İbrahim Varlı: “İktidarın Suriye Politikası Çökmeye Mahkûmdu”

Suriye’de 2011 yılında başlayan savaşın ardından bölgede pek çok önemli olay yaşandı. Suriye’deki isyancıların hükümetle çatışmalarının ardından ülkede ABD ve Rusya gibi önemli güçlerin silahlı kuvvetlerini artırması, Suriye’yi adeta bir “satranç tahtası”na çevirdi.

Suriye sınırlarında yaşanan her bir gelişme Türkiye, İran ve Irak bölge ülkeleri için de önemli bir yer tutuyor. Zira, bölge ülkeleri bu çatışmaların muhtelif olumsuz etkilerinin sınırları içine dahil olmasını istemiyor. Türkiye, sınır komşusu olduğu Suriye’deki savaştan en çok etkilenen ülkelerden biri.

Savaşın ardından başlayan göç dalgası, Türkiye’ye milyonlarca Suriyeli göçmenin gelmesiyle sonuçlandı. İktidarın “ucuz işgücü” olarak gördüğü ve ağır sanayi başta olmak üzere farklı sektörlerde kayıtsız ve güvencesiz çalıştırdığı Suriyeli göçmenler bir yandan Türkiye’de yükselen göçmen karşıtlığının da etkisi altında. Geçtiğimiz günlerde Kayseri’de başlayan ve çeşitli illere yayılan saldırılar durumu özetler nitelikte.

Öte yandan Türkiye’nin Suriye bağlamında yürüttüğü dış politika da oldukça sorunlu. “Kardeşim Esad” söylemine “Katil Esed” söylemine uzanan yolda pek çok gelişme yaşandı. Muhalefetin uzun zamandır Suriye yönetimiyle görüşme söylemlerine karşı çıkan Erdoğan, geçtiğimiz günlerde birden “çark etti” ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşebileceğini açıkladı. Yol, “Katil Esed” söyleminden samimi aile ilişkilerine dönmüş görünüyor. Erdoğan açıklamasında şu ifadeleri kullanmıştı: “Beşar Esed şu anda Türkiye ile ilişkileri düzeltme noktasında bir adım attığı anda biz de ona karşı o yaklaşımı gösteririz. Çünkü biz dün Suriye ile düşman değildik ki, biz Esed ile ailece görüşüyorduk. Biz davetimizi yapacağız. İnşallah bu davetle birlikte de Türkiye-Suriye ilişkilerini geçmişte olduğu gibi aynı noktaya getirelim istiyoruz. Davetimiz her an olabilir.

Peki, bölgede pek çok karışıklık varken Türkiye-Suriye ilişkileri yeniden düzelebilir mi? Soru oldukça kapsamlı değerlendirmelere muhtaç. Bölgedeki aktörlerin adımları, uluslararası gelişmeler ve başkaca faktörler bu durumu etkileyebilir. Örneğin, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin ölümünün ardından bölgenin önemli aktörlerinden İran’da gerçekleşen seçimler de bölgedeki atmosferin ne yöne evrileceği konusunda bir veri olabilme potansiyeline sahip.

Türkiye’nin Suriye dış politikasını, bölgedeki gelişmeleri ve gelecekte neler olabileceğini gazeteci ve yazar İbrahim Varlı ile konuştuk.

“EVDEKİ HESAPLAR ORTA DOĞU PAZARINA UYMADI”

Erdoğan’ın Esad ile dostluk söylemleri Suriye’deki savaşın patlamasının ardından bir anda kesildi. Sonrasında ise Ak Parti döneminde yürütülen Suriye dış politikası neredeyse çökmüş görünüyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

