₺0,00

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Eril İktidarın Soyadı Dayatması Kadın Mücadelesiyle Devrilecek mi?

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) evli kadınların sadece kendi soyadlarını kullanabilmesine yönelik kararı 9. Yargı Paketi ile bozularak yok sayıldı. Paketin 15. Maddesi, AYM kararına rağmen kadının kendi soyadını, evlendirme memuruna ya da nüfus idaresine yapılacak yazılı başvuru ile yine kocasının soyadının önünde kullanması şeklinde düzenlendi. Türkiye’de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve AYM kararları hiçe sayılarak, kadın hakları mücadelesinin hukuki alandaki bir kazanımı daha, gerici bir düzenlemeyle lağvediliyor. 

Fikir Gazetesi’nin 9. Yargı Paketi aracılığıyla “kadına soyadı dayatması” konusu ile ilgili haber dosyamızda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu’nun üyesi olan muhalefet partilerinden Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Erzurum Milletvekili, Hukuk İnsanı Meral Danış Beştaş ve Anayasa Hukuku Profesörü, Gelecek Partisi Antalya Milletvekili, Türk Demokrasi Vakfı Hukuk Araştırmaları Direktörü Prof. Dr. Serap Yazıcı Özbudun ile görüştük. 

Ayrıca, Türkiye’de soyadı değişikliği konusunda hukuk mücadelesini ilk başlatan ekibin içerisinde bulunan ve evliyken kendi soyadını kullanma konusunda hukuki başvuruda bulunan, 10 yıllık mücadele sonucunda kazanım elde ederek kocasının soyadını nüfusundan sildiren, Avukat Ayten Ünal ile hem AİHM hem de AYM kararlarına rağmen soyadı değişikliği meselesinde bugün yaşanan dayatmayı ve hukuksuzluğu konuştuk. 

Ayrıca “9. Yargı Paketi” adıyla hazırlanan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin kamuoyunun gündemine sızdırılması ile başlayan süreçte paketteki kadın hakları ihlalleri ve etki ajanlığı konusunda mücadele eden EŞİK-Eşitlik İçin Kadın Platformu Gönüllüsü Serap Dalkılıç, Kadın Hakları Savunucusu/Gazete Duvar Yazarı Berrin Sönmez, İş İnsanı Fulya Erkmen ve Yazar Zehra Çelenk ile söz konusu pakette lağvedilen AYM’nin cinsiyet eşitliği kapsamında aldığı “kadın evlilik durumunda kendi soyadını kullanabilir” kararının iktidar eliyle yok sayılması ve kadının kendi soyadını kullanmasının Türkiye’deki tüm kadınlar için ne ifade ettiğine yönelik görüştük. 

SOYADI DAYATMASINDA GERİ ADIM MI ATACAKLAR?

Ana Muhalefet Partisi CHP, DEM Parti ve Gelecek Partisi 9. Yargı Paketi’ne ilişkin “muhalefet şerhi” düştüler. Şerh düşülen maddeler arasında kadına soyadı dayatması içeren 15’inci madde de bulunuyor. 9. Yargı Paketi’nin genel kurulda tartışmaya açılması ve oylanmasının ileri bir tarihe kalabileceği hatta kadına soyadı dayatması olarak nitelendirilen ilgili maddenin de paketten çıkarılabileceğinin kulislerde konuşulduğu da edindiğimiz bilgiler arasında… Ayrıca, Adalet Komisyonu’nda muhalefet partilerinin kadın milletvekillerinin güçlü iradesi, toplumsal muhalefet, kamuoyu baskısı neticesinde 15. Madde ile ilgili meclis genel kurulunda geri adım atılabileceği konusunda kulis bilgisine ulaştık.

AVUKAT ÜNAL: GERİ ADIM ATILMAZ İSE ŞİKAYET EDERİZ! 

Avukat Ayten Ünal, Türkiye’de evliyken sadece kendi soyadını kullanan ilk yurttaş. Kendi soyadını kullanma hakkını elde etmesi hiç de kolay olmayan Ünal, yaşadığı süreci anlattı ve AİHM ve AYM kararlarına rağmen yaşanan hukuk ihlali hakkında değerlendirmelerde bulundu.

