“Psikolojinin Nesnesi Sosyal ve Politik Bir Öznedir”

Dünya kritik bir dönemden geçiyor. Bir yanda bölgesel çatışmaların bölgesel savaşlara evrilme riskiyle karşı karşıyayız. Öte yandan dünya genelinde iklim krizinin ve ekolojik yıkımın etkileri kendini yakıcı biçimde göstermeye devam ediyor.

Avrupa’da aşırı sağ partiler ve aşırı sağcı liderler iktidara geliyor, göçmen karşıtlığı, kadınlara ve LGTBİ+’lara yönelik düşmanlık ve nefret söylemleri kendini iyiden iyiye hissettiriyor. Aynı zamanda dünya genelinde makro ekonomik göstergelerdeki istikrarsızlık da bahsi geçen durumların bir yandan nedeni bir yandan da onları körükleyen bir dinamik olarak görülebiliyor.

Dünyanın içinde bulunduğu duruma dair analizler yapılıyor, mevcut durumdan daha iyiye çıkış için öneriler de dile getiriliyor. Ancak, mevcut durumdan çıkış -kritik değişim olasılıkları bir yana- kısa vadede pek de mümkün görünmüyor. Bu durumun bireysel ve toplumsal düzlemde muhtelif etkilerinin olduğu da üstü örtülemez bir gerçek olarak ortada duruyor.

Konunun bireysel boyutuna baktığımızda, “öteki” olarak görülen kesimlerin, savaş mağdurlarının ve göçe zorlanan kitlelerin stres, korku ve kaygı yaşadığını görüyoruz. Buna ek olarak, dünyanın herhangi bir bölgesinde yaşanan olumsuz bir durumun dünyanın geneline şu ya da bu şekilde yayılabildiğini ve buradan hareketle benzer korku ve kaygı durumlarının genel anlamda kitlelerde kendini gösterebildiğini gözlemliyoruz.

Peki, mevcut sorunlara yönelik psikolojiyi konu alan disiplinler günümüzde nasıl bir işlev görüyor? Psikolojiyi konu alan disiplinler dünyada yaşanan olaylara ve bu olayların bireysel düzleme dair etkilerine neler söylüyor? Psikolojiyi konu alan disiplinlerin uzmanları bu bağlamda neler yapıyor, mevcut durumun ötesinde neler yapmalılar?

Anaakım psikolojinin çoğu zaman mevcut konulara temas etmekten kaçındığını biliyoruz. Bunun da ötesinde, anaakım psikolojinin zaman zaman bile isteye konuları “özünden saptırma” bağlamında işlev gördüğünü de gözlemleyebiliyoruz. İşte bu noktada eleştirel psikoloji, bireysel ve toplumsal düzlemin karşılıklı etkisine vurgu yaparak ve aynı zamanda dünyadaki siyasal ve toplumsal gelişmelerin önemini de vurgulayarak önemli bir alan açıyor. Bu alanın “yeni bir dünyanın” kapılarını aralamak isteyenler açısından önemli olduğunu belirtmek gerekiyor.

Konuyu bu alanda çalışmalar yürüten, “Marksizm ve Psikanaliz” ve “Psikanaliz ve Devrim” gibi önemli çalışmalara imza atan, dünyanın farklı bölgelerindeki üniversitelerde çalışmalarını Marksizm, psikanaliz ve eleştirel psikoloji alanında yoğunlaştıran David Pavón-Cuéllar ile konuştuk.

“SORUNLARI YAPISAL DÜZEYDE ELE ALMALIYIZ”

Dünyada önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Göçmen karşıtlığı, kadın düşmanlığı, siyasal krizler ve bölgesel savaşlar… Dünyada yaşanan bu gelişmelerin bireysel ve toplumsal düzlemde ne tür etkileri oluyor?

Marksizm ve Psikanaliz

Öncelikle, bu gelişmelerin bireysel düzlemde kadınlar, göçmenler, kriz ve savaş mağdurları arasında stres, endişe, korku, güvensizlik, yalnızlık, utanç, kendinden nefret ve kızgınlık gibi bariz ani etkileri vardır. Bu bariz ani etkiler de kimlikleri pekiştirerek, bağları zayıflatarak, çatışmaları yeniden üreterek veya şiddetlendirerek, toplulukları izole ederek veya un ufak ederek, farklılıkları ve eşitsizlikleri vurgulayarak toplumsal düzeyde etki yaratır. Her durumda, en altta gördüğümüz şey, sadece bireyleri ve toplumları inciten, zarar veren, sakatlayan ve parçalayan değil, aynı zamanda onlar aracılığıyla aktarılan yapısal bir şiddettir.

