Evsizlik sorunu tüm dünyada yaşanan bir sosyal sorun olarak her geçen gün artıyor. Neoliberal politikaların hâkim olduğu dünyada kuraklık, iklim krizi kök nedenlerine maruz kalan yaşam alanlarında zorunlu göçler meydana gelirken bir yandan da 21. yüzyılda çıkan savaşlar insanları topraklarını terk etmek, başka diyarlara gitmek zorunda bırakıyor.
“Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başta olmak üzere İngiltere, Almanya, Brüksel’de ve çoğu Avrupa ülkesinde sosyo-ekonomik açıdan gelişmiş olsalar da büyüyen bir sorun olan evsizlik nedir? Nedenleri nelerdir? Türkiye’de evsizlik sosyal ve ekonomik bir sorun olarak görülüyor mu? Kaç çeşit evsizlik durumu var? Evsizlikle mücadelede hükümetler ve yerel yönetimler neler yapıyor?” gibi pek çok soruya yanıt aradığımız haber dosyamızda konunun uzmanına ve evsizlik sorununu birebir yaşayan yurttaşlara söz verdik.
15 yılı aşkın süredir evsizlik üzerine çalışan, dünyanın pek çok ülkesinde evsizlik sorunu konusunda gerçekleştirilen projelere katılan Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği İzmir Şubesi Başkanı, Sosyal Hizmet Uzmanı Tufan Fırat Göksel’le evsizliği konuştuk.
Ayrıca İzmir ölçeğinden hareket ederek evsizlik sorunuyla boğuşan Karşıyaka Örnekköy ve Basmane bölgelerindeki evsizlerle konuştuk.
Hem işin uzmanı hem de bu sosyal sorunun mağdurları olan evsizler, evsizliğin sosyal boyutunun ekonomik koşullardan arındırılamayacağında, işsizliğin ve beraberinde gelen yoksulluğun evsizliğin birincil nedeni olduğunda hemfikir.
“YOKSULLUK BİRÇOK SOSYAL SORUNUN BESLENDİĞİ EN BÜYÜK KAYNAKTIR”
Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği İzmir Şubesi Başkanı Tufan Fırat Göksel, evsizlik sorunu ile ilgili sorularımızı yanıtlayarak kök nedenin yoksulluk olduğuna işaret etti: “Evsizlik bir marjinalizasyon gibi görünen ama içinde birçok sosyal sorunu barındıran bir harmonidir. Temel nedeni olarak yoksulluğu başa alırız. Yoksulluk hem bir travmadır hem de birçok sosyal sorunun beslendiği en büyük kaynaklardan biridir. Evsiz insanlara baktığınızda da yoksulluk sürecinden sonra bu çıkmaza girdiklerini görürsünüz. Evsizliğe giden süreçte ilk neden işsizlik, işsizlik sonrasında aile içi destek sistemlerinde bozulma, alkol ve madde kullanımı artışı, sonrasında boşanma ve ev kirasını ödeyememekten dolayı sokağa düşme durumu var. Bu çok kronolojik giden bir süreç. Ayrıca bu süreçte bakıyoruz ki yaşlı evsizliğinde artış söz konusu. 12 yıldır sosyal hizmet alanında görev alıyorum, 12 yıl boyunca 60 yaş üstü kişilerin barınma merkezlerine başvuru sayısı 12 kat arttı. Bu sorunlar örtülüyor, nasıl mı örtülüyor? Evde yaşlısına bakana evde bakım desteği veriliyor. Engellisine bakana evde bakım aylığı bağlanıyor. Çünkü kurumsallaşma büyük bir maliyet ve bu yapılmıyor. Finansal bir yük olarak görülüyor.”
Günümüzde gizli evsizliğin, bir diğer adıyla epizodik evsizliğin arttığını belirten Göksel; “Epizodik evsiz dediğimiz gizli evsizler, evsiz kalma potansiyeli olan gruplardır. Bu grubun potansiyeli Türkiye’de çok yüksektir. Pandemide sokağa çıkma yasaklarında insanlar eve kapatıldı. ‘Peki evsizler ne yaptı?’ sorusunu kimse sordu mu?” dedi.
EPİZODİK EVSİZLER PANDEMİDE KRONİK EVSİZE DÖNÜŞTÜ!
Sosyal Hizmet Uzmanı Tufan Fırat Göksel, Türkiye ve dünya genelinde pandemi sürecinde evsizliğin büyük bir sosyal ve ekonomik krize evrildiğini ifade ederek evsizlik çeşitlerinden bahsetti. Kronik, gizli (epizodik) ve gezici evsizler gibi çeşitlere değinen Göksel; “Gezici evsizler örneğin barınma merkezleri kısıtlı sayıda olsa da bu merkezlerin ne zaman açık veya kapalı olduğunu bilir, kışın orayı ikamet olarak kullanır. 2022’si varsa adresini oraya aldırır. Aylığını almaya çalışır. Sonra orası kapandıktan sonra başka merkezlere gitmeye çalışır. Kronikler genelde bölgesel kişilerdir. Genelde bölgenin tanıdığı uzun süre orada kalan evsiz kişilere biz kronik evsiz diyoruz. Onlarda alkol ve madde kullanım bozukluğu da yaygınlaşmıştır.” dedi.
Epizodik evsizlerin nasıl kronik evsize döndüğünü ise şöyle açıkladı: “İzmir’de Basmane bölgesinde insanlar garsonluk, komilik yapıyorlardı. Akşam bekar evlerine ya da otellerdeki odalarına gidiyorlardı. Birkaç kişi toplanıp derme çatma bir yerde ikamet ediyorlardı. Pandemi sürecinde hizmet sektöründe yer alan lokantalar, kafeler kapandı ve bu kişiler görmezden gelindi. Çok ciddi bir kriz oldu. Epizodik evsizler, kronik evsiz oldu. Çalışabilecek durumda olanlar evsiz kaldı. Epizodik evsiz denilen grubun kapsamı arttı.”