AKP iktidarının Suriye politikası baştan itibaren çökmeye mahkumdu. Ki öyle de oldu. Her alanda büyük bir tahribat yaratıldı; siyasi, askeri, ekonomik, toplumsal. Sığınmacılar krizi ve cihatçılar sorunu ne tür bir yıkıma neden olduklarının en somut göstergeleri. Tüm bunlar neden oldu peki; iktidar Amerikan emperyalizmi ve körfez Arap ülkeleriyle birlikte Suriye’ye rejim ihraç edecekti. Suriye İhvanı iktidara getirilecekti. Böylece Ortadoğu’da ABD’nin yönelimleri doğrultusunda oluşturulacak “İhvan Kuşağı rejimleri” üzerinden tüm bölge yeni bir neoliberalizasyon sürecine sokulacaktı. Mezhepçi, yayılmacı refleksle yayılmacı emeller güden AKP iktidarı da ABD’nin Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi’nin -GBOP- asli aktörlerindendi. Ancak evdeki hesaplar Ortadoğu pazarına uymadı, adeta duvara çarptılar. Tutmayan planlar da Suriye’yi çökertirken aynı zamanda Türkiye’yi de bataklığa çekti.

“YENİDEN GÖRÜŞME İSTEĞİ SIKIŞMIŞLIĞIN GÖSTERGESİ”

Bir dönem “Katil Esed” söylemlerinde bulunan Erdoğan, geçtiğimiz günlerde Suriye Devlet Başkanı Esad ile görüşme ihtimalini gündeme aldı ve Türkiye ya da üçüncü bir ülkede görüşebileceklerini söyledi. Erdoğan’ın yeniden Esad ile görüşme hamlesi nasıl açıklanabilir?

Bu “barışma” hamlesi yaşanılan sıkışmışlığın bir göstergesi. Saray rejiminin hem içeride hem de dışarıda yaşadığı sıkışmışlık nedeniyle böyle bir adım atılmak isteniyor. Çünkü küresel güç merkezlerinin cirit attığı, hesaplaştığı Ortadoğu’da ve bölgede yeni dengeler oluşuyor. Gazze’deki savaş, Ukrayna’daki savaş, Yemen, Lübnan ve Irak’taki gelişmelerin yanında İran’daki hareketlilik mevcut durumları mevcut hâliyle sürdürülemez kılıyor. İsrail’in savaşı bölgeye yayma isteği, İran’ı çatışmalara çekme planları, Kürt meselesi hepsinin kesişim bölgesi Suriye. Tüm bunlar yaşanırken her aktör pozisyon alma peşinde, Türkiye de dahil. Alttan gelen basınç nedeniyle Erdoğan da Esad ile görüşme çağrıları yapıyor sık sık. İstenilen yanıtı henüz alamasa da Şam’a yönelik görüşme talebini ısrarla sürdürüyor. Ankara Şam ile barışmazsa, bazı meseleleri rayına oturtmazsa oluşacak hareketlilikte dezavantajlı duruma düşeceğinin farkında. Tüm bunların yanında Türkiye, Suriye ile barışmak zorunda, barışmalıdır da. Komşu bir ülkeyi istikrarsızlığa ve çatışmalara sürükleyen ana aktörlerden olan bir rejimin neden olduğu hataların bedelini tüm ülke ödemek zorunda kalıyor.

“SURİYE’DE KATMANLI VE BÜYÜK SORUNLAR VAR”

Erdoğan’ın Esad ile görüşme çağrısından çok daha önce muhalefetin ısrarla Suriye ile yapıcı ilişkiler kurulması yönünde çağrıları vardı.  Peki, mevcut durumda Suriye ile olası temaslar sorunlara çözüm getirebilir mi? Bu gerçekçi mi?

Suriye’de iç içe geçen çok katmanlı büyük sorunlar var. 13 yılda ülke adeta derdest edildi. Her bir parçasında ayrı bir sorun var. Cihatçıların varlığı, sığınmacılar, ÖSO, Kürtler, Fırat’ın doğusundaki özerk yapı, Amerika’nın varlığı vs. Suriye hâlihazırda 5 parçalı bir yapı; Fırat’ın doğusunda ABD destekli SDG, İdlib’de cihatçılar, Kuzeybatıda ÖSO-Türkiye, güneyde Ürdün sınırında ABD var. Suriye devleti ise büyük kentleri ve ülkenin önemli kesiminde hakim. Haliyle iç içe geçen tüm bu sorunların hepsi birbirini ve dolayısıyla da Türkiye’yi de doğrudan etkiliyor. 