Analizimiz bireysel ve toplumsal düzeylerden geçerek yapısal düzeyi, yani vahşi kapitalist, ataerkil ve sömürgeci yapıyı araştırmaya yönelmelidir. Bu yapı, sorunuzda bahsedilen birçok gelişmenin temelini oluşturmaktadır. Yani, bu tarz durumların bireysel ve toplumsal etkilerinde neyin söz konusu olduğunu anlamak için kendimizi yapısal düzeyde konumlandırmamız gerekmektedir.

Psikanaliz ve Devrim

Ataerkillik üzerine düşünmeden, kadın düşmanlığı, maçoluk ve cinsiyetçiliğin yanı sıra cinsel ve toplumsal cinsiyet davranışları, ilişkileri, deneyimleri ve kimlikleri üzerine de çok fazla yol alamayız. Ya da sömürgecilik, yeni-sömürgecilik ve sömürgeler üzerinde analizler yapmazsak göçmen karşıtı duyguları, yabancı düşmanlığını ve ırkçılığı da anlayamayız. Aynı şekilde, kapitalizmin incelenmesi, çağımızdaki savaşların ve krizlerin çoğunun yanı sıra bunların bireyleri ve toplumları yok etme ve yeniden oluşturma yollarını açıklamak için de vazgeçilmezdir.

Bireysel düzey ile toplumsal düzey arasındaki ayrım, kapitalist, ataerkil ve sömürgeci yapının bir sonucu gibi görünmektedir. Freud’un bize gösterdiği gibi, ataerkillik, insan topluluğunun babası olarak tasarlanan erilleştirilmiş bir birey ile sembolik olarak bir sürü durumuna indirgenmiş, alıştırılmış, dişileştirilmiş ve çocuklaştırılmış bir topluluğu karşı karşıya getirerek toplumsal ve bireysel psikolojileri birbirinden ayırır. Aynı zamanda, Marx’ın bize öğrettiği gibi, kapitalizm toplumu atomize ederek ve toplumu birbirlerine ve toplumsal bütünlüğe karşı olan bireylere dönüştürerek süreci tamamlar ve genelleştirir. Tüm bunlar, sömürgecilik, yeni-sömürgecilik ve sömürgeler aracılığıyla tüm dünyaya dayatılmaktadır.

Psikoloji biliminin dünyadaki toplumsal ve politik gelişmelere uzak olması ve yalnızca bu bağlamdan kopuk bireyi ele alması gerektiğine yönelik bir algı var. Bu doğru mu?

Kesinlikle değil. Psikolojinin konu alanındaki bireyler sosyal ve politik bağlamları tarafından yaratılır, şekillendirilir ve sürekli olarak belirlenir ve değiştirilir. Bu bağlam aslında bireyselleştirilen ve dolayısıyla bireyleri oluşturan, zihinsel ve davranışsal alanlarında kendini gösteren şeydir. Psikoloji tarafından incelenen şey, bağlamının bir tezahürüdür.

Bağlamı bilmediğimizde, psikolojiyi konu alan bilimlerde çalıştığımız şeyde neyin kendini gösterdiğini bilemeyiz. Psikolojiyi konu alan bilimler, nesnesi kadar bağlamıyla da ilgilenir. Örneğin, psikoloji alanındaki bilim insanları, belirli öznelerin konformizmini, gelenekselliğini, stresini, kaygısını veya depresyonunu incelediklerini düşündüklerinde sıklıkla neoliberal kapitalizmin öznel tezahürlerini incelemektedirler.

“Bağlam” dediğimiz şey, genellikle “bağlam” ile anladığımızdan daha fazlasıdır. “Bağlam” içinde yaşayan bireyleri çevrelemez, aksine onların içinde yaşar ve onları içsel olarak oluşturur. Öznelliğin temeli ve çekirdeğidir. Kişiliği, duyguları ve zihinsel süreçleri anlamanın anahtarıdır. Psikolojinin nesnesini bağlamından koparmak, onu görmezden gelmekten başka bir şey değildir.

