Tarımda, güvencesiz, sağlıksız çalışma koşullarının ve emek sömürüsünün en fazla olduğu alanlardan biri mevsimlik tarım alanları ve tarlalar… 21. Yüzyılda Türkiye’de hâlâ mevsimlik tarım alanında çalışan işçiler için çalışma koşulları insani özelliklerden yoksun! Doğu ve Güneydoğu’dan Batı’ya göç eden ve tarlalardan pancar, soğan, fındık, üzüm gibi mahsulleri hasat etmek için gelen işçiler 7’sinden 70’ine bir mağduriyet çemberi içerisinde…
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Türkiye Direktörü Yasser Hassan 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü’nde Fikir Söyleşi’nin konuğu olmuş, “İşçi Çocuklardan Oluşan Bir Ülke, Dünyanın 9. Büyük Ülkesi Olurdu” başlıklı söyleşimizde ILO ve UNICEF’in 2021 yılı verilerine göre dünyada 160 milyon çocuk işçi olduğunu ve bunun da dünya çapında her 10 çocuktan 1’ine denk geldiğini belirtmişti.
Yalnızca bu çocuklardan oluşan varsayımsal bir ülkenin dünyanın 9. büyük ülkesi olacağını söyleyen Hassan, “Bu çocukların 79 milyonu sağlıklarını, güvenliklerini ve ahlaki gelişimlerini doğrudan tehlikeye atan tehlikeli işlerde çalışıyor. 63 milyonu kız, 97 milyonu erkek. 123 milyonu kırsal kesimde yaşıyor.” demişti.
“AİLEM BU İŞİ YAPTIĞI İÇİN OKULU BIRAKTIM”
Fikir Gazetesi, “Hasattan Harmana Sorunlar ve Çözümler” ve “Tarımda Kadının Adı Var, Emeği Yok Hükmünde!” haberlerinin ardından bu kez objektifi mevsimlik tarım işçilerine, o alanlardaki kadınlara ve çocuklara çevirdi… Bu haftaki haberimizde sözü kırsal alandaki “O” çocuklara verdik, mevsimlik tarım alanlarında, en kötü koşullarda yaşayan ve çalışmak zorunda kalan çocuklara hayallerini sorduk, gerçek olanı gözler önüne serdik.
Şanlıurfa’dan Ankara-Polatlı’nın Şabanözü Köyü’ne gelen mevsimlik tarım işçileri ve çocukları ile bir araya geldik. Kuşaktan kuşağa devam eden mevsimlik tarım işçiliği hikâyelerini dinledik. 13 yaşındaki Fevzi Süsen tüm çocukların hislerine tercüman olarak, “Ailem bu işi yaptığı için okulu bırakmak zorunda kaldım. Sabah uyanıyoruz tarlaya gidiyoruz. Soğanları yerden çıkartıyoruz. Tek hayalim şu soğandan kurtulmak. Futbolcu olmak istiyorum” dedi.
İnsanca yaşam ve çalışma şartlarından yoksun alanlarda bulunmak zorunda kalan kadın ve çocuklar için başka bir hayatın kapılarını aralamanın koşullarının nasıl sağlanacağı noktasında, mevsimlik tarım işçiliğindeki yapısal, sosyal ve birçok soruna dikkat çekmek için akademik araştırmalar gerçekleştiren Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedat Benek ve 22 yıldır bu alanda çalışan Kalkınma Atölyesi’nin Genel Sekreteri Ertan Karabıyık ile konuştuk.
“TARIMDA ÇOCUK İŞÇİLİĞİ VE EĞİTİME ERİŞİM KANGREN OLMUŞ BİR SORUN”
Prof. Dr. Sedat Benek, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) Bölgesi’nin temel sorunları arasında politik sorunlar dışında, bölgenin kangreni olmuş sorunlardan bir tanesinin de mevsimlik tarım işçiliği ve özellikle de mevsimlik tarım işçi ailelerinin çocuklarının eğitime erişememe sorunu ve çocuk işçiliği olduğuna dikkat çekti. Benek, “20 yılı aşkın süredir bu konu temel çalışma alanlarımdan biridir. Meseleye iki açıdan bakılması gerekiyor. Birincisi mevsimlik tarım işçisi ailelerinin çocuklarının çocukluklarını yaşamamaları ve bundan kaynaklı olarak fiziksel, psikolojik, ruhsal ve sosyolojik açıdan çocukların sağlıklı gelişiminin bloke olması. İkincisi ise bu işin temelinde olan yoksulluk” dedi.