Epizodik evsizlikten kronik evsizliğe geçişin bir iki yıllık bir süreç olduğunun altını çizen Göksel, bir bireyin düzenli olarak gelirden yoksun kalmasıyla sorunların başladığını ifade ederek “Barınma ihtiyacını, yeme/içme-gıda ihtiyacını ne şekilde karşılayacak? İşte pandemiyle beraber bunları da karşılamayacak duruma gelindi” dedi.
“GENÇ İŞSİZLİK ARTTIKÇA GENÇ EVSİZLİĞİ DE ARTIYOR!”
Son yıllarda ‘ne evde ne işte ne de okulda’ bulunan bir insan tipinin yaygınlaştığına dikkat çeken Göksel, bunun adının da genç evsizlik olduğunu söyledi: “Genç işsizliği çok arttı. Genç işsizliğinin artmasındaki nedenlerden biri de aile iletişimlerindeki kopuşlar. İkinci neden ise beyaz ve mavi yakalı meselesi. Kişi bir kaynakçı ise ülkemizde çok rahat iş bulabilirken siz onu okutmak için gönderdiğinizde ona harcadığınız para tekrar katma değer olarak size geri dönmüyor. Gençler üniversiteden mezun olduktan sonra uzun süre işsiz kalıyor. TÜİK tarafından verilen rakamlar İŞKUR’a kayıtlı kişilerin rakamları. Kayıtlı olmayanlar da var. Genç işsizlik ile genç evsizlik arasında doğru bir orantı var. Gençler artık her işte çalışıp para kazanmayı kabul etmiyor. Aileler de evde oturan, çalışmayan 18 yaş üstü çocuğuyla yolları ayırabiliyor. ABD’de de bu şekilde açılan çok sayıda dava var. Uzaklaştırma alan çocuklar var. Ancak burada şöyle bir nokta var: Bu çocuklar ağaç kabuğundan çıkmadı. Ailelerinin genlerini taşıyor, problemlerle baş etme yetilerini kopyalıyor. Siz aslında sorun olarak gördüğünüz çocuğunuzun eserisiniz, o da sizin eseriniz. Birbirinizin eserisiniz. Çoğu aile çocuğuna helikopter ebeveynlik yapıyor. Bütün sorunu çözüyor, her şeyini siz yapıyorsunuz. Sonra o çocuk iş yerine gelince patrondan bunu bekliyor. Ama gerçek yaşam böyle değil. Toplumda bunca sorun varken bu kadar kırılgan bir nesil yetiştiriliyorsa siz de artık karşılaştığınız tabloyu yükleneceksiniz.”
“EVSİZLİK SORUNUNDA EN KIRILGAN GRUPLAR LGBTİ+ BİREYLERDİR!”
İhtisas barınma merkezi yoksunluğundan bahseden Göksel, evsizlik sorunu yaşayan kişiler arasındaki en kırılgan grup olan LGBT+ bireylerden de bahsetti. Göksel; “Kadınları kadın konuk evine gönderiyorsunuz. Erkek olduğu zaman o kişiyi erkek konuk evleri ya da geçici barınma merkezine gönderebiliyorsunuz. Peki trans bir bireyi nereye göndereceksiniz? En kırılgan gruplar evsizlik meselesinde LGBTİ+ bireylerdir. İhtisas barınma merkezleri açılmalıdır. Bununla ilgili kurum açmak isteyenler var ama bu iş planında bile LGBTİ+ bireyler hesaba katılmıyor. Kimse düşünmüyor. Bir trans yaşlıyı ne yapacaksınız? Aynı zamanda trans ve engelli olduğu zaman iş daha da çözümsüz hâle geliyor. Hak temelli bakış açısıyla bu konuya yaklaşılmalıdır. Umut bir araya gelmektedir. Evsizlik derken o duruma gelen kişinin yaşadığı süreci bilmeden onu anlayamazsınız.” diye konuştu.
ABD VE AVRUPA ÜLKELERİNİN EVSİZLİKLE MÜCADELE YÖNTEMİ
15 yılı aşkın süredir evsizlik konusunda çalıştığını, mesleki değişim programlarına katılarak Baltık ülkeleri olmak üzere 35 günde 56 kurum gezdiğini, İsrail, Rusya ve Macaristan’da projelere katıldığını belirten Göksel, evsizlik sorununun çözümünde Türkiye’ye model olabilecek örneklerdi anlattı:
“Avrupa, evsizlik sorunuyla mücadele etmek için ‘Night Shelter Day Center’ sistemi kurmuştur. Örneğin bir evsiz gece yedide geliyor, sabah yedide çıkıyor. Day center ise evsizlerin günlük yaşam deneyimlerini gerçekleştirdiği merkezlerdir. Gelip yemek yiyebildikleri, kıyafetlerini yıkayabildikleri yerlerdir. Şu anda Avrupa’da konut öncelikli modele geçmeye çalışılıyor.” diyen Göksel, ABD’de evsizlikle mücadelede konut öncelikli modelin hayata geçirildiğini belirtti.
Göksel, Avrupa ve ABD’de de bir bireyin evsiz kalmadan devlet desteğinin kendisine ulaştığını, bir nevi bu ülkelerde evsizlik konusunda birinci basamak müdahalesi yapıldığını aktardı. Ailelere bir sosyal hizmet uzmanının atandığını belirten Göksel, Türkiye’de bu alanda da büyük bir açık olduğuna işaret etti.
Evsizler için uyku kapsülleri projesinin uygulandığı Almanya örneği ile devam eden Göksel, Almanya’da evsizlerin devletin öngördüğü bir zaman süresince kamu hizmetine katılmaları hâlinde koşullarında iyileştirmeler yaptığını söyledi.
“DÜNYADA DİPTEKİNİ GÖRME İHTİYACI VAR!”