Ünal, “Biz evli iken sadece kendi soyadımızı kullanma konusundaki hukuki başvurumuzu kamuoyunda farkındalık yaratmak, toplumsal cinsiyet eşitliğine dikkat çekmek için pilot dava olarak açmıştık. Kişisel tercih olarak değil, bu konunun üstüne gitmek istiyorduk. Hem İzmir Barosu hem de Çağdaş Hukukçular Derneği’ne kayıtlı avukatlardık ve bu konuda çalışma grubumuz vardı. 10 kişi olarak bu mücadeleye başladığımızda çift soyadı kullanma hakkı da yoktu kadınların. Ama biz en doğrusunun kadının evliyken yalnızca kendi soyadını kullanma hakkının tanınması olduğu düşüncesindeydik. Ben de gönüllü oldum ve dava benim üzerimden yürüdü. Dava 10 yıla yakın sürdü. Türkiye’de bir ilk oldu. AİHM’e kadar uzandı.  AİHM, Türkiye’nin, ayrımcılığı yasaklayan AİHM Sözleşmesi’nin 14’üncü, özel hayata ilişkin 8’inci maddelerini ihlal ettiğine işaret etti. Ve bu karar sonrasında, nüfus cüzdanındaki, eşimin soyadı olan ‘Tekeli’ silindi. Ama o zaman AYM, Türk Medeni Kanunu’nu gerekçe gösterip, İstanbul Fatih 2. Aile Mahkemesi’nin, başvurusu üzerine kadının, kocasının soyadını taşımasını zorunlu kılan Medeni Kanun’un 187’nci maddesinin iptali talebini reddetti. AİHM sürecinden bir sene sonra nüfus müdürlüğü bana idari bir kararla bu hakkı verdi. Verme sebebi de bu konuyla mecliste ilgili taslaklar vardı. Bu işi gerçekleştiren kişi olarak bana sadece kendi soyadımı kullanma hakkı verildi. Benim için hayata sıfır kilometreden yeniden başlamak gibiydi yaşadığım süreç. Bir mücadelenin sonunda başarıya ulaşabilmekti. Türkiye’de ilk kez sadece kendi soyadımı evliyken kullanabilmek büyük bir onur” diye konuştu. 

Elde edilen hukuki kazanımın; yok sayılan, görünür olması engellenen kadınların kimlik ve kişiliğinin kendilerine iade edilmesi mücadelesi olduğunu belirten Ayten Ünal şunları söyledi: “Olması gereken evlilikle sanki bir tepeden aşağıya getirilen bir darbe gibi kadının kendi soyadının lağvedilip, daha sonra da çocuk sahip olduktan sonra kadınların her gün kendi olmaktan, bir iddiaya sahip olmaktan uzaklaştırılma sürecinin önüne geçmek gibiydi. Bu davayı kazandığımız zaman biraz daha muhafazakâr taraftan bakan insanlar ‘aile’ vurgusunda bulunmuşlardı. Bu bir başlangıç ve tek başına bu tabii ki yeterli değil. Kadınlarla çocukların evlilik adı altında ve soyadı üzerinden erkeklere ipoteklenmesi, özgür olmayan bir bakış açısının ürünüdür. Şu anda İstinaf Mahkemesi’nde kesinleşen dosyalar da var. Bu durum olağanüstü bir şey değil son derece normal. Kadını eve kapatmak, kadını bir özne olarak değil bir nesne olarak görme anlayışının yıkan bir şey. Benim hayatımı olumlu etkiledi.”

9. Yargı Paketi’nde yer alan ilgili madde eğer mevcut hâliyle onaylanırsa kadınların soyadı dayatması karşısındaki mücadelelerinden vazgeçmelerine gerek olmadığını belirten Ünal, “Çünkü AYM kararı var. Yani her şey bitmiş olmayacak. AİHM kararı var. Söz konusu paket ile AİHM ve AYM kararlarına rağmen 30 yıl önceye dönüş gibi olacak. Bu konuyla da hukuki alanda mücadele ederiz. Avrupa Konseyi’nin Türkiye’nin bunun aksine düzenleme yapması için verdiği bir süre var. Tersine düzenleme yapılmış olması ile ilgili şikâyette bulunabiliriz. Tekrar tazminat talep edebiliriz, uğraşabiliriz. Yaşanan süreç içler acısıdır.  30 yıl sonra dönüp aynı şekilde sıfırdan öyle bir şey yokmuş gibi bir halde yasa çıkartmaya çalışıyorlar. Akla uygun bir şey değil. Soyadı kadınların eşitlik özgürlüğü, kimlik kişiliği açısından son derece önemli bir şeydir. Hem kadınların hem de çocukların. Bu nedenle kadınlar kendilerini bir evliliğe girdiği zaman bir erkekle eşit pozisyonunda koruyabilmeliler. Çocuk sahibi oldukları zaman da çocuklarına kendi soyadlarını da verebilmeliler. Bu hayatın olağan akışına göre olması gereken bir şey. Hani yukarıya giden bir şeyi aşağıya tekrar düşürmek hayatı ilerletmez, geriletir. Kadınları ve çocukları özgür olmayan, birey olmayan bir ülkenin insanları da aileleri de özgür, eşit bireyler olamazlar. Hükümetin bu tarzdaki bakış açısı hakikate aykırı bir durumdur. Gerçek dışı bir yönlendirmedir. Hakikatimizin doğrultusunda meclisten bu konuda bir karar çıkmasını talep ediyoruz.” diye konuştu.  