2010 yılında “pamuk tarlasına değil okula gitmek istiyorum” diyen bir kız çocuğunun feryadını odak alan bir belgesel projesi ile ülkemizdeki sorunlarla ilgili çocukların eğitime erişememesi ve çocuk işçiliği temelinde bir Avrupa Birliği Projesi hazırlayan Prof. Dr. Benek şöyle devam etti: “Cumhuriyetin kuruluş öyküsünde büyük oranda mülkiyet dağıtımında ciddi dengesizlikler ortaya çıkmıştır. Bugün mevsimlik tarım işçiliğinin en fazla olduğu bölgeler; GAP Bölgesi veya Doğu Anadolu Bölgesi diyebiliriz. Örneğin Urfa gibi bir ilde 1960’li yıllarda kırsalda yaşayıp tarım ile uğraşanların yaklaşık yarısının hiç toprağı bulunmamaktaydı. Bu ciddi bir orandır. Tarımda makineleşmenin başlaması ve kentlerin cazibesi gibi etkenlerden dolayı kırdan kente göçler başladı. Bir kısmı Batı’daki metropollere bir kısmı da GAP Bölgesi’ndeki kentlerin çeperlerine yerleşen topraksız aileler, özellikle bölge illerinde sanayi ve hizmet sektörü gelişemediği için tek bildikleri mevsimlik tarım işçiliğine uzun bir süredir devam etmektedirler. En iyi bildikleri bu işi 20-30-40 yıldır yapmaya devam ediyorlar. Böylece de nöbetleşe yoksulluk kuramı devreye giremiyor. Yani 20-30 yıl önce kente gelip kentin çeperine yerleşenler ne mekânsal anlamda ne sosyo-ekonomik anlamda bir üst merdivene geçemiyor ve aynı işi devam ettiriyorlar. Bu iş ve bu şartlar yıllar boyunca devam eden bir iş oluyor. Yetişkinlerin gidip çalışmasına bir itirazımız yok ama özlük hakları, yaşadıkları yerler anlamında tabii ki bir itirazımız vardır. Bu da bu ailelerin çocuklarının çok erken yaşta çocuk işçi olarak, yani işçi olarak çalışmalarına neden oluyor. Bu da beraberinde ciddi temel sorunlar getiriyor. Ötekileştirmeden tutun da ergonomik olmayan bir ortamda yaşamaları, hijyen olmayan su içmeleri, güneş çarpmaları sonuç olarak işte ruhsal, fiziksel, psikolojik ve sosyolojik diyebileceğimiz anlamda sağlıklı bir gelişme kat edemiyorlar. Peki bu çocuklar hak ettikleri emeği alıyorlar mı? O da ayrı bir tartışma konusudur. Üstelik Türkiye, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmelerine imza atmış olmasına rağmen bazı maddelere çekince koymakla birlikte uygulama yani teorikteki halihazırdaki mevzuat dışında bir durumla karşı karşıyadır. Ne işverenler onlara hak ettikleri ücreti verebiliyor ne de ergonomik bir ortam, sağlıklı bir ortam yaşayabilmeleri için sunulamıyor. Mevcut durum budur. İşte böylesi bir atmosferde çocuk sayısının fazla olduğu bu ailelerin çocukları ciddi problemlerle karşılaşıyor.”
SADECE URFA’DA 20 BİN ÇOCUĞUN EĞİTİMİ KESİNTİYE UĞRUYOR!