“İngiltere’de evsizlik sorunu çok büyük ama orada Yalnızlık Bakanlığı var,” diyerek sözlerine devam eden Göksel şunları kaydetti: “Romanya AB’ye girdikten sonra nüfusunun üçte ikisini Avrupa’ya dilenci olarak ihraç etti. Evsizlik dediğiniz zaman bunlara da bakmak gerekir. Brüksel’de evsiz popülasyonun büyük çoğunluğu Gypsy denilen roman grubundan oluşuyor. Kendinden olanların çok fazla evsiz kaldığını görmüyorsunuz. Daha çok göçmenlerin evsiz olduğu görülüyor. Paris’te Champs-Elysees (Şanzelize) altında çadır kuranların çoğu Afro kökenlidir örneğin. Amerika’da daha çok siyahilerdir. Kanada’da ve ABD’de bazı bölgeler OFF bölgesi ilan edilmiştir mesela. Orada herkes uyuşturucu kullanabiliyor. Arada bir gidip kim sağ, kim yaşıyor diye bakıyorlar. Diptekini görmekle ilgili de bir ihtiyaç var. İnsan, kabileci bir varlıktır. Kendisinden olanı ister. Dışarıda evsiz olan kişi koyu tenliyse yardım etmek istemez. Türkiye’de de bu durum yaşandı. Suriye’den gelenlerle Ukrayna’dan gelenlere aynı muamele yapıldı mı? İkisi de savaş mağduruydu. Güzel olandan, sana yakın olandan yana tercih, tavır belirleniyor.”
TÜRKİYE, EVSİZLİKLE MÜCADELEDE AVRUPA’NIN GERİSİNDE!
“Türkiye’de evsizlikle mücadele ediliyor mu? Siyasi otorite, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları sorunun ne kadar farkında?” sorumuza Göksel’in yanıtı şöyle oldu: “Sosyal ve sağlık hizmetleri anlamında bütünleşik bir kapsayıcı politikanız olmazsa toplumda da alkol bağımlısı kişinin barınmak istemediği ve sokakta yaşamak istediğine dair bir inanç yaygınlaşır. Hiçbir insan sokakta kalmak, güvensiz ortamlarda yaşamak istemez. Ama sizin o kişilere sunduğunuz modeller içinde tercih yapmak isterse tabii ki bağımsız bir yaşamı tercih edebilir. Bu kişinin kendi kaderini tayinidir. Türkiye’deki en büyük sıkıntı: Bizim yurttaşlar olarak sosyal adalete erişimimiz yok. Bu insanlar sosyal güvencesiz, ihtiyacını karşılamaktan yoksun durumdalar. Yoksulluk döngüsel hâlde devam ediyor. Yoksul bir ailenin çocuğu daha kötü koşullarda yaşamaya mecbur durumda. Kök ailesindeki yoksulluk perçinlenerek daha derin bir yoksulluk durumu ortaya çıkıyor. Yoksul bir ailenin bile bundan 20 yıl öncesinde bir baraka, bir ev, bir gecekondu sahibi olma şansı varken onun çocuğunun bugünün Türkiyesi’nde öyle bir şansı yok.”
TÜRKİYE’DEKİ TEK MODEL GECEKONDULAŞMA OLMUŞTUR!
Türkiye’de kitlesel evsizliği önleyen tek modelin gecekondulaşma olduğunu söyleyen Göksel, bir gecede yapılan evlerle insanların barınma sorunlarını çözdüklerini belirtti.
Gecekondu sisteminin, ABD’de, AB ülkelerinde veya İngiltere’de yapılamaz olduğunu söyleyen Göksel; “Türkiye’de bu yapılabiliyor ve bir de imar aflarıyla devlet tarafından destekleniyor. Ama artık yoksulluk döngüsündeki ikinci, üçüncü kuşak yoksullar bunu sağlayacak kaynaktan da yoksunlar; onların hiçbir zaman bir evi olmayacak” şeklinde konuştu.
KONUT ERDEMLİ BİR MALDIR VE DEVLET BUNU YURTTAŞINA VERMEK ZORUNDADIR!
“Barınma bir mal değildir. Barınma bir haktır. Konut bir erdemli maldır. Ve siz devlet olarak bunu yurttaşınıza vermek zorundasınız” diyerek açıklamalarına devam eden Sosyal Hizmet Uzmanı Tufan Fırat Göksel şöyle devam etti: “Her bir aile sosyal hizmete erişime sahip olmak zorundadır. Bununla ilgili ihtiyaçlar çeşitleniyor. İhtiyaçlar çeşitlenince sorunlar da çoğalıyor. 2022 yani engelli ve yaşlı aylığı dediğimiz desteği almak için evsizler şöyle bir yol izliyor: Kaldıkları oteli adres gösteriyor ve otel ücretini buradan ödüyor. Ancak verilen miktar otelin aylık masrafını karşılamaya yetmiyor. Yüzde 40 engellinin aldığı para 2 bin 800 TL gibi bir rakam; bu yeterli mi sizce? İş hayatına, aldığı bu destek kesilmesin diye kayıt dışı katılıyor. Adil düzenli emeğinin karşılığını aldığı yerde çalışmayı kim istemez ki? Biz yönetmelik konusunda çok becerikliyiz. Yönetmelikleri imzalama kısmında çok iyiyiz ama uygulamada sınıfta kalırız. Özellikle sosyal hizmet alanında çok ciddi eleman eksikliği var. Aile içine girecek olan kişi, sadece tespit yapacak kişi değildir. Bir sosyal hizmet uzmanı, ailenin tüm fertleriyle ilgili çalışma yapar, planlı müdahale sürecini yönetir. Evsizliği para vererek çözemezsiniz. İnsanlar, evsiz kalmadan önce desteklenmelidir.”
İBB’DEN EVSİZLER İÇİN BİR İLK: MOBİL BANYO
Türkiye’de İstanbul başta olmak üzere başkent Ankara ve İzmir’de yerel yönetimler ve belediyeler de evsizlikle mücadele kapsamında birtakım çalışmalar gerçekleştiriyorlar.