Bu nedenle Şam-Ankara veya Erdoğan-Esad temaslarının sorunları bir çırpıda çözmesi beklenemez. Sınır güvenliği, sığınmacılar gibi kimi meseleler üzerinde kısmi çözümler olabilir kısa-orta vadede, ama kapsayıcı bir çözümün oluşması oldukça zor. Uzun ve çetrefilli bir süreç söz konusu. 

“TÜRKİYE, İRAN’IN BATI’YA VE DÜNYAYA AÇILAN KAPILARINDAN BİRİ”

Meselenin Suriye boyutuna ek, Orta Doğu’da pek çok gelişme yaşanıyor. İran’da bir seçim gerçekleşti ve cumhurbaşkanlığını Mesud Pezeşkiyan kazandı. İran’da şu anda tepkiler nasıl? Bağlantılı olarak İran’da gerçekleşen seçimler Türkiye’yi nasıl etkileyecektir?

Ortadoğu’nun tüm bu karışık ve de hareketli denklemi içerisinde bölgenin en önemli aktörlerinden olan İran’da hiç beklenmedik bir gelişme yaşandı. Cumhurbaşkanı Reisi helikopter kazasında öldü ve yerine sürpriz şekilde “reformist muhafazakâr” Pezeşkiyan seçildi. Yorgun, yoksul ve baskılar altında ezilmiş İranlılar katı muhafazakar adayları değil de Pezeşkiyan’ı seçerek rejime mesaj vermiş oldu. Ancak yeni cumhurbaşkanının yapacakları oldukça sınırlı. Özellikle dış politikada yapacakları daha da sınırlı, mevcut politikaların sürdürücüsü olacaktır. İran için bir varlık meselesi olan Ortadoğu’daki konumlanıştan sapma olması zor görünüyor. Türk-Kürt kökenli Pezeşkiyan daha çok ekonomik sorunlarla ilgilenecektir, Tahran’da konuştuğumuz tüm kesimler de aynısını söylüyor. Türkiye ile ekonomik ilişkilerin iyileştirilmesine ağırlık verecektir, Ankara ile her aşanda olabildiğince iyi ilişkilerden yana olacaktır. Türkiye İran’ın Batı’ya ve dünyaya açılan kapılarından birisi, önemli. 

İsrail’in Filistin’deki vahşi saldırganlığı, İran-İsrail gerilimi, Suriye’deki çatışmalar…  Krizlerin ve bölgesel çatışmaların yaşandığı Orta Doğu’da Türkiye nasıl bir dış politika hattı izlemelidir? Bu çok boyutlu siyasal gelişmeler ortamında nasıl adımlar atılmalı?

Türkiye politika yapıcılarının Ortadoğu bataklığına saplanacak her adımdan kaçınması gerekiyor. Yeni Osmanlıcı zihniyetten, bölgesel oyun kurma heveslerinden, Ortadoğu’da pozisyon oluşturma, etki alanını genişletme gibi yayılmacı emellerden vazgeçmesi gerekiyor.  Bölgedeki sorunların bir parçası olmaktan sakınmalı, komşularıyla ve de diğer ülkelerle barışmalı ve iyi ilişkiler kurmalı. Çok taraflı bir diplomasi yürütmeli, bir aktörle iş tutup bir diğeriyle karşı karşıya gelmemeli. Emperyalist güçlerin, küresel merkezlerin yönelimleri doğrultusunda hareket etmemeli.

Cenk Saraçoğlu: “Kapitalizmin Yıkıcılığı Göçmen Sorununu Doğuruyor”

Ercüment Akdeniz: “Yerli ve Göçmen Yoksulların Talepleri Birleşmeli”

Şam Eski Büyükelçisi Çelikkol: “Normalleşme Suriyeli Muhalifleri Memnun Etmedi”