MİLLETVEKİLİ BEŞTAŞ: KAZANIMLARIMIZA GÖZ DİKENLERLE MÜCADELEMİZ DEVAM EDECEK!

DEM Parti Milletvekili Meral Danış Beştaş, Adalet Komisyonu’nda geçen uzun mülakatlar ve süreç ile ilgili sorularımızı yanıtladı: “Bizler ve diğer muhalefet kadın vekiller çok ayrıntılı tahliller yaptık, değerlendirmelerde bulunduk. İktidar grubundan somut bir şekilde kadının kendi soyadını kullanmamasına karşı bir savunma da görmedik. Burada savunmadan ziyade burada kararların merkezden alındığı belliydi. Bunu biliyoruz. Bir korku var. Bütün vekiller O’na (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan) uyuyor. Kişisel olarak farklı düşünseler bile bunu ifade etmiyorlar. Etmediler. Bir tane küçük ortak MHP vekili vardı. O da ‘işte nasıl olacak? Çocuklar kimin soyadını alacak?’ şeklinde garip bir savunma yaptı. Ama iktidar cephesinde de bir tartışma olduğunu biliyoruz, tahmin ediyoruz. Çünkü neticede soyadı hakkı bizlerin, kadınların! Bu hakkın AYM ve AİHM kararları ortadadır.  Meclise sunulan taslağın bu maddesinin genel kuruldan geçmeyeceğini düşünüyoruz, inanıyoruz ve mücadeleye de devam ediyoruz.” 

Çağdaşlık iddiasında bulunulsa da Türkiye’de kadınlara bakış açısında bir geriye gidiş hali olduğuna dikkat çeken Beştaş, “Özellikle iktidar topluma bunu bilerek dayatıyor. Kadınların tek görevlerinin annelik olduğunu, ev bakımı olduğunu, eşe itaat olduğunu ifade ediyorlar. Bunu artık gizlemiyorlar. Milli eğitim mevzuatından tutalım. Bu konuda Cumhurbaşkanı’nın yaptığı açıklamalara kadar hepsinin satır aralarında bazen de satır başlığında kadın ve erkeğin eşit olmadığını, eşit haklara sahip olmadıklarını söylüyorlar zaten. Yani kadın ve erkeğin eşit olmaması fıtratta var diyor mesela. Kürtaja karşılar. Erken evliliğe zorlama, teşvik etme hali söz konusu. Bunun gibi yüzlerce gerekçe söyleyebilirim. Bu noktada da kadınların kazanımlarına göz gittiklerini, bu kazanımları gasp etmek istediklerini tespit ettiğimi de üzülerek söyleyebilirim. İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası bir sözleşmenin lav edilmesi örneği var. Adım adım kadınların haklarını, özgürlüklerini kısıtlama gibi bir yönelim var. Bunun karşısında da Türkiye Kadın Hareketi’nin bir bütün olarak çok güçlü bir mücadelesi var. Ve ben inanıyorum ki biz kadınlar bu kazanımlarımızı onlara yedirmeyeceğiz. Meclis genel kurulundan bu madde onaylanırsa dahi kadınlar sadece kendi soyadlarını evliyken kullanabilmek için yargıya başvurabilir. Anayasa Mahkemesi kararı var. Evet. Tekrar sadece kendi soyadımızı yazdırmak için mücadeleye devam edeceğiz. Bugüne kadar nasıl mahkemelerde, AİHM’de, Anayasa Mahkemesi’nde bu mücadeleyi yürüttüysek bundan sonra da yürütmeye devam edeceğiz.” diye konuştu. 

MİLLETVEKİLİ ÖZBUDUN: DARISI 9. YARGI PAKETİ’NİN BAŞINA!

Gelecek Partisi Milletvekili Prof. Dr. Serap Yazıcı Özbudun, kadına soyadı dayatmasına karşı muhalefetlerinin Adalet Komisyonunda çok güçlü olduğunu belirterek şunları söyledi: “Toplantının baya ilerleyen saatlerinde bu maddeyle ilgili bir düzenleme yapacaklarını ama bunu genel kurul aşamasında yapacaklarını söylediler. Kulislere, paketten bu 15. hükmü çıkaracaklarmış. Ama tabi ki bu sadece asılsız bir bilgi de olabilir. Türkiye’de evli kadının kendi soyadını kullanabilmesi hakkı önce AİHM’ye yapılan bir başvurunun konusu olmuştu. AİHM, Türkiye’de bunu engelleyen mevzuat hükümlerini sözleşmeye aykırı buldu. AİHM Sözleşmesi’nin ayrımcılık yasağını düzenleyen 14. Maddesiyle; özel hayatın gizliliği hakkını düzenleyen 8. maddesine aykırı bulundu. Ve Türkiye’nin Sözleşmeyi ihlal ettiğine karar verildi. Türkiye, AİHM’nin kararlarının bağlayıcılığını 1989’da kabul etmiştir. Bu ne demek? Demek ki hak ihlaline hükmettiği zaman AİHM, eğer o ihlalin temelinde bir hukuki düzenleme varsa o düzenlemenin değiştirileceği manasına gelir. Ama o tarihten sonra gerekli değişiklikler yapılmamıştır. 9. Yargı Paketi’nde bu konu niçin tekrar gündeme geldi?”