Seçimden seçime değil her zaman hatırlanmak isteyen evsizler belediyelerin barınma, yeme içme, öz bakım, temizlik gibi ihtiyaçlarının karşılanması noktasındaki hizmetlerinden memnun olduklarını söylüyor.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) evsizler için İstanbul’da bir belediye otobüsünü dönüştürerek kullanıma açtı. İBB Sağlık Dairesi Başkanlığı, İstanbul Mobil Banyo Projesi ile İETT’den tahsis edilen özel donanımlı otobüsle evsizlere duş alabilme ve kişisel bakım imkânı sağlamaya başladı. Mobil Banyo Projesi, İzmir’deki evsizlerin de büyük ilgisini çekti. Eski bir halk otobüsünün evsizlerin soğuktan korunma, karınlarını doyurma, sıcak içecekler tüketmesi ve hijyenlerini sağlamaları açısından kullanımın yaygınlaşması dileklerini yetkililere ilettiler.
YEREL YÖNETİMLER DÜŞÜK KİRALI SOSYAL KONUT PROJELERİNE ÖN AYAK OLMALI!
“Yerel yönetimlerin de evsizlik sorununda bir sorumluluğu var, peki yerel ölçekte neler yapılıyor ve yapılabilir?” diye sorduğumuz Sosyal Hizmet Uzmanı Fırat Göksel, “Ülkemizde yerel yönetimlerin bu anlamda evsizler için zorunlu bir kurum açma durumu yok. Kadın sığınma evleri açma zorunlulukları var, onları bile açmayan belediyeler var. Büyükşehirlerde belediyeler barınma, yeme içme, öz temizlik gibi hususlarda belli çalışmalarla evsizleri destekliyor. Ancak ne yazık ki ülkemizde topyekün ara hizmet merkezleri yok. Biz şunu diyoruz: İhtisas barınma merkezlerine ihtiyacımız var. Bizim için şu anda 60 yaşında bir yaşlıyı huzurevine almak çok işlevsel bir model değil. Siz aile içi destek sistemlerini, evde bakım hizmetlerini geliştirin ki insanlar kendi evlerinde sağlıklı yaşlansın, daha az maliyetli bir yaşlılık süreci yaşayabilsin. İnsanları aile içi destek sistemleriyle destekler, onlarla tekrar bağ kurmasını sağlarsanız bir çözüm kapısı açmış olursunuz. Ayrıca bir diğer model de ABD’de uygulanan modeldir. Yani konut destekli yöntem. Yerel yönetim ve kamu bunu yapabilir. Düşük kiralı sosyal konutlar yapılabilir. Yapılan konutlar işlevsel bir şekilde sorunu çözebilir. Bunların yanına toplum merkezleri yapılır. Kadınlar ve çocuklar bu merkezlerden faydalanabilir. Çocukların okul öncesi eğitimine destek verirsiniz. Kadınlara istihdamla alakalı öncelikler sağlarsınız. Her şey sizin o giremediğiniz mahallelere girmenizle başlıyor. O mahalleye girebilecek koşulları yaratmanız gerekir. Toplum merkezleri, dünyada kullanılan en işlevsel modeldir. Toplum merkezi modelinin, ABD’nin kalkınmasında çok önemli bir rolü vardır” şeklinde çözüm önerileri sundu.
Belediyelerin eğilmesi gereken çok fazla sosyal sorun olduğunu ve sosyal belediyecilik kavramıyla yeni yeni tanışıldığını belirten Göksel; “Yoksulluk ve sosyal hizmetler anlamında yerel yönetimlerin erişebildiği kişi sayısı 250 bini geçmez. Siyasi otorite tarafında da yerel yönetimler tarafında da ciddi bir servet transferi var. Kaynağın kimin tarafından kullanılacağı rekabeti var, ancak hizmet rekabeti yok” vurgusunda bulundu.
Almanya’nın evsizlerle ilgili proje üretmek isteyen sivil toplum kuruluşlarını destekleyici bir çalışma yaptığını aktaran Göksel şöyle devam etti: “Bizde böyle bir ara model yok. İhtisas barınma merkezi dediğim şey budur aslında. Çocuklar için örneğin Koruncuk ve Darüşşafaka gibi kuruluşlar var. Bu neden barınma odaklı olmasın? Bu noktada evsizlik sorununda yanlış olan bir mücadele yöntemi, meseleyi adına vakıf denilen tarikatlar kanalıyla çözmektir. Bizde bu var. Meselenin çözümü dini odaklı kişilere bırakılıyor.
Bir diğer önerim de şudur: Cezaevi yapılacağına içerisinde toplum merkezleri ve birinci basamak sağlık merkezlerinin olduğu düşük kira bedelli konut alanları yapılmalıdır.”
KAMUCU ANLAYIŞ TERK EDİLDİ!
“Adil erişilebilir bir sosyal hizmet anlayışı çok zor olmamalıdır. Hak temelli bir yönetim anlayışına geçemedik. Belediyenin veya devletin verdiği bir lütuf olarak görülüyor.
Sosyal hizmetin içi boşaltılıyor. Kamucu anlayış çoktan terk edildi” diyen Göksel ayrıca şunları söyledi: “Kamucu anlayışta insanların ve kamunun yüksek yararı güdülürdü. Günümüzdeyse rantın yüksek yararından başka bir konu başlığı yok. Evsizliğin artışında bunun da etkisi büyük. Kayıt dışı insanları güvencesiz koşullarda uzun saatlerde çalıştırmak istiyorsunuz. İnsanlar çalışmak istemeyince de iş beğenmiyorlar diyorsunuz. Avrupa’da haftalık 35 saat, insanlara insanca çalışabilecekleri ortamlar sağlayan adil bir sistem var. Böyle bir ortam sağlanırsa insanlar neden çalışmak istemesin?”
ERDEMLİ BİR MALA SAHİP OLMAYAN HERKES EVSİZ SAYILMALIDIR!
