumumuzu, depremlere ve diğer afetlere karşı dirençli hale getirmemiz gerekiyor. Depremler sadece faylar değil elbette faylar ama 5,5 büyüklüğündeki depremin fay izini ne yapacaksınız, nerede bulacaksınız? Yeryüzünde izi yoktur ki… Sismolojik çalışmalar çok önemlidir bu arada. Deprem mühendisliği ve inşaat mühendisliği çalışmaları çok önemlidir. Mimari projeler çok önemlidir. Şehir plancılığı bu işin içerisinde mutlaka vardır. Çevre mühendisleri bu işin içerisinde vardır. Şimdi depreme dayanıklı bir kentten bahsediyorsak düzgün bir zemin etüdü, düzgün bir proje ve düzgün bir şehirleşme planlama gerekir.

“JAPON TOPLUMU, YAPI ŞARTNAMESİNİ DELMEK İÇİN ONUN ETRAFINDAN DOLANMAZ”

Japonlar bu planlamaları en iyi yapanlar sanırım…

Japonya’da bir deprem tehlikesinden bahsedersek oradaki deprem bilincinden, eğitim seviyesinden ve halkın bu olaya bakma açısından bakmamız lazım. Japon toplumu çok sık depremle ve diğer afetlerle karşı karşıya kaldığı için insan hayatı çok önemlidir ve korunma kültürü çok önemlidir. O yüzden yasalara uyma, şartname ve yönetmeliklere uyma konusunda çok katıdırlar. Toplum olarak katıdırlar. Yani sizin bir yapı şartnameniz varsa onu delmek için ya da onun etrafından dolanmak için Japon toplumu çaba göstermez. Çünkü insan hayatı her şeyden daha önemli ve daha kutsaldır. İnsan hayatını etkileyecek her türlü afetlere karşı alınacak önlemler çok önemlidir. Japonya’da 50 yıldır deprem sırasındaki doğru davranışlar ve deprem öncesi önlemler hayata geçirilmiştir. Okullarda ve elbette okul dışında sivil toplum örgütlerinde depreme karşı her türlü afet bilinci ile ilgili çalışmalar, eğitimler, uygulamalar vardır. Japonya’nın birçok kentinde afet, eğitim ve simülasyon merkezleri vardır ve buraya vatandaşlar kendileri çocukları giderek uygulamalı olarak her türlü afete karşı doğru davranmayı, önlem almayı öğrenirler. Türkiye’de ise çok fazla sayıda tam profesyonel anlamda bütün afetlerin ele alındığı afet eğitimi ve simülasyon merkezi sadece bir tane vardır. O da Bursa’dadır.

“MARMARA’DA 6,7-6,9’LUK DEPREM OLASILIĞI 7,3’e GÖRE DAHA YÜKSEK”

Olası Marmara Depremi’ne bakalım. ABD’li bilim insanı Tom Parsons 99 depreminden sonra bir araştırma yapmıştı. Orada yüzde 63’lük bir ihtimalden söz ediliyordu… 

Tom Parson’ın yaptığı ilk 99 depreminden sonra 2000 yılında yapılan makalede 99 Kocaeli depreminin bölgelere yani fayın her iki ucuna aktardığı gerilme transferi nedeniyle Marmara bölgesindeki faylarda geçici bir gerilme aktarımı nedeniyle risk arttı. İlk yapılan makalede bu yüzde 63’lük sonuç Kocaeli depreminin batı bölgelerine aktardığı gerilmenin artışından dolayı geçici bir artıştı. Veriler güncellendikçe ki gerilme artışında insanlar yanlış algılıyorlar her küçük depremden sonra gerilme artışı yenilenmez, genellikle gerilme artışı, aletsel büyüklüğü 5.5 ve daha büyük depremler için hesaplanır. Çünkü ancak o değerden sonra belirli bir oranda gerilme aktarımı yapılır. Ama gerilme aktarımı da tek başına bir belirleyici faktör değildir. Çünkü gerilme aktarılan bölgede yüzlerce yıldır biriken gerilmeyi bilmediğiniz sürece depremin oluş zamanını bilemezsiniz işte olasılık hesabı orduya devreye girer. Tom Parsons bu çalışmayı 2000 yılında yaptığında içerisinde rahmetli Aykut Barka’nın da olduğu bir ekiple yaptığında İstanbul’da 7 ve 7’den büyük bir depremin 50 kilometre yarıçaplı bir bölgede 30 yıl içinde olma olasılığını yüzde 62 olarak belirledi. Ancak 2004’te bu çalışmayı güncelleyerek olasılığın yüzde 53 olduğunu yayınladı. Yine o dönemden sonra yapılan Marmara bölgesinde yapılan çeşitli depremsellik çalışmaları, çeşitli projelerle faylarla ilgili birçok bilgiler elde edildi, Tom Parson’ın içerisinde olduğu İtalyan bir grubun 2016’da yepyeni bir makalesi yayınlandı ve Marmara Bölgesi için yayınlandı. Bu iki çalışmayı da içerisine barındıran verilerle güncel verilerle Marmara bölgesinde 7,3 ve daha büyük bir depremin 30 yıl içerisinde olma olasılığını belirlediler. Ve bu olasılıkla en büyük olasılığın yüzde 47 olarak güncellendiğini söylediler. Bu çalışmalar yayınlandı. Dolayısıyla siz üç tane çalışmaya bakarak güncel olarak şu an depremin 7,3 ve daha büyük bir depremin 30 yıl içinde olmasını yüzde 47 olarak bilimsel sonuca dayalı bir görüşü ben yansıtıyordum. Bu şu demek değil. “Marmara’da kısa zamanda deprem olmaz” demek kesinlikle doğru değil ama 6,7 veya 6,9 büyüklüğünde bir deprem olma olasılığı vardır ve bunun oranı istatistiksel olarak bu 7,3’e nazaran çok çok daha yüksektir. O nedenle ben genellikle medyada İstanbul depremi konuşulurken, evet 7,3 veya 7’den büyük bir deprem için zamanımız var ama daha küçük bir depremin olma olasılığı çok yüksek ve bu hesapların içerisine belirli bir hata payı var. Bunu vatandaş olarak düşünmek yerine yarın bir deprem olacakmış gibi bizlerin evimizde, iş yerimizde, okullarda, sanayide, kamu kurumlarında hazırlık yapması, önlemler alması ve deprem sırası ve sonrasındaki doğru davranışları öğrenerek bizim oluşacak zararı azaltacak çalışmalara ağırlık vermemiz gerekiyor. Çünkü olasılık bir hesap, yerküre bu olasılığı dinlemiyor.