Özbudun, “Çünkü bu defa da AYM, Türk Medeni Kanunu’nun konuyu düzenleyen 187. maddesini Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı görerek 22 Şubat 2023’te iptal etmiştir. Hukuk boşluğunun doldurulması için de kararında demiştir ki; ‘9 ay sonra bu karar yürürlüğe girecektir. Dolayısıyla 9 ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin o boşluğu doldurmak üzere bir yeni düzenleme yapması gerekiyor.’ Şimdi mahkemenin karar tarihi 22 Şubat 2023 ama kararın Resmî Gazete’de yayınlanma tarihi 28 Nisan 2023’tür. 9 aylık süre 28 Ocak 2024’te doldu. Meclis zaten hukuki boşluğu doldurmakta gecikmiştir. 9. Yargı Paketi’nin 15. maddesinde sözüm ona bununla ilgili bir düzenleme var. Niçin sözüm ona diyorum? Çünkü bazı sözcük oyunları yapılarak aslında AYM’nin iptal ettiği o kural içerik yönünden neredeyse aynen getirilmiştir. Bu aslında Anayasaya aykırı bir tutumdur. Çünkü Anayasa’nın 153. maddesinde AYM kararları kesindir, tartışılamaz ibaresi vardır. Yasama yürütme ve yargı organları ile idari makamları bağlar şeklinde bir hüküm vardır. Demek ki AYM bir iptal kararı verip bir kanun hükmünü iptal ettiğinde eğer yasama organı olan TBMM yeni bir düzenleme yapıyorsa o düzenlemenin mahkeme kararına uygun olması lazımdır. Oysa önümüze gelen bu düzenleme uygun değildir. Biz de komisyonda bunu belirttik.” dedi.

Milletvekili Özbudun son olarak şunları söyledi: “Toplantının akışı içinde zaten bu hükmü ele aldığımızda artık gün 11 Temmuz’u geçmişti ve gün 12 Temmuz’a dönmüştü. Düşünebiliyor musunuz? Ve dediler ki ‘biz genel kurul aşamasında sizin muhalefetinizi dikkate alacağız, bir iyileştirme yapacağız.’ Ama o iyileştirmenin nasıl bir mana taşıdığını onlar biliyorlar. Biz bilmiyoruz ayrıca kulislere yansıyan bir bilgi de bu hükmü paketten geri çektikleri yönünde oldu. Bu hafta bunun görüşülmesi biraz zor. Bir sonraki haftaya sarkabilir. ÖMK kanununun Ekim ayına ertelenmesi muhalefetin gücünün ispatıdır. Aynı gelişmenin darısı da 9. Yargı Paketi’ndeki itiraz ettiğimiz hususlar için olsun.”

EŞİK GÖNÜLLÜSÜ DALKILIÇ: SOYADI DAYATMASINA HAYIR DEMEYE DEVAM EDECEĞİZ!

EŞİK-Eşitlik İçin Kadın Platformu Gönüllüsü Serap Dalkılıç ile 9. Yargı Paketi Kanun Taslağı’nın gündeme geldiği andan itibaren platform olarak yürüttükleri kampanya sürecini ve kadının kendi soyadını kullanımının neden önemli olduğunu konuştuk.