“Türkiye’de ne kadar evsiz var?” konusunda net bir verinin olmadığını söyleyen Göksel şunu belirtti: “Türkiye’de bu tahmini yapmak zor. Kronik evsizi görmüyoruz, görünmeyen evsiz nasıl sayılır ama şu söylenebilir: Evsizi sadece sokakta yaşayan bir kişi olarak düşünmeyin. Erdemli bir mala sahip olmayan kişiler de evsizdir. Bunu gözetirsek Türkiye’de tahmini olarak 2 milyona yakın evsiz var diyebiliriz.”
“İKLİM KRİZİ EVSİZLİĞİ ARTIRACAK!”
Ekolojik sosyal hizmet alanı çerçevesinde mesleğini yerine getirmeyi amaçladığını söyleyen Tufan Fırat Göksel, iklim krizi gerçeğine dikkat çekerek evsizliğin artmasına neden olacak başka bir noktaya daha değindi:
“Aşırı iklim olayları sahra Afrika ülkeleri, Asya ülkelerinde oluşacak. Tayfunlar, kasırgalar, seller gibi… Ve ne olacak? Hayatta kalanlar kitleler hâlinde evsiz kalacaklar. Avrupa’ya kaçmaya çalışacaklar. Ve Türkiye yine geçiş yeri olacak. Ve bu döngü böyle devam edecek. Evsizlik artacak ama kitlesel göç eden evsiz aileler olacak. Barınma sorunu ve sağlık sorunu yaşanacak. Yeni pandemik virüsler ortaya çıkacak. İklim krizinden en çok etkilenecek gruplar kadınlar ve çocuklar olacak”
EVSİZLER: BİZİ GÖRÜN VE SAHİP ÇIKIN!
Evsizlik dosyamızda son söz bambaşka ve farklı sebeplerle evsiz kalan yurttaşların…
İzmir Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Şube Müdürlüğü’ne bağlı bir birim olarak Karşıyaka İlçesi Örnekköy’de bulunan Müyesser Turfan Geçici Erkek Konukevi’nde, Konak’ın Basmane semtinde belediye tarafından evsiz yurttaşların barınmaları amacıyla kiralanan bir otelde kalan ve bölgede karşılaştığımız evsizlerle söyleşi gerçekleştirdik.
Genç, orta yaşlı ve yaşlı evsizlerin kimi daha doğuştan köksüz ve evsiz kalmış… Kimini hayat koşulları, işsizlik sorunu evsiz duruma getirmiş. Kimini ailede yaşadığı iletişim sorunları, kimini de evsizliğin birincil nedeni olarak işaret edilen işsizlik, ekonomik dertler, geçim sıkıntısı, yoksulluk evsizliğe itmiş.
Evsizlikle mücadele eden yurttaşlar evsizliği anlattı, hükümete ve yetkililere seslendi: “Bizi görün, görmezden gelmeyin ve bize sahip çıkın!”
DÜŞMEZ KALKMAZ BİR TEK ALLAH’TIR!
Mahmut Gök:
“İzmir doğumluyum. 16 yaşına kadar İzmir’de kaldım. ondan sonra İstanbul ve yurt dışında yaşadım. El sanatları alanında yetenekliyim, üç diplomam var. Orta bir terktim ve bir cezaevi sürecim oldu. O süreçte açık öğretim lisesine kadar geldim. Aftan çıktım yoksa belki üniversite de bitirirdim.
Türkiye’ye geleli 4,5 sene oldu. Berlin’de yaşadım uzun süre. El sanatlarıyla ilgili çalışmalar gerçekleştirdim orada. Çok uzun yıllar Almanya’da kaldım. Türkiye’ye gittim geldim. 2002-2019 yılları arasında tamamen oradaydım. Almanya’da14 yıl bir evlilik yaşadım, bir oğlum var. Ama oralarda aradığımı bulamadım. Yaklaşık üç senedir İzmir’deyim. Sigortasız, kayıt dışı çalışıyordum. Belirli işlerde çalıştım. İş yerinin deposunda barınıyordum. Bir sağlık problemim oldu. Hastaneye yattım. Hastane sürecinin ardından çalışamaz duruma geldim. Ve buraya yerleştim.
Boşandıktan sonra tüm haklarım sona erdi. Almanya’da evsiz durumuna girdim. Madde kullanımı gibi bağımlılıklarım oldu. Bu nedenle sokaklarda yaşadım. Bir hafta bir arkadaşta bir hafta başka bir arkadaşta ve sokaklarda yaşadım.
Türkiye’de evsizlere, dışardaki insanlara çok yardım eden var. El uzatan var. Avrupa’da ölseniz bile kimse dönüp bakmaz. Burada ihbarlar iyi değerlendiriliyor. Mağdur vatandaşlar nokta atışı bulunuyor.
Şimdi huzurevinde kalmakla ilgili koşullarım oluştu. Yakın zamanda huzurevine çıkacağım. Böylece evsizlik sürecim sona ermiş olacak. Burada kalanlardan herhangi bir ücret alınmıyor. Huzurevi sürecinde belli ücretler alınıyor.
Genç evsizliğinin arttığını duyuyorum. Ailelerde büyük kopukluk var. Madde bağımlılığı, gençler arasında oldukça yaygınlaştı. Ve bu durum aileleri yerle bir ediyor. Gençlere tavsiyem gidilen yolun yanlış olduğunu anlayabilmek için illaki tökezleyip düşmelerine gerek yok. Ama gidilmesi gerekiyorsa düşülebilir, düşen insan daha güçlü olabilir. Ama burada kendi kendilerine yetebilecek duruma gelmeyi hedeflemeliler. Avrupa’yı gözlerinde büyütüp gitmesinler. Gideceklerse de gidecekleri ülkenin dilini öğrenmeye çalışsınlar.
