Küresel Dünyada Yükselen Sağ ve Transfobi: Imane Khelif Örneği

Dünya genelinde sağ politikaların yükselişi ve sağcı liderlerin büyük bütçelerle desteklenen kampanyalarıyla doğrusal bir şekilde artan transfobi, spor dünyasındaki yıkıcı etkilerini iyiden iyiye göstermeye başladı.

Bu durumun en çarpıcı örneklerinden biri, Cezayirli kadın boksör Imane Khelif’in Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’nda, 1 Ağustos’ta İtalyan boksör Angela Carini’ye karşı aldığı zaferden sonra maruz kaldığı transfobik saldırı. Bu örneğin çarpıcı olmasının en önemli nedenlerinden biri, bu yıl Olimpiyatlarda trans kadın sporcu olmaması. 

Khelif, kariyerine pek çok başarı sığdırmış, 1999 doğumlu bir sporcu. Bu denli büyük yarışlarda ilk olarak Tokyo 2020 Olimpiyatları’nda ülkesini temsil etti ve ardından Paris 2024 Olimpiyatları’na katılma hakkı kazandı.

Khelif, 2020 Tokyo Olimpiyatları’nda, çeyrek finalde rakibi Kellie Harrington’a yenildiği zaman kimse onun trans kadın olduğunu iddia etmemişti.

1 Ağustos’taki karşılaşmada ise garip bir tufan yaşandı. Khelif’in karşısında yarışan İtalyan boksör Angela Carini, aldığı ilk darbeden sonra –46. saniyede– oyundan çekildi. Burada, İtalya’nın sağcı başbakanı Giorgia Meloni’nin Olimpiyat Köyünde İtalyan sporcuları ziyaretini es geçmemek gerekiyor. Meloni, burada yaptığı kısa konuşmasında Carini’nin Khelif’le olan yarışını ayrımcı bir şekilde eleştirerek, “genetik olarak erkek” özelliklerine sahip sporcuların kadınlarla yarışmasına izin verilmesine karşı çıktığını söyledi.

Tartışmaların ve müsabakanın ardından Khelif’in sözcüsü Rosario Coco, sporcunun “trans kadın” değil, interseks olduğunu açıkladı. Khelif’in böyle bir beyanı olmadığını da burada belirtmek gerekiyor.

Sözcü Coco, “Cezayirli boksör Imane Khelif trans bir kadın değil. Elde ettiğimiz bilgilere göre, kendisi her zaman kadın olarak sosyalleşmiş ve spor yapmış bir interseks,” dedi. Cezayir basını ise Khelif’in trans kadın olmadığını kanıtlamak için çocukluk fotoğraflarını servis etmek zorunda kaldı.

“BENİM ÇOCUĞUM KIZ”

Khelif’in babası Omar Khelif ise 3 Ağustos’ta Sky News’e verdiği demeçte Benim çocuğum kız. O bir kız olarak büyüdü, güçlü bir kız. Onu çalışkan ve cesur olarak yetiştirdim. Çalışmak ve antrenman yapmak için güçlü bir iradesi var” demek zorunda kaldı.

Bir parantez, Cezayir’de LGBTİ+ haklarının kırıntısından dahi söz etmek mümkün değil. Ülkedeki LGBTİ+’lar ciddi yasal, sosyal ve kültürel baskı ve yasaklarla karşı karşıya. Eşcinsel ilişkinin hapis cezasıyla cezalandırıldığı, cinsiyet onaylayıcı tıbbi bakımın yasak olduğu ve transların resmî evraklardaki cinsiyet hanelerini değiştirmeleri için herhangi bir kaçış yolunun olmadığı bir ülkede olimpiyatlara trans bir sporcu gönderilmesi ihtimaller dahilinde görünmüyor.

Yarıştan çekilen Carini’nin –sonra bu tutumundan dolayı özür dilese de– deyim yerindeyse gördüğü her kameraya ağlaması ve ısrarla “hayatında böyle sert yumruk” yemediğini söylemesi, Khelif’e yönelen ayrımcı okları çoğalttı ve olay, Khelif’in olimpiyatlardan diskalifiye edilmesini talep etmeye dek vardı.

Elbette bu tartışmaların fitilini, sağ popülist siyasetçiler ve medya patronları kadar Rusya ile bağlantıları ve güvenirliği konusundaki endişeler nedeniyle artık olimpiyat boksunu denetleyemeyen Uluslararası Boks Birliği (IBA) de ateşledi. IBA, hem Khelif’in hem de Tayvanlı boksör Lin Yu-ting geçen yılki dünya şampiyonasında “kadın” kategorisinde yarışmaları için uygunluk testlerini geçemediğini iddia etti.