“PSİKOLOJİKLEŞTİRMEYİ BIRAKMALIYIZ”

Ana akım psikoloji tüm bu sorunlara sırtını dönerken eleştirel psikolojinin ne tür yaklaşımlar geliştirmesi gerekiyor? Eleştirel yaklaşan psikologlara ne tür görevler düşüyor?

İlk çözülmesi gereken kusur, öznel tekillik, topluluk yaşamı, kolektif öznellikler ve büyük yapısal hastalıkları tedavi eden dönüştürücü siyasi hareketler gibi psikoloji tarafından göz ardı edilen, gizlenen, küçümsenen ve dolayısıyla zayıflatılan her şeye dairdir. Bu hastalıklar karşısında bir psikolog sadece bireysel semptomları yatıştırabilir. Bireylerin sorunlarını çözmek yerine onlara sadece palyatif bakım, analjezik ve sakinleştirici vermek de çözülmesi gereken bir kusurdur.

Psikoloji, kapitalist, ataerkil ve sömürgeci yapıya adapte etmek, normalleştirmek ve uzlaştırmak için yabancılaştırdığı, sakatladığı ve yok ettiği bireylere de borçludur. Dahası, psikolojinin başka öznellik anlayışlarına sahip diğer kültürlere, kendi tarihlerine ve bağlamlarına daha uygun olan, ancak modern Avrupa ve Amerikan psikoloji anlayışları tarafından reddedilen anlayışlara önemli bir borcu vardır. Psikologlar bu gibi borçlarını ancak geri çekilerek, bireysel ve kolektif öznelerin ne olduklarını ve ne olabileceklerini tanımlama hakkını gasp etmekten vazgeçerek ödeyebilirler.

Eleştirel psikoloji, ancak daha az psikolojik, daha az akademik ve daha az sözde bilimsel ve profesyonel olduğunda, yani daha fazla başka şeyler olduğunda, örneğin, daha sosyal ve politik, daha kolektif hareketlerle ilgili, daha çok onu çevreleyen halklar ve kültürlerle ilgili olduğunda gerçekten eleştirel olacaktır. Psikologlar, eleştirel olmak için, uzmanlar olarak memnuniyet verici rollerinden vazgeçmek, daha az konuşmak ve toplumu daha çok dinlemek, dünyadan öğrenmek ve psikolojinin dar, akademik, bilimsel ve profesyonel alanındaki insanların sözcüleri olmaktan çıkmak durumunda kalacaklardır.

Psikologların eleştirel olabilmeleri için, sözde psikolojik bilgilerinin psikolog olmayanların, sokaktaki insanların, ebeveynlerin, büyükanne ve büyükbabaların, kültürlerin ve toplulukların öznellik hakkında sahip oldukları bilgilerden daha iyi, daha doğru ya da daha meşru olmadığını kabul etmeleri gerekir. Bu diğer bilgi, biz eleştirel psikologlara, psikolojik bilgimizi göreceleştirmek, meydan okumak, sorgulamak ve hatta çürütmek için hizmet etmelidir. Psikolojinin öznellik hakkında tek yeterli bilgiye sahip olduğunu iddia etmekten vazgeçmeliyiz. Diğer bilgileri dinlemeli ve onları psikolojiye tabi kılmayı, psikolojileştirmeyi, öznelliği psikolojileştirmeyi bırakmalıyız.

Mevcut sistem ve ana akım psikoloji kişisel gelişim, kariyer ve başkaca “büyülü” alanlar aracılığıyla insanları toplumsal ve politik taraftan uzaklaştırıp kendi kabuğuna hapsetmeye çalışıyor. Bu durumu nasıl değerlendirmeliyiz?

Bu durumu yapısal düzeyde değerlendirmeliyiz. Bu düzeyde, öznenin terk ettiği toplumsal ve siyasal alan kapitalizm tarafından işgal edilir. Özneler, psikoloji tarafından depolitize ve asosyalleştirilerek özne olmaktan çıkarıldıkça, sermaye tek özne, otomatik ve kişisel olmayan bir özne, hâline gelmektedir.