Dalkılıç, “Kampanya sloganımız ve etiketimiz #9.YargıPaketiniGeriÇek kampanyasıydı. Yargı paketinin içinde neler olabilir konusunda tahmin yürüterek, el yordamıyla, kendi tecrübelerimizden yola çıkarak bir öngörümüz vardı. Paket taslağı resmi olarak hiçbir zaman ortaya sürülmedi. Bir Word belgesinin üzerinde değişik paketler sunuyorlardı. Kamuoyunun nabzını yoklamak için iktidar tarafından sunulmuş belgelerdi. 38 madde olarak sunuluyordu. Daha sonra Adalet Bakanı bir röportajında laf arasında bunun 62 madde olduğunu söyledi. Taslak kamuoyuna sunulduktan sonra dört konu üzerinde özellikle durduk. Bunlardan bir tanesi 6284 Sayılı Kadına Şiddet, Aile İçi Şiddeti Önleme Yasası’nda koruma kararlarına ve uzaklaştırma kararlarına uymayanlarla ilgili bir itiraz yolu açmak için geleceği söylenen maddeydi. İkinci itirazımız ise sizin de haber dosyanızın konusu olan, yıllardır sürdürmüş olduğumuz soyadı mücadelesi ile ilgiliydi. Kadının önceki soyadının evlendikten sonra tek başına kullanılması konusuydu. Soyadı ile ilgili birçok kadının kendi soyadını tek başına kullanabilmeleri ile ilgili başvuruları, bireysel olarak çeşitli mahkemelerde alınmış kararlar var. Anayasa Mahkemesi kararları var. Ve son olarak Anayasa Mahkemesi tarafından verilen; eşitliğine aykırılıktan kadının evlenmeden önceki soyadını tek başına evlendikten sonra da kullanabileceği şeklindeki kararı ve bu konuda meclisten istediği düzenleme konusu söz konusuydu. Düzenleme talimatının üzerinden 9 ay geçti.  Herhangi bir değişiklik yapılmadı. Aslında bunun için bir değişikliğe de gerek yoktu. İçişleri Bakanlığı bir genelgeyle bu işi nüfus müdürlüklerine bildirerek halledebilirdi. Bu konuda birçok arkadaşımız nüfus müdürlüklerine başvuru yaptı ancak bir sonuç alamadılar. Bu düzenlemeyi yapmadıkları gibi Anayasa Mahkemesi kararlarını da ihlal ederek 9. Yargı Paketi’nin içinde hiçbir değişiklik yapmadan aynı şekilde kadın evlendikten sonra isterse kocasının soyadıyla birlikte kendi soyadını kullanır şeklinde aynı düzenlemeyi getirdiler. EŞİK olarak, siyasi parti genel başkanlarıyla birebir görüşmeler yaptık. Ve 9. Yargı Paketi’nin bu şekliyle meclise gelmemesi için epeyce uğraştık. 6284’ün dışında taciz ve tecavüz sanıklarına af getirilmesi ve toplumun birçok kesimini ilgilendiren bizim için çok önemli bir konu etki ajanlığı konuları da itiraz ettiklerimiz içinde yer alıyordu. Bizim için bu dört konu önemliydi” şeklinde vurgularda bulundu. 

TBMM Genel Kurulu’nda görüşülecek konular arasında yer alan sokak hayvanları hakkındaki kanun tasarısı konusunda oluşturulan ciddi kamuoyu baskısının soyadı meselesinde gösterilip gösterilmediğine yönelik sorumuzu yanıtlayan Dalkılıç şunları ekledi: “Ne yazık ki soyadı meselesi çok sahiplenilmedi, bu acı bir durum. Etki ajanlığı konusunda MHP’nin bastırmasına rağmen kamuoyu baskısı nedeniyle konu pakete dahil edilmedi. Af konusunu ve 6284 ile ilgili konuyu da pakete dahil etmediler. Bir tek soyadı meselesi kaldı. Konu Meclis Adalet Komisyonuna geldiği zaman bütün adalet komisyonundaki muhalif partilerin milletvekilleri ile bire bir görüşmelerimizi sürdürdük. İktidar kanadındaki vekilleri de sosyal medya üzerinden etiketleyerek baskı kurduk. Ve Adalet Komisyonu’nda soyadı dayatması meselesinde kadın milletvekilleri büyük çaba sarf etti. Bu çaba karşılık bulacak gibiyken bir anda vazgeçildi. Genel kurulda tartışılacak denildi. Şu anda bizim amacımız, soyadı ile ilgili 15. maddenin genel kuruldan geçmemesi için çabalamak. AK Partili kadın vekillerin de bizle aynı düşündüklerini aslında biliyoruz ancak siyaseten tavır koyamadıkları kanaatindeyiz. TBMM Adalet Komisyon Başkanı’nın da maddeye karşı çıkanlara hak verdiği ancak yine de tasarıdan çıkartılmadığı duyumları edindik.” 

Dalkılıç son olarak, “Anayasa Mahkemesi evlenen kadınlara kadının kocanın soyadını kullanma zorunluluğu getiren 187.  Maddeyi iptal etti. AYM’nin vermiş olduğu bu karar çok önemli ve gerçekten çok atlanmaması gereken ve Türkiye için aslında çok sevindirici bir karar. Cinsiyet eşitliği, kadın hakları anlamında çok önemli bir karardır. Bu karara uyulmamasını, geri çekilmemesini dayatma olarak görüyoruz. Onun için bu dayatmaya hayır diyoruz. Dünyadaki örnekleri de inceledik birçok ülkede kadınlar uzun yıllardır kendi soyadlarını yıllardır tek başına kullanabiliyorlar. Konusu bile edilmiyor. EŞİK olarak 9. Yargı Paketi ile ilgili sürdürmüş olduğumuz kampanya çok önemli ve başarılı bir kampanyadır. Soyadı konusunun da Türkiye’de de aynı şekilde gündemden kalkması için mücadelemiz sürecek” diye konuştu. 

