Artık Euro 2024’te belirli bir aşamayı geçtik. Grup etabının tamamlanmasının ardından 8 takım turnuvaya veda etti. Kimi sürprizlerin de yaşandığını ifade edebileceğimiz süreç sonucunda, yani organizasyonun grup aşamasında, Hırvatistan, Çekya, Macaristan, Polonya, Ukrayna, İskoçya, Arnavutluk ve Sırbistan elendi.
Son 16 turunda izleyeceğimiz karşılaşmalar ise Haziran ayının 29’unda başlayacak. İlk maçlar arasında yer alan İsviçre-İtalya ve Almanya ile Danimarka arasında gerçekleşecek müsabakalar ise gerçekten de güçlü bir başlangıç olabilecek cinsten eşleşmeler arasında sivrilmiş durumda.
Türkiye ise çalkantılı geçen Portekiz maçı sonrası dönemi bir galibiyetle noktalamış gibi oldu. “Gibi” diyorum, çünkü bilinçli yarattığımız kuşku götürmez fetret dönemi sona ererken, önümüzdeki kaos dinamiklerine yeniden kapıyı açmış durumdayız. Turnuva deneyimlerimiz gösteriyor ki, Türkiye her maçının öncesi ve sonrası ülke gündemini bir kriz başlığıyla forse etmeye her zaman adaydır. Özetle, X platformunda yapılan ezbere ve akı dışı video “analizlerinden” kadro seçimine, izleyeninden izlemeyenine kadar herkesin futbol hakkında “yorum yapmaya” kendisini vakıf hissettiği ülkemizde, istenmeyen olayların çıkması kadar doğal hale gelen bir durum kalmamıştır.
Gerçekten de Teknik Direktör Montella’nın söylediği “Kasıtlı olarak, kendi ülkesini sevmeyenler oyuncular üzerinde baskı kurdu” söylemi henüz turnuva devam ederken ülkemizin kendi kendisini imha edebilme kapasitesinin her zamanki gibi “tıkırında” olduğunu gösteren bulgulardan…
Öte yandan bir diğer durum, grup aşamasının gerçekten de birçok rekora olanak tanıması oldu. Bu turnuva, 50 milyondan fazla taleple en çok bilet başvurusu yapılan organizasyon olurken, turnuvada futbol açısından da ilginç sonuçlar ortaya çıktı. Avrupa Şampiyonası tarihinde ilk kez 4 takım da grubu aynı puanla bitirdi. E Grubu maçları sonunda Romanya, Belçika, Slovakya ve Ukrayna 4’er puan elde etti. Bu sonuca göre averejların belirleyici olduğu grupta Ukrayna’nın veda etmesi oldukça trajik bir durum oldu.
Şimdiyse önümüzde yepyeni bir serüven başlayacak. Türkiye’nin de bunun parçası olacağından hareketle, aslında turnuvanın en çekişmeli evresinden bahsettiğimizi söyleyebiliriz.
Tek maçlı eleme sistemi üzerinden yapılan tüm karşılaşmalar her türlü sonuca gebedir. Futbolun “tahmin edilmesi” zor ve “sürprizlere gebe” doğası nedeniyle çok temaslı ve gerilimli karşılaşmaların bizi beklediğini söylemek yanıltıcı olmaz. Artık favorilerin, “favoriymiş” gibi oynamalarının gerektiği ve futbol içi acımasızlık düzeyinin artacağı bir iklim çerisindeyiz. Gürcistan’ın beklenmedik şekilde Portekiz’i mağlup edip üst tura çıkması ve İspanya’nın rakibi olması, belki de turnuvanın en şaşırtıcı skorları ve eşleşlmesi olarak hatırlanmayı sürdürecek.
Bir de buradan düşünelim. Eğer grubumuzda Gürcistan’ın galibiyeti ve Türkiye’nin mağlubiyeti söz konusu olsaydı, şu an başka bir kaos döneminde debeleniyor olacaktık.
Bu, şimdilik ertelenmiş oldu. Ancak futbol atmosferimiz gerçekten de zehirli bir hava yayıyor.
Avusturya’nın grupta oynadığı karşılaşmalar, bize mücadele dozajı yüksek bir karşılaşma vaat ediyor. Tur konusunda şanslar eşitmiş gibi görünse de bizde futboldan çok, futbol dışı aktörlerin ne yapacağı merak uyandırıyor. “Sorun avcılığı” ve katışıksız kibir konusunda konusunda hatrı sayılır bir spor basınına ve altyapıya sahip olduğumuz için kendimizi dev aynasında gördükten sonra, hızlıca irtifa kaybediyoruz.
Maça gelince…
Avusturya, ilk maçı Fransa’dan bu yana oynadığı karşılaşmalarda güçlü bir izlenim bıraktı. Yaptığımız hazırlık maçının resmi bir karşılaşmayla kıyaslanmayacak olması, bize yeni bir oyun planına ihtiyaç olduğunu da gösteriyor. Malum, hazırlık maçında Ernst Happel Stadyumu’nda 6 gol atan rakibimiz bence özel bir ilgiyi hak ediyor.
Tüm bu kriz başlıklarıyla mücadele etmeye çalışan, ülkenin gündeminin ülke dışındaki bir turnuvada da hissedildiği bir ortamda yine en zor iş, futbolculara ve teknik ekibe kalmış durumda.
Nasıl olmasın ki, yendiğimizde soyunma odasında “telefon” alıyor, yenildiğimizde adeta gladyatörlerin cirit attığı kolezyuma atılıyoruz.
Zaman yaklaştıkça gazete başlıkları da başlayacak. “Tarihi maç”, “Bekle bizi Avrupa”, “Ölüm kalım maçı”, “6-1’lik maçın rövanşını alacağız” vb. Ezbere “spor” medyamız klişe ve ilkel başlıklarını atacak, güya Türkiye Milli Futbol takımını “havaya” sokacak.
Ölüm kalım maçında mı, yoksa öncesinde mi ölüp ölmeyeceğimizi hep beraber göreceğiz.
Olur da ölmezsek, ne âlâ…
Son 16’da, bizi ne tür rekorlar bekleyecek bilinmez ancak Euro 2024 hiç de fena geçmiyor. Son 8’e ramak kala, kalburüstü karşılaşmalar izleyeceğimiz kuşku götürmez bir gerçek.
Bir diğer merak edilen ise 2 Temmuz’da oynayacağımız maç sonrasında bizi nasıl bir atmosferin beklediği olacak.
Montella, Arda Güler, Barış Alper Yılmaz ya da diğerleri… Futbol “haftalık” bir oyun anlayacağınız…
Bizi orada temsil eden ve adı pek de anılmayan hakemimiz Halil Umut Meler ise başarılı işler çıkarmaya devam ediyor. Son olarak İngiltere-Slovenya karşılaşmasında 4. hakem olarak görev üstlenen Meler’in performansının kötü olduğunu asla söyleyemeyiz.
Son olarak, Euro 2024’ün favorilerinin ağırlık kazanabileceği bir evreye girmiş olduğumuz söylenebilir. Ancak yine de yeni Gürcistan’ların çıkacağı, ayakları yere basan takımların yol alabileceğini biliyoruz. Futbol bunu bize yeniden gösterebilir.
Heyecan, Hararet, Hesap: “Biz Bitti Demeden” Biten İlk Maçlar ve Sonrası