Özneler ancak toplumsal ve siyasi varoluşlarıyla özne olabilirler. Psikoloji, özneleri toplumsal ve siyasal varoluşlarından mahrum bırakarak, daha sonra sermaye tarafından ele geçirilebilecek olan öznellikten de mahrum bırakır. İnsanlar olarak özneler, nesnel psikolojik bilginin nesneleri olduktan sonra, sermayenin nesnelerine, kapitalist sistemin tahakküm ve sömürü nesnelerine indirgenebilirler.

Psikolojide nesnellik konusunda dikkatli olmalıyız. Psikolojik bilgi, nesnel bir şeye değil, birine, öznel bir şeye, tanımı gereği nesnel olmayan bir şeye atıfta bulunur. Psikolojik bilgiyi nesnelleştirmek, nihayetinde fetişleştirilen, özneye dönüştürülen bir sermayenin nesnesine dönüştürmek için onu nötralize etmektir.

Kapitalist sömürü kısmen psikolojik nesneleştirme, psikolojikleştirme, asosyalleştirme ve depolitizasyon ile koşullandırılır. Eleştirel psikoloji bu süreçleri tersine çevirmek, bireyleri kabuklarından çıkarmak, onları yeniden politize etmek ve yeniden sosyalleştirmek, öznelliklerini yeniden fethetmelerine yardımcı olmak için çaba göstermelidir.

“HENÜZ HER ŞEY KAYBEDİLMİŞ DEĞİL”

Son olarak hem teorik hem de pratik olarak, daha iyi bir dünya ve daha iyi bir gelecek için neler yapmalıyız?

Birincisi, teorik olarak, dünyanın kapitalizm tarafından harap edilerek sona ermekte olduğunu dolayısıyla kapitalist düzende daha iyi bir geleceğin olmadığını, daha iyi bir dünya olamayacağını kabul etmek gerekir. Yarım yüzyıl içinde gezegendeki birincil bitki ekosistemlerinin ve vahşi hayvan popülasyonlarının yarısını yok eden kapitalizm, gezegenin kirlenmesini ve küresel ısınmayı saymadan dahi, diğer yarısını da hızla yok ediyor. Yıkım öyle bir boyutta ki, çok yakında Dünya’da insan yaşamı imkânsız hâle gelecek.

Bireyler, kapitalizmle kolektif bir şekilde mücadele ederek yaklaşan felaketten kaçınmaya çalışmak yerine, psikologların “paha biçilemez desteğiyle” sadece kendilerini ve kendi sorunlarını düşünmektedir. Psikoloji aynı zamanda özneleri kapitalizmde ortaya çıktığı şekliyle bu sona uyarlayarak, özneleri sermayenin nesnelerine, her şeyi yok eden sermayenin insan kaynaklarına indirgemeye yardımcı olarak dünyanın sonuna katkıda bulunmaktadır. Dünyanın kapitalist yıkımı, ister uyarlanmış ve depolitize edilmiş bireyler ister sömürülebilir işçiler ve manipüle edilebilir tüketiciler olsun, psikoloji tarafından üretilen varlıklara ihtiyaç duyar.

Teorinin kötümserliği pratikte belli bir iyimserliği dışlamamalıdır. Kapitalizme ve onun psikolojik aygıtlarına karşı savaşabilir ya da en azından direnebiliriz ve direnmeliyiz. Henüz her şey kaybedilmiş değil.

Kapitalizmin ve psikolojinin nesnesi hâlâ sosyal ve politik bir öznedir. Sadece kapitalizm değil, anti-kapitalizm de vardır. Psikoloji, eleştirel psikolojinin ortaya çıkmasını engelleyememiştir.


David Pavón-Cuéllar

David Pavón-Cuéllar, Meksikalı Marksist filozof, Lacancı psikanalist ve eleştirel psikologdur. Meksika’nın Morelia kentindeki Universidad Michoacana de San Nicolás de Hidalgo’da psikoloji ve felsefe profesörüdür. Rouen Üniversitesi’nden (Fransa) felsefe alanında ve Santiago de Compostela Üniversitesi’nden (İspanya) psikoloji alanında doktora derecesi almıştır.

“Gücümüz, Ezilenlerin İttifakını Kurma Becerimizde Yatmaktadır”

“Birey Dönüştükçe Toplum, Toplum Dönüştükçe Birey Değişir”

Kayseri’den Southport’a: Göçmenlere Yönelik Saldırılar ve Göçmen Karşıtlığı