YAZAR SÖNMEZ: İKTİDARIN TOPAL ÖRDEKLİK HALİ GÖSTERİLMELİDİR!

Duvar Gazetesi Yazarı, kadın hakları savunucusu Berrin Sönmez ile soyadı meselesinin medya tarafından yeterince sahiplenilip sahiplenilmediği, konunun kadınlar için ne ifade ettiği ve iktidarın kadına kendi soyadını kullanma engeli gerekçelerini, konunun İslam dini ilişkisini ve başka önemli başlıkları konuştuk.

Sönmez, soyadı meselesinin bir kimlik meselesi olduğunu, kadın hakları alanında mücadele eden örgütlerin bu konunun üzerine gerçekten düştüğünü ve öteden beri de bunun mücadelesi verdiklerinin altını çizerek şöyle konuştu: “Ancak toplum geneli kadının soyadı meselesinin kadının eşit yurttaş olarak tanınması ve bunun hayata geçmesi konusundaki önemini fark etmiş değil. Ama daha vahim olanı da ne iktidar ne muhalefet, ne başka toplumsal kesimler kadına soyadı dayatmasıyla toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan cinsiyet temelli şiddet arasındaki ilişkiyi, bağlantıyı görmüyor. Görmek istemiyor. Kadının tanınması demek, kendi soyadını hiçbir şekilde değiştirmek zorunda kalmaması demektir. Ama buna evlenmeden önceki soyadı, bekarlık soyadı, kızlık soyadı gibi ibareler kullanılıyor. Hayır. Bu kadının kendi soyadıdır. Erkek nasıl doğduğu anda soyadını alıyor ve bunu değiştirmek zorunluluğunu hissetmiyorsa, hiçbir kural yoksa veya işte değiştirmek tamamen erkeğin kendi isteğine bağlıysa kadın için de böyle olmak zorundadır. Kadın için de bu böyle olduğunda ancak eşit olabileceğiz. Ve işte o zaman ancak kadın bir aileden diğer aileye geçen bir nesne olmaktan kurtulduğunu hissedecek.” 

“İktidarın ve kendisine yakın çevrelerin aileyi kutsama gibi bir alışkanlığı var. Kadının soyadı farklı olursa aile bütünlüğü bozulur gibi bir yaklaşım içindeler. Bu tamamen bir safsatadır” diyerek konuşmasına devam eden Sönmez, “Ne hukuki ne de bir bilimsel dayanağı vardır. Tek niyetleri erkek egemenliği anlayışının devam ettirilmesidir. Soyadı tartışmasını soybağı tartışmasına taşımamız lazım. Soy bağı sadece babadan devam edemez. Soy bağının anne ile babanın ortak aktarımı olduğunu, nesillere ortak bir aktarım gerçekleştiğini yasaların da kabul etmesi gerek. Tartışmayı buradan yürütürsek soyadını topluma daha iyi anlatabiliriz. Konunun dini inanç, dini değerler ile de bir alakası yoktur. Dine aykırı olan o kadar çok şey yapılıyor ki; yolsuzluk, hırsızlık, suçluyu kayırmak gibi. Ama kadın söz konusu olduğunda aileyi bahane olarak gösterip bunun dini bir meseleymiş gibi algılanmasını sağlayacak şekilde konuşuluyor. Bu dini bir mesele değildir. İslam dininde soyadı diye bir mesele de yoktur. Dinde sadece sahih nesilden bahsedilir. Yani bir çocuğun babasının, annesinin kim olduğunun bilinmesi demektir bu” dedi. 

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un kanun tasarısının komisyonda kabul edildikten sonra yazdığı Tweet’te tasarının TBMM Genel Kurulu’nda kabul edileceği iması olduğuna değinen Berrin Sönmez muhalefet partilerinin genel kurulda taktik değiştirmeleri gerektiğine işaret ederek son olarak şunları söyledi: “Ama Adalet Komisyonu’ndaki komisyon başkanının tamam bunlar çok haklı eleştiriler, bunlar genel kurulda değerlendirilecektir gibi bir ifadesi de olduğunu biliyoruz. Bakan Tunç’un açıklaması, bu sözün muhalefet vekillerini oyalamaktan başka bir anlam taşımadığını gösterdi. O halde muhalefet partilerinin taktik değiştirmesi gerekiyor. Yani tartışmalara, konuşmalara katılabilirler ama oylamaya katılmamaları gerekir. Neden derseniz. Genel Kurulu terk etmelilerdi. 31 Mart 2024 yerel seçimlerinden sonra ‘topal ördek’ konumuna düşmüş ama bu konumunu saklamayı planlayan iktidarın o ‘topal ördeklik’ halini açığa çıkarsınlar. Bu kanun tasarısının tek başına sadece iktidar vekillerinin oylarıyla kabul edildiğinin görünür olması lazımdır.”