Mevsimlik tarım işçileri ile ilgili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzalı “Mevsimlik Tarım İşçileriyle ilgili 2024/5 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi” Resmi Gazete’de yayımlandı. Bu yeni genelge ile sorunların çözülmesine yönelik usul ve esaslar 13 maddede toplandı. Genelgenin 3. maddesinde eğitim hizmetleri başlığı altında yer alıyor. Prof. Dr. Benek, her ne kadar mevsimlik tarım işçileri ilgili bazı yasal düzenlemelere yapılıyor olsa da sorunların devam ettiğine dikkat çekerek şöyle konuştu: “Örneğin okulu erken bırakıp gidenlere yönelik komisyonlar kurulduysa da maalesef pek uygulanılmıyor Uygulanmaya da baktığımızda total izin alıp gidenlerin bile yüzde 15-20’si ancak başvuruyor. Çocuklar okulun olduğu yerlerde de ötekileştirme ve o ortama uyum sağlama problemiyle karşılaşıyor. Süreci daha tamamlanmadan okul kapanıyor. 2020-2021 yılı verilerine göre; yaklaşık 20 bin çocuk Urfa’da okula zamanda başlayamamış ve okulu erken terk etmiştir. Bana göre bu rakam 50 bin civarındadır. Bir de böyle bir tablo var karşımızda. Bütün bu süreç içerisinde çocuklar özellikle de kız çocukları daha fazla mağdur olmaktadır. Nedeni de sabah erken kalktığında annelerine yardım etmek zorundadırlar. Evde de tarlada da çalışırlar. Eve döndüklerinde de yine ev işlerinin büyük kısmı kadın tarafından yapılır ve dolayısıyla kız çocuklar da annelerine yardım etmek zorunda kaldıkları için çalışırlar. Ve bu nedenle yükleri daha ağırdır.”
YEREL İDARELER KONUYU SORUMLULUK ALANLARI DIŞINDA GÖRÜYOR
“Bugün Urfa’da 300-400 bin arasında mevsimlik tarım işçilerinden oluşan insan grubundan bahsediyoruz diyen Benek, “2,2 milyon olan nüfusun neredeyse yüzde 20’ye yakını mevsimlik tarım işçisi olarak çalışıyor. Ve dolayısıyla bu ailelerin çocukları hem eğitime erişim hem ağır işlerde çalışma hem de uzun süreli çalışma durumunda kalıyor. Ne kamunun ne de yerel yönetimlerin bu konuda kalıcı çözümler üretme gibi bir dertleri yok. Bu konu en son seçim öncesinde de gündeme gelmişti. Bugüne kadar ne yerelde ne de genelde makro düzeyde çözüm odaklı politikalar üretilmiyor. Yerel yönetimler destek sunma anlamında hem bir arayış içinde değiller hem de böyle bir durumun kendi sorumlulukları içinde olmadığını düşünüyorlar” dedi.
MEVSİMLİK TARIM İŞÇİĞİNDE AVRUPA MODELİ ÖRNEĞİ
2022 yılında tarımda mevsimlik tarım işçiliği alanındaki çocuklar konusunda ILO’ya bir rapor hazırladığını ve bu raporun politik bir belgeye dönüştürüldüğünü söyleyen Prof. Dr. Benek şunları kaydetti: “Bu konuyla ilgili ILO’nun talebi doğrultusunda ayrıca Çalışma Bakanlığı’na da bir sunum gerçekleştirmiştim. Bu araştırma kapsamında gelişmiş toplumların böyle bir sorunu var mı? Var ise bu sorunu nasıl çözmüşler? konusunu araştırdık. Avrupa’da aslında 1950-1980 yılları aralığında mevsimlik tarım işçiliği alanında çocuk sömürüsü bir hayli fazla, hatta Doğu Avrupa ülkelerinde bu biraz daha fazlaydı. Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde önce 5 ülkeyi örneklem aldım. Ardından da bu sayıyı 3’e düşürdüm. Avrupa’dan Fransa, Almanya ve Polonya’yı inceledim. Avrupa Birliği ülkeleri bu sorunu minimize etmeyi başarmışlar. Net bir politika belirlemişler ve bu politikalarını uygulamışlar. Cezai yaptırımları uygulamışlar. Tarım alanında çocuklarını çalıştıran ailelere hapis cezaları uygulanmış. Radikal politikalarla bunu çözmüşler. Mutlak suretle çocukların okulda tutulmalarını sağlamışlardır. Bu çok önemli.”
Avrupa’da ayrıca okul bittikten sonra da potansiyel çocuk işçiliği ya da mevsimlik işçi olan aileler üzerinde de denetim gerçekleştirildiğini belirten Benek, “Denetim mekanizmalarında müfettiş sistemlerini kurmuşlar ve yaz dönemlerinde yoğun iş gücünün olduğu bölgelerde yoğun denetim çalışmaları yapmışlar. Devlet eğitime erişimi sağlamış. Eğitim süreci dışında da çocukların çocuk işçi olarak çalıştırılmamaları bağlamında çok ciddi bir gözlem denetim mekanizmasını kurmuş ve bunu tespit ettikleri durumda da ciddi müeyyideler, cezalar, hapis cezalarına kadar uzanan yöntemler uygulamışlardır. Böylece Avrupa Birliği ülkeleri özellikle bahsettiğim ülkeler çok hızlı ve net bir şekilde sorunu çözmüşlerdir” diye konuştu.