“OTURDUĞUNUZ EVİN SAĞLAM OLDUĞUNU SORMAZSANIZ KİMSE SİZE BUNUN BİLGİSİNİ VERMEZ”

Toplum olarak birçok farklı nedenden ötürü sormuyoruz, sorgulamıyoruz oturduğumuz binaları değil mi?

Siyaset üzerinden hareket edelim önce… Kişiler, seçimlerde, seçim dönemlerinde kendi belediye başkanlarını seçiyorlar, milletvekillerini de seçiyorlar E, peki kendi milletvekillerini, kendi belediye başkanlarını niye seçiyorlar? O ilçeyi, o kenti yönetsin, o ülkeyi yönetsin ve kendilerinin can güvenliğini sağlayacak her türlü önlemi alsınlar diye seçiyorlar. Peki seçtikleri kişilerin ana görevi, asli görevleri, bu kişilerin ve ailelerinin ve çocuklarının emniyetini sağlamak değil mi? Güvenliğini sağlamak değil mi? Peki bahsettiğimiz afetler bu kişilerin canlılarına, mallarına ve elbette vücutlarına zarar verecek olaylar değil mi? Yani kendi güvenliklerini etkilemiyor mu? Etkiliyor. O zaman kişilerin şunu yapmaları lazım. Birinci öncelik seçtikleri kişilerden kendi afetlerle ilgili yapılması gereken çalışmaları talep etmeleri lazım. Bir afet bilincine sahip olmaları lazım. Yine kişiler oturdukları evleri satın alabiliyorlar veya kiralıyorlar. Peki oturdukları evleri seçerken, yaşayacakları evleri seçerken kiraladıkları kurumlardan veya satın aldıkları kişilerden o binaların deprem güvenliğiyle ilgili herhangi bir bilgi, herhangi bir sertifika ya da herhangi bir rapor istiyorlar mı? İstemiyorlar. Şimdi siz seçtiğiniz kişiden ya da evi kiraladığınız emlakçıdan ya da evi satın aldığınız şirket veya müteahhitten bu bilgileri talep etmezseniz size niye sağlasınlar ki bu bilgileri? İşte temel bir kere bizim bu bilinç seviyesine sahip olarak öncelikle bu belgeleri, bilgileri talep etmemiz, bu çalışmaları yapacak yöneticilerden hesap sormamız gerekiyor.

“ÖNÜMÜZDEKİ 50 YIL SEFERBERLİK İLAN EDİLMESİNİ ÖNERİRDİM”

Siz olsanız ne yapardınız? Yani yetki elinizde olsa?