ERKMEN: İŞ İNSANI KADINLAR SOYADI MÜCADELESİNE KATILMALIDIR

İzmir’de yaşayan İş İnsanı Fulya Erkmen de konuya ilişkin hassasiyeti olan yurttaşlardan biri. Erkmen, bir kadın olarak, soyadı dayatması karşısında büyük bir hayal kırıklığı ve üzüntü yaşadığını ifade ederek iş dünyasındaki kadınlara seslendi ve meseleye sahip çıkmaları çağrısında bulundu.

Erkmen şunları söyledi: “Anayasa Mahkemesi’nin eşitlik ilkesine uygun olarak verdiği kararın ardından, bu engellemeyle karşılaşmak, bireysel özgürlüklerimize ve kimlik haklarımıza yönelik bir geri adımdır. Kadınların kendi soyadlarını evlilikten sonra da tek başına kullanabilmeleri, modern ve medeni bir toplumun gerekliliğidir. Bu hakkın engellenmesinin toplumsal gelişmişlik adına bir kayıp olduğunu düşünüyorum. İş dünyasındaki kadınlardan gelen tepkilerin yeterli düzeyde olmadığını düşünüyorum. Bu, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde hala kat etmemiz gereken uzun bir yol olduğunu gösteriyor. İş dünyasındaki kadınlar olarak, sadece bireysel haklarımız için değil, gelecek nesillerin daha eşitlikçi bir toplumda yaşaması için de sesimizi daha gür çıkarmalıyız. Birlik içinde ve kararlılıkla hareket ederek, bu tür dayatmaların karşısında durmalı ve değişim için mücadele etmeliyiz. Ancak bu şekilde, toplumsal cinsiyet eşitliğine gerçek anlamda ulaşabileceğimizi düşünüyorum.”

YAZAR ÇELENK: BU DAYATMAYA İTİRAZ EDENLER AZINLIK DEĞİL!

Yazar Zehra Çelenk de haber dosyamıza katkı sağlayan isimler arasında yer alarak, kadına soyadı dayatması konusunda görüşlerini belirtti. Çelenk, “Büyük bir çoğunluğu onca sorunla boğuşan, emeklisinden özel okul öğretmenine açlık sınırından düşük ücretlerle yaşamını sürdürmeye çalışan, kadın ve çocuklara yönelik şiddet, taciz, tecavüz, istismarın her geçen gün arttığı bir toplum… Bunlara rağmen ve AYM kararı çiğnenerek, ‘aile birliğini yıpratıyor’ gibi bir gerekçeyle kadınların evlendikten sonra kendi  soyadlarını kullanma hakları gasp edilmeye çalışılıyor. ‘Kutsal aile birliği’yle kadının soyadının hiçbir ilgisi yok halbuki. Burada yapılmaya çalışılan temelde erkeğin ‘aile reisliğini’ yeniden yasayla meşrulaştırmak, kadını ev içi rollere ve bakım hizmetlerine kilitlemek, miras ve mülke dair düzenlemelerin erkek lehine yapılmasını sağlamak… Birçok neden sıralanabilir ama ‘aile birliğinin korunması’ bunlar arasında değil. Ailede birlik ve esenlik eşitlikle, tüm bireylerin haklarının korunmasıyla sağlanır. Elbette bu soyadı dayatmasının tamamen karşısındayım” dedi. 

“Soyadımız, benliğimizin önemli bir parçasıdır ve istediğimiz haliyle kullanmak hakkımızdır. Bizi dünyaya tanıtan, belki daha önemlisi de bizim kendimizi tanıdığımız, tanımladığımız şeydir, adımız” diyerek açıklamalarına devam eden Çelenk şunları söyledi: “Erkeğin soyadı evlilik durumunda değişmezken kadının soyadı  başta benliğinin önemli parçalarından feragat etmesi, bunun bir zorunluluk olarak dayatılması toplumsal cinsiyet eşitliğine aykırı. Ve şiddet de, her türlü adaletsizlik de ayrımcılık ve eşitsizlikten doğar. Sokak röportajlarında kadınlara soruluyor. Bu dayatmaya ya da gaspa itiraz edenler öyle küçük bir feminist azınlıktan ibaret değil. Toplumda artık pek çok kadın hem kendisi hem de kız çocukları için eşitlik istiyor; adı, benliği kabul görsün istiyor. Bu hakkın teslimi elbette eşitlik yönünde umut ve güç yaratır, aksi durum da haksızlık hissi uyandırır.” 