Düşmez kalkmaz bir Allah’tır. Hepimizin başına her an hiç beklemediğimiz anda her şey gelebilir. Evsizlere karşı önyargılı kişilerin empati yapmaları gerekir. O çocuk benim çocuğum da olabilirdi, diyerek anlayışla ve sevgiyle yaklaşılması gerekir.
EVSİZLİĞİ YAŞAYAN BİLİR!
Kubilay Hürriyet Ortaç:
Denizciyim, aynı zamanda kaptanım. Başımız dara düştü buraya geldik. İşim varken kazancımı çarçur ettim. Beyhude yaşayan bir insanım. Okyanusta kazandım, Küba’da parayı harcadım. Yarının sahibi Allah’tır dedim. Gemide çalışıp memleketlerine 2-3 bin dolarlarla dönerken herkes, ben bunu yapmadım. Bir oğlum var; o da Brezilya’da.
Beyhude yaşamış, dünyayı görmüş, boğulmuş, dibe inmiş en sonunda da sokaklara kadar düşmüş biriyim. Çöpten ekmek alıp yemedim ama çöpten elbise alıp giydiğimi inkâr edemem. 10 bin-20 bin dolarım varken daire alınırdı ama paraya hep yok gözüyle baktım. İşte benim ömrüm bu; 74 yaşına geldim. Bunun adına mukadderat diyorum. Ben biraz da ezik büyüdüm, çocukluk travmalarım vardı. Kalça kemiğim kırıldı, bir ameliyat geçirdim. Bir ay hastanede kaldım. Ve ardından buraya geldim. Bir hafta gibi bir zamandır burada kalıyorum.
Evsizliği yaşayan bilir. Yağmur yağar, yağmurun saçağında ıslanırsın. Şimdi bir tek emekliliğim var. 10 bin 500 TL maaşım var.
Genç evsizlere en önemli tavsiyem; evlenmesinler, çocuk yapmasınlar. Hayat bir mukadderattır. Ne yaparsan yap yaşayacağını yaşarsın.
Ve bu nüfus kalabalığında bu sorunla mücadele etmenin zor olduğunu düşünüyorum; işsizlik diz boyu!
NE OLURSA OLSUN GELECEKTEN UMUTLUYUM!
Tolga Tonger:
42 yaşındayım. Makina, sera ve döküm teknikeriyim. Şu anda çalışmıyorum. Normal bir mahallede, Bozyaka semtinde kirada kalıyordum. Bekarım. Şu ana kadar herhangi bir evsizlik sürecim olmamıştı. Birçok şehir gezdim, dolaştım. SGK ve Bağkur kartım var. İkisini de ne yaparsam doldurmaya çalıştık. Ama daha emekli değilim.
Benim bazı psikolojik sorunlarım var, o nedenle buradayım. Yaklaşık on gündür buradayım. Evsizlik sorunları yaşayan insanlar için böyle yerler var. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin, belediyelerin bu desteklerinden faydalanmalılar.
Ben her şeyi çalışanın dinlenmesi olarak algılıyorum. 42 senedir çalışıyorum. Namaz kılıyorum. Ve dinleniyorum. Gelecekten umutluyum. Buca’da elektronik mühendisliği, belki okuyabilirim. Dikey geçiş hakkım var. Ama barınma sorunu var, o konuda düşünceliyim.
EVSİZLİK ÇOK KÖTÜ BİR ŞEY AKŞAM OLUNCA GİDECEK YERİNİZ YOK!
Can Solak:
43 yaşındayım. Malatyalıyım. Annemin babamı hiç tanımadım. Bebekken beni bırakmışlar. O yüzden içimde hep bir boşluk var. 18 yaşına kadar çocuk esirgeme yurdunda kaldım. 18 yaşını doldurduktan sonra devlet koruması altından çıktık. Gece yarısı beni yurttan çıkarttılar. Sonrası hayat mücadelesi. 19 yaşında Malatya’dan İzmir’e geldim.
Birtakım kötü olaylarla karşılaştık. Sonra askere gittim. Evliyim; iki çocuğum var. Hayatım boyunca hep gayri meşruluğun içinde oldum ama hiçbir zaman kötü yola girmedim. Sokaklarda yetiştim ama alkol, madde kullanımına hiç yönelmedim. İstemedim. Yurtlar için sübyan derler, işte ben o sübyandan geldiğim için zor durumda kalınca ne yapacağımı çok iyi biliyorum.
Bir cezaevi sürecim oldu, eşimle ayrıyız o yüzden. İzmir Büyükşehir Belediyesi kapısını bizlere açtı, yaklaşık 3 aydır buradayım. Evsizlik yaşadım. Arkadaşların yanında kaldım. Sokaklarda da çok yaşadım. 18 yaşından sonra hep sokaklardaydım.
Evsizlik çok kötü bir şey, ne yapacağınızı bilmiyorsunuz, akşam olunca nereye gideceğinizi bilemiyorsunuz. Soğukta kalmak, rüzgârda sokakta olmak çok kötü. Aç kalıyorsunuz, her şeye saldırmanız gerekiyor.
2020’de cezaevindeydim, o zamanki alışverişimle 2022 yılındaki arasında çok fark var. Alım gücümüz düştü, her şey birdenbire değişti. Alışveriş yapmaya korkuyor olduk artık.
Bizim devletle bir sorunumuz yok, bugün de sorunumuz yok; ben milliyetçi bir insanım. Devlet bakidir ama hükümetler geçicidir. Ben bugüne kadar hükümetten hiçbir destek almadım, talep de etmedim. Minnet de etmedim.
Hükümet evsizlikle nasıl mücadele etmeli diye sordunuz? Önce bir hükümet, hükümet olmalıdır. Milletin refahını düşünmelidir. Asgari ücret bugün 17 bin lira, bir ev kirası 20 bin. Ne yapalım şimdi? Cebimde 2 bin lira olmadığı zaman ben çocuğumun yanına gitmiyorum. Evsizler için daha çok adımlar atılmalıdır.
İzmir’de belediyenin böyle bir imkân sağladığını bilmesem ben nerede kalırdım? Sokakta kalırdım. Bir köprü altında yatardım mesela.