AVRUPA MODELİ TÜRKİYE’DE UYGULANABİLİR Mİ?
Türkiye için sorunun çözümü noktasında bu modelin örnek olup olmayacağını sorduğumuz Benek, “Türkiye’de gerçek anlamda ne kadar çocuk işçisi olduğunu bilmiyoruz. Birinci temel sorunumuz bir kayıt sisteminin olmaması. Bu kayıt sisteminin geliştirilmesi lazım. Sonra en yoksul kesimlerin tespit edilip, sürekli bir istihdam sağlanması ve çocuğun okuldan alınmama durumu ile ilgili denetim mekanizmasının oluşturulması gerekir. Böylece asgari de olsa her bir aileye bir girdi sağlanmış olunur. Bu yapılırsa o çocuklar da okulda tutulmuş olur. İkincisi de eğitim süreci bittikten sonra yaz döneminde Batılı ülkelerin gerçekleştirdiği modeli uygulamak gerekir. Yerel yönetimlerin sınırları içerisinde en yoksul kesimleri kayıtlı bir sistemle istihdama dahil etmek gerekiyor. Kamu kurumlarında, sanayi sektöründe, hizmet sektöründe istihdam politikaları üretmek gerekiyor. Devletin buna ön ayak olması gerekiyor” şeklinde yanıt verdi.
AKADEMİSYENLERDEN TÜRKİYE’YE ÖRNEK MODEL ÖNERMESİ
Prof. Dr. Benek, son olarak Sosyolog Dr. Recep Baydemir ile ortak hazırladıkları “Mevsimlik Tarımda Çocuk İşçiliğini Azaltmak İçin Bir Model Önermesi: Eğitime Erişim ve İletişim Birimi’nin Kurulması” araştırmasından bahsederek şunları söyledi: “Bugün mevsimlik tarım işçisi çocuk olma potansiyeli yüksek olan okullarda, bir müdür yardımcısı, iki öğretmen olmak üzere komisyon bulunuyor. Peki bu komisyon işliyor mu? Hayır işlemiyor. Bizim sorunun çözümü için ortaya koyduğumuz eğitim modelinde, Milli Eğitim ve Çalışma Bakanlığı bünyesinde bir birimin kurulması ve bu birimin sadece bu alanda özel eğitimlerle, farklı uzmanlık alanlarından uzman insanların çalışması öneriliyor. Bu vesileyle temel eğitimler verilip, çocukların eğitime erişim birimi adıyla bir birim kurulmasını öneriyoruz. Bu birim ne yapacak? Bu arkadaşlarımız en yoksul 100 ailenin takibini yapacak. Bu 100 ailenin hangi yaşta çocukları olduğu ve hangi okulda olmaları gerektiği, eğitim sonuna kadar onların okulda tutulmaları sağlanacak. Bu çocukların eğitime erişimi sağlanacak. İkincisi, bu ailelerde ihtiyaç tespiti yapılacak, sağlık sorunlarının çözümü, varsa ailelere istihdam desteği ve yaz döneminde de çocukların çalışmamaları, çalıştırılmamaları, çalışsalar dahi onların yaşına uygun fiziksel ruhsal psikolojik yapılarını zedelemeyecek şekilde çalışmalarını sağlamak gibi bir misyonu olacak. Dolayısıyla burada da böyle bir eğitim mekanizmasını hayata geçirmek gerekiyor. GAP Bölgesi’nin en önemli problemlerinin başında çocukların eğitime erişememe sorunu ve çocuk işçiliğidir. Bu sorun dönemsel projelerle değil, makro politikalarla, bu politikaların da uygulanması bağlamda denetim mekanizması sağlanarak çözülmelidir.”
KALKINMA ATÖLYESİ’NDEN ÇAĞRI!