Çelenk son olarak şöyle konuştu: “Soyadı dayatması konusunda kadın mücadelesinin tüm platformlarından siyasete, yazarlardan demin bahsettiğim biçimde mikrofon uzatılan kadınlara uzanan biçimde güçlü ve etkili bir ses yükseltildi ve bu ses susmayacak da. Eşik Platform’un sosyal medya hesaplarını takip etmek bile yeterli, bunun ne kadar etkil ve yaygın bir ses olduğunu görmek için… Kadınlar uğruna on yıllarca mücadele ettikleri haklarından artık öyle kolayca vazgeçmeyecek…”

SOYADI KONUSUNDA FARKLI ÜLKELERDEKİ UYGULAMALAR NASIL?

Türkiye’de kadının soyadını kullanmasına dair düzenleme, 9. Yargı Paketi’nin Meclis Adalet Komisyonu’nda onaylanmasının ardından önümüzdeki günlerde Meclis’in gündemine gelecek. Bu yeni düzenlemeye göre, kadınlar evlendikten sonra bekarlık soyadlarını tek başına kullanamayacaklar, bu durum Anayasa Mahkemesi (AYM) kararına rağmen değiştirilmedi. EŞİK Platform soyadı meselesindeki farklı ülkelerdeki uygulamalar hakkında bilgi verdi. 

İspanya: Uzun yıllar boyunca çocuklara iki soyadı verilmesi öngörülüyordu; biri babadan, diğeri anneden geliyordu. Ancak babanın soyadı önce yazılıyordu. Josefa León Madrid’in Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıdığı dava sonucu, babanın soyadının önde yazılması cinsiyet temelli ayrımcılık olarak değerlendirildi ve değişiklik yapıldı.

Costa Rica: 18 yaşını doldurmuş bireylerin soyadlarının sırasını değiştirme özgürlüğü tanındı. Geleneksel olarak babanın soyadı önce gelirken, yeni yasal düzenleme ile bireylere tercih ettikleri sırayı seçme özerkliği sunuldu.

Japonya: Evlilik sonrası çiftlerin aynı soyadını kullanma zorunluluğu devam ediyor. Son yıllarda bu kuralın isteğe bağlı hale getirilmesi yönünde halk desteği artsa da muhafazakâr kesimler karşı çıkıyor. Yüksek Mahkeme yasayı anayasaya aykırı bulsa da parlamentonun adım atması gerektiğini belirtti.

ABD: Kadınlar, isterlerse kendi soyadlarını kullanabiliyorlar.

Birleşik Krallık: Kadınların evlendikten sonra eşlerinin soyadını alması zorunlu değil. Ancak çoğu kadın hala kocasının soyadını kullanıyor. 2016 verilerine göre evlendikten sonra eşinin soyadını alan kadınların oranı yüzde 90.

Hollanda: Kadınlar yalnızca özel durumlarda kocalarının soyadını alabiliyor. 1 Ocak 2024’ten itibaren çocuklar her iki ebeveynin de soyadıyla kayıt yaptırabilecek.

Güney Kore, Kuzey Kore, Şili, Malezya ve İran: Kadınlar ömür boyu doğdukları soyadını korumak zorunda. Çocuklar ise babalarının soyadını taşıyor.

İzlanda: Çocuklar babalarının adının yanına oğlu veya kızı anlamına gelen -sson ve -sdottir ekini alıyor.

Fransa: Kadınlar kocalarının soyadını ek olarak alıyor. Çocukların soyadı, ilk çocuk doğduğunda kararlaştırılıyor ve diğer kardeşlerle aynı soyadı taşıyor.

Belçika: Kadınlar doğum soyadını koruyor. Çift soyadı verme kanunu 2014’ten beri yasal, ancak çoğunluk hala babanın soyadını kullanıyor.

Yunanistan: 1983’te yürürlüğe giren yasa ile tüm kadınların doğum soyadlarını kullanmaları zorunlu kılındı.

İtalya: Kadınlar doğum soyadlarını korumak zorunda. Kocalarının soyadını da ekleyebiliyorlar. Yakın zamanda mahkeme, çocuğa babanın soyadının verilmesinin “eşitliğe aykırı” olduğuna hükmetti.

Kanada (Quebec): Kadının kocasının soyadını alması yasak. Çocukların soyadı çift soyadı veya isteğe bağlı tek soyadı olabiliyor.

9. Yargı Paketi: Hedefte Basın ve İfade Özgürlüğü mü Var?

Kadın Hak Mücadelesinde Farkındalığın Cephanesi: SEBUKA

Bütün Kadınlar Sinemaya Erişebilsin Diye: 21. Filmmor Gezici Kadın Filmleri Festivali