Evsiz kalan gençlere tek diyeceğim ailelerinin yanındalarsa sakın ayrılmasınlar. Kendilerini sokağa salmasınlar. Benim gençliğimde madde kullanımı bu kadar yaygın değildi. Şimdi gençlerin çoğu madde kullanıyor. Anne babalarının yanında oldukları için şükretsinler. Bir anneler gününde, bir babalar gününde, anneleri ve babaları olduğu için şükretsinler.
Ben hayatım boyunca bunu yaşamadım. Annemin babamın kim olduğunu bilmeden bu yaşa geldim. Hayatta olup olmadıklarını bile bilmiyorum. Çok kez yastıklara sarılıp ağladığımı biliyorum. Gençler, bir şeyi kaybettikten sonra kıymetini bilmesinler.
DEVLET, ‘İNSANLAR NEDEN İŞSİZ VE NEDEN SOKAKTA YATIYOR’ MESELESİNE EĞİLSİN!
Koray Kara:
38 yaşındayım. Çok küçük yaşta evden kaçmaya başlamıştım. İlk kaçışım sekiz yaşındayken oldu. Evde dayak vardı. Baba korkusundan evden kaçıyordum. 14-15 yaşından beri yalnız ve sokakta yaşıyorum. Evdeki şiddet hayatımızı mahvetti. Annemle de aramızdaki bağ koptu. Dövme sanatçılığına ilgi duydum, ailem beni desteklemeyince çatışmalar başladı. Bu çatışmalar beni sokaklara itti. İlk gençlik yıllarımda İstanbul’da Tarlabaşı, Taksim gibi yerlerde sokaklarda kaldım. Çok badireler atlattım. Fotoğraf sanatına ilgi duydum. Ve başarılı oldum.
Pandemi öncesinde İstanbul’da başarılı bir fotoğrafçıydım. Florya’da yaşıyordum. Pandemi ile birlikte her şey değişti. İşsiz kaldım. Partiler, organizasyonlar iptal olunca eve mahkûm kaldık. Psikolojim bozuldu, bipolar bozukluk sorunum var. Fotoğraf sanatçısı arkadaşlarımdan destek aldım ama o da bir yere kadardı. Gözde bir hayat yakalamışken yine dibe vurdum.
Şimdi otellerde resepsiyonistlik yapıyorum. Oğlum var, o da üniversitede okuyor. 19 yaşında hızlı bir evlilik ve hızlı bir boşanma yaşadım. Ailevi nedenlerle dışarı itildim ve şimdi buralardayım. Yaklaşık 10 gündür buradayım. Annem ameliyat geçirdi. Onu görmeye geldim ve İzmir’de kaldım. İş bulamadım, telefonumu sattım. Günlük işler bulunmuyor. Haftalık, aylık veririm diyor. Aylık verirse senin hiçbir işine yaramıyor çünkü karnını doyuramıyorsun, barınma sorununu çözemiyorsun. Bir baksın ya, derinine baksın! Deprem ve pandemi ile beraber birçok insan sokağa düştü. Devlet ilk önce ‘insanlar neden işsiz ve neden sokakta yatıyorlar’ konusuna bir eğilsin! Hükümetin sadece seçim zamanı oy kaygısıyla değil her zaman halkın arasında olması gerekiyor. Ve gerçekten neye ihtiyaç var bunu belirlemesi gerekiyor.
Şu an biz Basmane’de yabancılaşmış durumdayız. Çünkü her yerde vergisiz iş yapan Suriyelilerin dükkânları var. Ben şimdi dükkân açsam her ay vergisini alır benden. Hâl böyle olunca beni zaten ilk yıkan, bana sokakta yat diyen de devlet oluyor!
DAĞ BAŞINDA TERK EDİLMİŞ KUŞLAR GİBİYİZ
Ahmet Yılmaz:
56 yaşındayım. Mesleğim kahvecilik. 10 aydır evsizim. Ondan önce normal bir ev düzenim vardı. Eşim ve çocuklarımla birlikteydim. Yuvam yıkılınca ayrılmak zorunda kaldım. Önce sokaklarda yaşamaya başladım. Şimdi burada kalıyorum. Boşanmamızda ekonomik sorunlar ve geçimsizlik de etkiliydi. Yeşil kartlıyım.
Annem, babam Almanya’ya giderken trafik kazasında ölmüşler. İki yaşındayken olmuş bu. Ben hiç hatırlamıyorum, sonrasında babaannem büyütmüş beni. Kardeşim falan yok. Çocukken gençliğimde bir süre evsizlik yaşadım. İzmir’de Basmane, Urla, Karabağlar taraflarında sokaklarda yaşadım. Boyacılık, tekstil gibi işlerde çalıştım. Tekstil sektörüne girdim 18 yaşında. 20 yaşına kadar. Sonra kahveciliğe başladım. Dağ başında terk edilmiş bir kuş gibiyiz. Sağlık sorunlarım var. Akciğerlerim rahatsız. Çalışamayacak durumdayım.
Yetkililerden halka topluma sahip çıkmalarını istiyorum. Ben tek değilim yüzlerce, binlerce insan var. Sokaklarda ölen evsiz insanlar var. Geçen gün böyle bir kaybı burada Basmane’de yaşadık. Devlet topluma sahip çıksın! Türkiye’nin genelinde bu sorunlar var. Başka şehirlere giden arkadaşlarımız var, onlar da evsizlik çekiyor.
Ölmeyi çok düşündüm. Hâlâ da düşünüyorum. İşsizlik, parasızlık, sahipsizlik, tedavi olamamak! Halka ve insanlara sahip çıkmalarını istiyorum hükümetten. Suriyelilere Afganlara nasıl sahip çıkılıyorsa, bizlere de çıkılabilir.