Kalkınma Atölyesi Genel Sekreteri Ertan Karabıyık, çocuk işçiliğinin en kötü biçimde olanlardan bir tanesinin de tarımdaki çocuk işçiliği olduğunu vurguladı. Karabıyık, “Sorunun temeli yoksulluktur. Ailenin sürekli yaşadığı yerden başka bir yere göç ederek zorlu koşullarda çalışıyor olması demek çok yoksul olduğunu gösterir. Anne, baba abla ve abinin çalışmasıyla geçinemiyor ve geçinemeyince bir şekilde çocuk emeğine de bağımlı kalıyor. Sosyal güvenlik mekanizmalarından da mahrum durumdalar. Geleneksel ücretlendirme sistemlerine sahip değiller ve net asgari ücrete bile erişemiyorlar. Elde ettikleri geliri bütün yıl boyunca kullanmak zorundalar. Emeklilik, sosyal hak, bayram izni, fazla mesai diye bir kavramları yok. Düzensiz, sistemsiz çalışan ve bu döngüden de bir şekilde kurtulamayan insan grubu bir yasal koruma altında olmalıdır. Ve bu yasal haklarını alacak düzeyde ilgili kurumlar çalışmalıdır.” dedi.
“AMERİKA MODELİ UYGULANABİLİR”
Tarımda mevsimlik işçilerin çalışma durumlarına ilişkin Amerika’dan örnek veren Karabıyık, “Amerika’da işçilerin genellikle üyesi olmadığı sivil toplum kuruluşları tarafından haklarının korunduğunu biz görüyoruz. Sivil toplum kuruluşları, mevsimlik tarım işçilerinin haklarını çok iyi savunan hem yerel hükümet düzeyinde hem daha alt birimler düzeyinde hem işveren örgütleri düzeyinde bu işçilerin haklarını savunan çalışmalar yapıyorlar. Standartlar geliştiriyorlar. Biz de bu modeli Türkiye’de gündeme getirmeye çalışıyoruz” dedi.
Avrupa’da da mevsimlik tarım işçiliği konusunda fonlar oluşturulduğunu, işçilerin işe gidemedikleri zaman o fondan belirli bir miktarda günlük ücret alabildiğini belirten Karabıyık şunları söyledi: “Türkiye’de böyle bir şey yok. Yasal olarak benzer modellerin geliştirilmesi, sosyal güvenlik sisteminin içine dahil edilecek yeni çözümler bulunması lazım. Bugünkü sosyal güvenlik modeli bu insanların ihtiyacını karşılamıyor. Kalkınma Atölyesi olarak 22 yıldır mevsimlik gezici tarım işçileri ve onların çocukları üzerine çalışma yapıyoruz. Türkiye 2001 yılında “182 No’lu En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Acil Eylem Sözleşmesi”ni ve Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni imzalamış ve aradan 23-25 yıl geçmiştir. 25 yılda maalesef Türkiye’de en kötü biçimdeki çocuk işçiliği bitirilemedi. Akademik camia başta olmak üzere, TBMM’yi, muhalefet partilerini, bağımsız kurumları, meslek örgütlerini, baroların çocuk hakları birimlerini, uluslararası kuruşları bu alanla daha çok çalışmaya çağırıyoruz. İnsan Hakları alanında çalışan sivil toplum kuruluşları, başkanlıklar da bu konuya odaklanmalıdır. Medyada burada üzerine düşeni gerçekleştirmeli, soruna objektif bir şekilde ışık tutmalı, jandarma ve emniyetten aldıkları kaza, ölüm haberleri yapmaktan öteye geçmelidirler. Kalkınma Atölyesi, 22 yıldır bu alanda çalışıyor, önümüzdeki 22 yılda da mücadele etmeye devam edecektir.”
MEVSİMLİK TARIMDA ÇALIŞAN ÇOCUKLAR, HAYALLER VE GERÇEKLER!
Medine (8): İkinci sınıfa gidiyorum. İkinci dönem sonunda buraya geldik. 3 aydır buradayız. En çok İngilizce dersini seviyorum. En büyük hayalim doktor olmak.
Dicle (10): Okula gidiyorum. Şimdi buradayız soğana gidiyorum. Çuvallama söküm yapıyoruz. Çok zor. Burada olmasaydım Urfa’da olmak, okula gitmek isterdim. En çok matematik dersini seviyorum. Pilot ya da doktor olmak istiyorum.
