Yaz sıcağı hafiften kendini göstermeye başlamıştı. Gece yatarken üstümüze bir pike veya çarşaf alıyoruz. Camlar açık, gecenin ilerleyen saatlerinde pencereden hafif bir rüzgâr esiyor. Aslında üşütmeyen bu rüzgâr nedeniyle üstümüzü örtüyoruz. Babaannem “Uyuyan insanın üstüne kar yağar.” der. “Kimi uyurken görse üzerini örter…”
Üstüm açık mı yatıyorum acaba, düşünmüyor değilim. İki haftadır aynı rüyayı görüyorum. Gargamel, Azman ve ben birlik olmuşuz Şirinler’i arıyoruz. Takmışım kafaya, bulacağım da bulacağım. Göreceğim de göreceğim…
Şirinleri severim ama o kadar da bağımlısı değilim. Red Kit derseniz benim için akan sular durur ama Şirinler, öylesine izlediğimiz bir çizgi filmdi. Çocuk da olsam bir şeye takıldım mı hayatımı nedense devam ettiremiyorum. Kafamın içinde o düşünce durmadan dolaşıyor.
Yaz sıcağı nedeniyle öğlen mahalle boşalıyor. Herkes deniz kenarına iniyor. Ali ile eve gidip mayolarımızı aldık. Sonra Mıstık bize katıldı. Sahil ana baba günü… Nedim abi yine şezlongda uyuyor. Geçen sefer uyuyup da pancar gibi kızarınca eşi Medine ablayı yanında getirmiş. Her tarafına krem sürüyor. Tahsin abi kulağına walkmanini takmış hem müzik dinliyor hem de kitap okuyor. Annem denizin ortasına kadar gitmiş. Babam denizden korktuğu için yarı belindeki sudan anneme “Fazla açılma, ayağına kramp girer.” diye bağırıyor. Annem onu duymasına rağmen artık bıktığı için elleri ile ‘ne diyorsun duymuyorum’ gibi hareketler yapıyor.
Tahsin abinin annesine mahallenin tüm kadınları, sütten kesilmiş veletleri emanet etmişler. Onlarla kenarda kule yapıyor. Çok eğleniyor ufaklıklar. Kahkahaları tüm sahili şenlendiriyor. Dedem sudan çıkardığı karpuzları ufak, minik, minnacık kesip çekirdeklerini çıkarıp bunların ellerine veriyor. Fıstık Ahmet abinin Ford dolmuşu önümüzde durdu. Diğer kasabalardan toparladığı gençleri sahile getirip ek iş yapıyor, güzel para kazanıyormuş… Babam söyledi. Babamdan korkmasam muavin lazım mı diye soracağım. Fıstık Ahmet arabadan indi, yanımıza geldi.
“Efe, öğlen araları seni de götüreyim. Paraları toplayacak muavin lazım, gelir misin?” dedi. Bana kalsa hemen kabul ederim.
“Babama sorayım kabul ederse gelirim.” dedim.
“Sor bakalım, kabul ederse sonra da seni çerezci dükkânına alırım. Öğle yemeğin benden, her gün bir iki gazlı içecek içebilirsin…” dedi. O an gözüm dönmüş olacak, yoksa utanır soramazdım.
“Çerez!” dedim. Bağırarak… Güldü.
“İstediğini istediğin kadar yiyebilirsin,” dedi. Hayatımda duyduğum en güzel, en anlamlı cümleydi. İçimden birkaç kez tekrar ettim. “İstediğini istediğin kadar… Yok artık!” dedim. Mıstık kolumdan çekiştiriyor.
“Ne oldu?” dedim. Ahmet abinin getirdiği gençleri göstererek:
“Gidelim mahallenin kızlarına sahip çıkalım.” dedi.
“Mıstık, mahallenin kızları kendilerine sahip çıkar; saçma sapan konuşma, yürüyün yüzmeye gidelim.” dedim. Mıstık:
“Kızlar…” diyecek oldu.
“Sakın!” dedim. Dükkânlara dönünceye kadar kimse konuşmadı.
Babaannem bir haftadır beni takip ediyormuş. Bahçe avlusundaki kanepede oturmuş, yalandan iplerden bir şey örüyordu. Beni görünce elindekilerini bir kenara bırakıp:
“Gel bakayım çocuğum, otur yanıma.” dedi. Sessizce oturdum.
“Nen var senin?” dedi. Anlamayacağını bilerek rüyamı anlattım. Durdu, birkaç saniye düşündü:
“Şirinler, şu aptal kutudaki mavi veletler değil mi?” dedi.
“Aaaaaa, sen nereden biliyorsun?” dedim.
“Evladım, sizinle biz de yıllarca izledik. Kıs kıs gülen bir Köpecik (Değerli) vardı. Atın üstünde oğlan ve köpeği (Red Kit, Rin Tin Tin), karıncası (Atom Karınca), faresi (Mickey Mouse) izlemediğimiz bir şey kaldı mı?” dedi.
“Haklısın babaanne, hiç böyle düşünmemiştim.” dedim. Sonra sözlerine devam etti:
“Tahsin abinin çok sevdiği yazar arkadaşını kaybettiğine tanıklık ettin. O gün bugündür bir tuhafsın. Ölüm hepimizi olumsuz etkiler, sen de etkilendin. Rüyalarında sevdiklerini arıyorsun, bak onlar burada hayatın içinde…” dedi. Biraz önce uğraştığı iplerden ve kuş tüylerinden yapılmış, ortasında yuvarlak bir halka olan nesneyi bana uzattı.
“Bu Kızılderililerin yaptığı Kötü Rüya Kovucu, yatağının başına as.” dedi.
O gece babaannemin dediğini yaptım.
Şirin Baba yanıma gelip:
“Seni kurtarmaya geldik. Gargamel sana büyü yaptı, iç şu sihirli şurubu.” dedi.
“Şirin Babaaaaaaa!” diye uyanmışım.