Sosyal destek başvurusu yaptım, 850 TL aile desteği alıyorum. Bu dönemde parayla ne yapılabilir. İşsizliğimize çözüm bulunmalıdır. Benim gibi sağlığı elverişsiz insanlar için projeler üretemez mi devlet? Türkiye sosyal devlet olma konusunda çok geride ki biz bu hâldeyiz. Avrupa’ya bakınca oradaki insanların yaşam standartları bizlerden katbekat iyi. Bizden kötü ülkeler de var. Tamam gelişkin, saygın bir ülkeyiz evet ama ne kadar böyle olsa da halka sahip çıkılması konusunda da gelişmiş bir ülke olabilmeliyiz. Halka sahip çıkamayan bir devlet, yok demektir!
İŞİM OLURSA BELKİ EŞİMLE BARIŞABİLİRİM!
Ali Keskin:
50 yaşındayım. Bir oğlum, bir kızım var. Boşanma sürecindeyiz. Ekonomik sıkıntılar en büyük etken. Ben çay ocağı çalıştırıyordum. Altı ay kadar önce kapatmak zorunda kaldım. Evden ayrıldıktan sonra hastane bahçesinde, parklarda yatıyordum. İş arıyorum ama bulamıyorum. Bulabildiğimiz işlerde de çok emek karşılığı az para veriyorlar. Yetkililerden iş istiyoruz. İşim olursa, ailemle bir araya gelebilirim belki. Belki eşimle aram düzelebilir. En büyük isteğim iş, başka bir isteğim yok!
İLK KEZ EVSİZ KALDIM HİÇBİR ŞEY HİSSETMİYORUM!
Hasancan Ona:
27 yaşındayım. Benim evim normalde Buca’da, üvey babam var, anlaşamadığımız için beni evden kovdu. Gidecek yerim olmadığı için belediye aracılığıyla buraya geldim. Evden ayrıldıktan sonra arkadaşlarımın yanına gittim, sonra buraya geldim. İlk kez böyle bir şey yaşıyorum ve hiçbir şey hissetmiyorum. Liseyi okuyorum açıktan şu anda. Gelecek için de bir planım yok. Günübirlik yaşayıp gidiyoruz. Bir an önce kendimi toparlayıp bir yol çizebilmeyi umut ediyorum.
BURALAR ALSANCAK’A BENZEMEZ, ORASI İZMİR’SE BURASI BAŞKA BİR ŞEHİR!
Burhan Onat:
40 yaşındayım. Aşçıyım. Yaklaşık bir buçuk aydır işsizim. Turistik bir bölgede çalışıyordum. Sosyal haklar ücrette anlaşamama gibi nedenlerle işten ayrıldım. Konaklamalı bir iş yeriydi. Oradan ayrılınca burada kalmaya başladım. Şu anda iş arıyorum. 18 günden beri buradayım. Evsiz kaldığım zamanlar oldu. Üniversitede okuduğum süreçte. Sokakta yaşam gibi bir evsizlik durumum olmadı.
Genelde çalıştığım yerlerde uzun süreli kalan bir insanımdır. İş arıyorum, cv bırakıyorum. Burada hikâyesi çok farklı olan insanlar var. Herkes yaşamanın derdinde, günü nasıl zarar görmeden atlatabilirim diye düşünüyor. Genelde hayattan umutluyumdur. Elbette ki her inişin bir çıkışı vardır.
Genç evsizlere tavsiyem, ailelerinin kıymetini bilmeleri olur. Annemi babamı yakın zamanda kaybettim. Sadece evsizlere değil hiçbir insana önyargıyla bakmamalıyız. En önemli şey bu. Önyargı insanı her zaman yanıltır. Halkımız buraya, buradaki insanlara önyargıyla bakıyor. Gözlerini açsınlar. Burayı görsünler. Burası Alsancak’a benzemiyor. Buradan yolun aşağısına inin, orası İzmir’se burası başka bir şehir! Burası başka bir dünya!
CANIM KURU FASULYE ÇEKİYOR AMA NEREDE PİŞİRİCEM! İŞTE EVSİZLİK BU!
Neşe Gülercan:
Bergamalıyım. 74 yaşındayım. Bir kızım var. Kocam, üstüme başka kadın aldı. Bende kızım daha yedi yaşındayken bir başıma kaldım. Hastanelerde çalıştım, hasta bakımı yaptım, kızımı büyüttüm. İzmir’in zengin bir ailesine gelin gitti. Şimdi beni istemiyor. Evsizim ben sokaktayım. Eylül ayından beri evsizim. İzmir’de varyantta bir evde kalıyordum. Kiram bin 500 lirayken, ev sahibi üç buçuk yapmak istedi. Annemden kalan bir emekli maaşım var. Yetim maaşı beş buçuk milyar! Bu maaşla ben nasıl kira ödeyebilirim?
Yetkililere sesleniyorum bana başımı koyacak bir oda versinler, ben yine bin 500 lira kira vereyim. Kimseye gidip bir şey diyemiyorum artık utanıyorum.
Evsizlik nasıl bir şey? Canım kuru fasulye çekiyor mesela ama nerede pişireyim? İşte evsizlik bu! Bugün buraya geldim, kalacak yer bulamazsam battaniye getirdim yanımda, sarılır yatarım diye düşündüm.
Şeker hastasıyım. Kalbim yüzde 30 çalışıyor. 4 gün hastanede yattım. Entübe ettiler. İş arıyorum. Hasta bakımı yaparım, boncuk dizerim. Ben gidip dilenemem, aklıma geliyor ama yapamam çok utanırım. Allah rızası için bizim gibilere sahip çıksınlar. Göstermelik değil! Bizi barındırsınlar! Bana ev dayayın döşeyin demiyorum. Ben Müjdat Gezen’e yazdım. Yemekçi olarak al beni, dedim ama cevap gelmedi. Esra Erol’a başvurdum, Müge Anlı’ya yazdım ama bir şey çıkmadı.
“Yeni Bir Toplumcu Belediyecilik Anlayışı Yaratmamız Gerekiyor”