Ben olsam önümüzdeki 50 yıl için böyle bir seferberlik ilan edilmesini öneririm. Gerekçesi de şu. Şimdi biz afet eğitimlerinden bahsediyoruz, afet hazırlıktan bahsediyoruz. Afet hazırlık veya afet eğitimleri kim için yapılması gerekiyor? Bana göre 5 yaşından başlayıp 85 yaşına kadar sürmesi gereken çalışmalar. Biz gerek Selçuklu gerek Osmanlıların torunlarıyız. Selçuklularda taş yapı çok önemlidir. Osmanlılarda ahşap yapı çok önemlidir ve kerpiç önemlidir. Şimdi biz bu kadar kadim kültürlerin torunları olarak maalesef kerpiç diye derme çatma karma yapılar yapıyoruz en ufacık bir depremde yıkılıyor ve bu depremde insanlarımız ölüyor. Hayvanlarımız telef oluyor ve ekonomik kayıplarımız oluyor. Halbuki depreme dayanıklı yapı tasarımı, depreme dayanıklı bölgesel malzeme kullanarak taş yapı, ahşap yapı ve tamamen kerpiç yapıyla beraber Osmanlı’da Bağdadi dediğimiz karma depreme dayanıklı yapı teknolojimiz var. Ama biz bunları bile unuttuk. Köylerde yöresel ustalar yetiştirerek yöresel malzemeden depreme dayanıklı yapı tasarımı mümkündür. İşte bir seferberlik dediğimizde sadece deprem sırasında doğru davranışlar öğretmek değil ki… Deprem öncesi alınacak depreme dayanıklı yapı teknolojisi, işte ahşap bir yapı, bir taş yapı ya da Bağdadi türü bir yapıyı kerpiç ile beraber yapmak, tuğlayla beraber yapmak mümkün. Bizim atalarımız bunları yapmış. Biz bunları unutmuşuz. Afetin siyaseti olmadığı konusunu vurgulamaya çalışıyoruz. Hayatın önemi her şeyden üstündür. Siyasi görüşten de üstündür. Dini görüşten de üstündür. Hayata bakıştan da üstündür. Biz hayatı önceliyoruz. O yüzden benim söylediğim veya bir bilim adamının söylediği şeylerin kesinlikle bu tür olaylardan bağımsız, doğruysa, doğru yapılan doğruysa onu destekleyip yanlışsa da eksiğin ne olduğunu, yanlışın ne olduğunu ve ona alternatifin ne olduğunu söylememiz gerektiğini düşünüyorum. Bilim adamın sorumluluğu da bunu gerektirir diye düşünüyorum. Ülkenin neresinde bir afet olursa olsun onun zararını hep birlikte ödüyoruz. Hatta 99 Kocaeli depreminin yarattığı ekonomik etki yüzde 5 enflasyon etkisi, 15 milyar dolar ilk anda kaynak kaybı… Şu an özel iletişim vergisi olarak hâlâ hep beraber ödüyoruz. Şunu söylemek istiyorum, hangi siyasi görüşten olursanız olun, hangi dinden mensup olursanız olun, Türk vatandaşıysanız Türkiye’de yaşıyorsanız, Türkiye’nin içerisinde olduğu bir afetin zararını hep beraber ödüyoruz. Evet, canlar kaybediyor, ateş düştüğü yeri yakıyor ama onun ekonomik kayıplarını yıllarca bizler ve bizlerin çocukları ödüyor. İnsanoğlunun depreme hazırlığı, afete hazırlığı hep geçmiş olaylarla alakalıdır. Geçmiş olayları bilmezseniz, geçmiş olaylardan dersler almazsanız doğa size o dersi çok acı bir şekilde hatırlatır. Yer küredeki depremlerin durması, volkanik malzemenin bitmesi, volkanik hareketlerin sönmesi ve mamanın soğumasıyla alakalıdır ben o yüzden zaman zaman eğitimlerde diyorum ki; “İşte dişinizi sıkın minimum 3 buçuk-4 buçuk milyar yıl sonra magma soğuyacak, yer kürenin içi soğuyacak, o yüzden deprem diye bir probleminiz olmayacak”. Türkiye dünyanın en tehlikeli tektonik kuşaklarından Alp-Himalaya kuşağı üzerinde yer alıyorsa. O zaman biz ne yer kürenin soğumasını bekleyeceğiz ne o kadar ömrümüz var. O zaman bizim tek şansımız var. Biz bu coğrafyadan kaçamayacağımıza göre, depremleri durduramayacağımıza göre, deprem faylarını taşıyamayacağımıza göre yapacağımızı yegâne şey depreme karşı hazırlıklar yapıp önlemler alıp doğru davranışları öğrenerek depremin zararlarından mümkün olduğu kadar az zararla kurtulmak.

*Profesör Şerif Barış ile söyleşi Independent Türkçe için hazırlanan ve 6-Şubat-6 Mart 2024 tarihlerinde yayımlanan Oldu&Olacak Belgeselleri için gerçekleştirildi, söyleşinin tamamı ve yazılı hâli ise ilk kez Fikir Gazetesi’nde yayımlanıyor.

“Deprem, İstanbul’da Kanalizasyon Şebekesini Kötü Etkileyecek”

Prof. Dr. Sergio Barrientos: “Depremle Yaşayan Şili’de Yolsuzluk Olmaz”

Afetlere Toplumcu Bir Bakış: Peki ya İzmir Depremi?