Tuana (9): Üçüncü sınıfa gidiyorum. Buraya gelince okulum aksıyor buraya gelmek istemiyorum. En çok müzik dersini seviyorum. Avukat olmak istiyorum.
Gülebrar (10): Okula gitmeyi çok seviyorum ama buraya gelince aksıyor. En çok matematiği seviyorum. Hayalim resim öğretmeni olmak. Burada olmak yerine okulda olmak isterdim.
Fevzi (12): Okula gidiyordum ama erken ayrılmak zorunda kaldım. Seneye devam edeceğim. Sabah uyanıyoruz. Tarlaya gidiyoruz. Soğanları yerden kaldırıyoruz. Burada futbol bazen voleybol oynuyoruz. Tek hayalim soğandan kurtulmak. Büyüyünce futbolcu olmak istiyorum. Galatasaray takımını tutuyorum.
Elif (12): Sekizinci sınıfa gidiyorum. Okulu bırakmak istemiyorum. Burada kendimi çok yalnız hissediyorum. Ama ailem buraya geliyor bende mecburen geliyorum. En çok fen dersini seviyorum. Benim üç hayalim var. Hemşire olmak, avukat bir de ressam olmak hayalim var. Bu üç hayalimden birini gerçekleştirmek istiyorum. İnşallah ailem benim okumama imkân yaratabilir. 8 kardeşiz. Ben 4 numarayım. Benden büyük olanlar lise ikinci sınıfta okumayı bıraktılar. Ben bırakmak istemiyorum.
Emir (13): Okula gidiyordum bıraktım. Ailem bu işi yaptığı için okulu tamamen bıraktım. Soğan topluyoruz, sabah gidiyoruz akşam geliyoruz. En çok Türkçe dersini seviyordum.
Zeynep (16): Biz daha çok tarla işiyle uğraşıyoruz. İlk defa buraya geldim. Okuyorum. 4 kız iki erkek kardeşiz. Babam bizi okutuyor, buraya istemeyerek geliyoruz ama mecburuz da bir yandan. 11’inci sınıftayım seneye üniversite sınavına gireceğim. Tıp okumak istiyorum.
Beyaz Taş (24): 4 yıldır bu işi yapıyorum. Bir iki yıl Ordu’ya fındığa gidiyorduk. Çocukken de aynı işi yapıyordum şimdi de aynı işi yapıyorum. Tek fark büyüdükçe sorumluluk daha fazla oluyor. Ev işi de ekleniyor. Sekiz kardeşiz. İlkokulu, ortaokulu köyde okudum. Şanlıurfa Anadolu Kız Lisesi mezunuyum. Üniversite sınavına girdim. İlk yıl tarih öğretmenliği tutuyordu ama tercih yapmadım. Ailem atama olmuyor diye istemedi. İkinci yıl yine girdim. Tercih yaptım, felsefe öğretmenliğini kazandım. Pandemi dönemine denk geldi. Çift anadal yapıp psikolojiye geçmek istiyordum. Sayfam açılmadı. Derslerden kaldım. Okulu bırakmak zorunda kaldım. İşte yine işçiyiz. Her sene zaten ben bu işe geliyorum. Mecbur destek olmak zorundayım. Şanlıurfa’da bizler için onlar oraya pikniğe, tatile gidiyorlar diyorlardı. Şanlıurfa Ak Parti İl Başkanı diyordu bunu. Bizim paramız çok iyiymiş de biz keyfi geliyormuşuz buraya. Piknik güneşte çalışmak ise elimizi kolumuzu kesmekse onlar için piknik buysa o zaman onlar da pikniğe gelsinler. Güneşte çalışıyoruz. Sıcaktan midemiz bulanıyor. Babamız bize göre yaşlı artık bu işi yapamıyor. Biz onu düşünüyoruz. Biz burada bütün sağlığımızı kaybediyoruz.
Kevser Yılmaz (31): 15 yıldır çocukluğumdan beri mevsimlik tarım işçiliği yapıyorum. Kadınlar ve çocuklar için bu iş çok daha zor. Tarladan gelince de ev işleri çocuk bakımıyla uğraşıyor kadınlar. Ben ilkokul mezunuyum. Ailem bu işi yaptığı için okuyamadım. İstiyordum ama şartlar bunu gösterdiği için okuyamadım.
Tunalıoğlu: “Tarıma Yatırım Yapan Yerel Yönetimler Başarılı Oldu”