Türkiye Boks Federasyonu da IBA’dan aldığı güçle, güneş kendini göstermeden Khelif ile ilgili ayrımcı başvurusunu yaptı. Federasyon, Khelif’in, “cinsiyet uygunluk testleri de dahil olmak üzere çeşitli testleri geçemediğini” iddia ederek oyuncunun organizasyondan diskalifiye edilmesini talep etti. Ancak neyse ki Khelif ve Lin’in olimpiyatlara katılmaya “uygun” olduklarını defalarca açıklayan Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) burada da doğru bir tavır alarak, Türkiye’nin bu talebini reddetti: “Bu iki sporcuya yönelik mevcut saldırı, özellikle de bu sporcuların uzun yıllardır üst düzey müsabakalarda yarıştıkları göz önünde bulundurulduğunda, herhangi bir uygun prosedür olmaksızın alınan bu keyfi karara dayanmaktadır. Böyle bir yaklaşım iyi yönetişime aykırıdır. Uygunluk kuralları müsabakalar devam ederken değiştirilmemeli ve herhangi bir kural değişikliği uygun süreçleri takip etmeli ve bilimsel kanıtlara dayanmalıdır.

“ZORBALIK İNSANLARIN RUHLARINI ÖLDÜREBİLİR”

Bu ve benzeri başvurular ve sosyal medyada dozu bir an olsun azalmayan çevrimiçi şiddet, Khelif’in sadece bir sporcu olarak değil, bir insan olarak da onurunun zedelenmesine neden oldu. 

Khelif, pazar günü Associated Press’in spor haberi ortağı SNTV’ye verdiği demeçte, dünya genelindeki tüm insanlara olimpiyat ilkelerine bağlı kalmalarını ve tüm sporculara zorbalık yapmaktan kaçınmalarını salık verdi: “Zorbalık insanları yok edebilir, düşüncelerini ve ruhlarını öldürebilir. Bu mesele her kadının onurunu ve haysiyetini ilgilendiriyor. Arap halkı beni yıllardır tanıyor. IBA bana haksızlık etti, adaletsiz davrandı; ancak yanımda Allah var.”

Küresel dünyayı sarıp sarmalayan ve nefes almamızı günbegün zorlaştıran sağ politikaların çoğu, geleneksel olduğunu iddia ettikleri değerleri koruma ve modern toplumsal değişimlere karşı direnme eğiliminde. Bu durum ise en çok LGBT+’ların ve mültecilerin haklarını savunan politikaların geri plana itilmesine ve ayrımcı söylemlerin meşrulaştırılmasına neden oluyor. Özellikle spor dünyasında, cinsiyet kimliği üzerinden yapılan ayrımcılık, sporcuların kariyerlerini ve psikolojik sağlıklarını olumsuz etkiliyor.

IOC’nin kurallarının ve tüm bilimsel açıklamaların yok hükmünde olduğu sosyal medya evreninde ise sporcular hedef gösterilmeye devam ediliyor, ki tartışmanın bir açmazı da arkaik bir şekilde Khelif’in kadın olduğunu savunmak zorunda kalırken trans ve interseks sporcuların yaşadıklarına odaklanamamak. İnterseks ve trans sporcuların olimpiyatlara katılma koşulları, IOC tarafından belirlenen rehber ve kurallar çerçevesinde düzenlenmesine rağmen, bu konudaki dezenformasyonun önüne geçmek neredeyse mümkün değil.

IOC’nin 2021’de yayımladığı ve bugün de kapsayıcılığı sorgulanan rehbere göre interseks sporcuların “kadın kategorisinde” yarışabilmeleri için bir süre için testosteron seviyelerinin belirli bir seviyenin altında tutulması gerekiyor. Bu genellikle 5 nmol/L’den düşük bir seviyeye tekabül ediyor. Ancak bu seviye, spor federasyonlarına göre değişebiliyor. Bazı durumlarda, sporcuların testosteron seviyelerini düşürmek için tıbbi müdahalelere (örneğin hormon tedavisi) başvurmaları gerekebiliyor. İnterseks sporcular, hormon seviyelerini ve biyolojik durumlarını belgeleyecek tıbbi raporlar sunmak zorunda kalabiliyor. Trans kadın sporcuların ise yarışmalara katılmadan önceki en az 12 ay boyunca testosteron seviyelerinin belirli bir seviyenin altında (genellikle 10 nmol/L) olması şartı var.

Imane Khelif’in maruz kaldığı saldırı, sağ politikaların ve transfobinin yükselişinin spor dünyasında da nasıl hayati önemdeki sorunlara neden olabileceğinin yalnızca bir örneği. 

Trans ve interseks sporcular, ayrımcılıkla mücadele ederken, bir yandan da sportif başarılarını sürdürmeye çalışıyorlar. Bu süreçte, uluslararası spor kurumlarının adil ve kapsayıcı politikalarını hayata geçirmesi büyük önem taşıyor. Ayrıca ideal koşullarda, toplumun tüm kesimlerinin bu sporculara destek olması ve ayrımcılığa karşı durması gerekiyor. Khelif’in güçlü duruşu ve kararlılığı, ayrımcılığa karşı mücadelenin sembolü olarak büyük önem taşıyor ve belli ki gelecek nesiller için ilham kaynağı olacak. 

Spor dünyasında adalet, eşitlik ve kapsayıcılık sağlanana dek de bu mücadele sürecek.

LGBTİ+’ların Beslenme Hakkına Erişimleri ve Yaşadıkları Zorluklar

Yeni Merkezin İnşasında LGBTİ’lere Yer Var mı?

Onur Haftası, LGBTi+ Mücadelesi ve Kültür-Sanattaki Yansımaları