Justin Karter
Çeviren: Can Derdiyok
İklim değişikliğinin yoğunlaştığı günümüzde, psikoloji ve iklim adaleti alanları pek de mümkün olmayan bir eşleşme gibi görünebilir. Ancak Review of General Psychology dergisinde yayımlanan yeni bir makale, bu iki alanın derinden iç içe geçmiş olduğunu savunuyor. Makalenin yazarları, anaakım, birey odaklı yaklaşımlara meydan okuyan bir psikoloji dalı olan eleştirel psikolojinin iklim değişikliğiyle mücadelemizde etkili olabileceğini iddia ediyor.
Güney Afrika Üniversitesi’nden Abiodun Omotayo Oladejo, Nick Malherbe ve Ashley van Niekerk, “İklim Adaleti, Kapitalizm ve Psikoloji Mesleklerinin Politik Rolü” başlıklı makalelerinde, iklim değişikliğine yönelik anaakım psikolojik yaklaşımlara keskin bir eleştiri getirerek bu yaklaşımların krizi tetikleyen faktörleri sürdürme riski taşıdığını savunuyorlar.
Makalelerinde “İklim değişikliğinin kapitalist üretim tarzının bir ürünü olduğuna dair çok kuvvetli deneysel kanıtlar var” diyor ve birden çok kaynağa atıfta bulunuyorlar.
Psikoloji mesleklerinden gelenler de dahil olmak üzere, iklim krizine yönelik anaakım tepkilerin iklim krizinin bahsi geçen kapitalist kökenlerini kabul etmekte büyük ölçüde başarısız olduğunu ileri sürüyorlar. Bu kör noktanın, öncelikle bireysel davranışlara ve “sorumlu tüketiciliğe” odaklanan, aşırı basitleştirilmiş ve depolitize edilmiş bir iklim değişikliği anlayışına katkıda bulunduğunu savunuyorlar. Bu yaklaşımın istemeden de olsa krize neden olan sistemi desteklediğini ekliyorlar.
“Bununla birlikte, iklim felaketini ele alırken kapitalizmi ciddiye alan az sayıda psikoloji uygulayıcısı var,” diyorlar ve “Eleştirel psikoloji alanında çalışanların, temelde kolektif ve politik olsa da farklı öznelerin anlaşmazlıklar, gerilimler, aksilikler ve toplumsal hareket inşası sürecinde ortaya çıkan bir dizi başka psikolojik olgu aracılığıyla birlikte çalışmasını gerektiren bir görev olan iklim adaleti programını sağlamlaştırmada anti-kapitalist aktivistlere nasıl yardımcı olabileceklerini açıklığa kavuşturmaya çalışıyoruz” diyerek asıl amaçlarının altını çiziyorlar.
Makale, eleştirel psikolojinin iklim değişikliğiyle mücadele çabalarında anti-kapitalist aktivistleri nasıl destekleyebileceğini özetliyor. Yazarlar, potansiyel müdahalenin üç temel alanını vurguluyorlar: Dayanışma kurma, duygusal arabuluculuk ve kaynak sağlama (1).
Oladejo, Malherbe ve van Niekerk, eleştirel psikolojinin iklim değişikliğinin varoluşsal tehdidine karşı etkili bir kolektif yanıt oluşturmaya nasıl yardımcı olabileceği konusunda ikna edici bir görüş ortaya koyuyor.
Kapitalizm ve İklim Değişikliği
Yazarlar, makaleye kapitalizm ve iklim değişikliği arasındaki yakın bağları ortaya koyarak başlıyor ve kapitalizmin küresel iklim krizini şiddetlendirmedeki rolünün altını çiziyor. Deneysel kanıtlar iklim değişikliğinin insan faaliyetlerinden kaynaklandığını teyit etse de bu dönemi “Antroposen” olarak adlandırmak gerçek suçluyu küçümseme riski taşıyor: Kapitalist üretim tarzı. Yazarlar, tüm insanların eşit şekilde suçlu olmadığını, kapitalist çıkarlar tarafından yönlendirilen sanayinin karbon emisyonlarına orantısız bir şekilde katkıda bulunduğunu vurguluyorlar.
Artan sıcaklıklar, yoğunlaşan tropik fırtınalar, yükselen deniz seviyeleri ve uzayan kuraklıklar da dahil olmak üzere iklim değişikliğinin sonuçlarını yeniden ele alıyorlar. Verdiği fiziksel zararın ötesinde, iklim değişikliği ağır sosyal ve ekonomik maliyetler de getirmekte, çatışmaları ve sosyoekonomik eşitsizlikleri tetiklemektedir. Daha da önemlisi, iklim krizinin etkileri eşit bir şekilde dağılmamaktadır. Düşük gelirli topluluklar ve daha yoksul ülkeler iklimle ilgili felaketlerin yükünü taşımakta ve bu durum, sosyal adalet sorununun iklim değişikliği ile kesişimini daha da önemli kılmaktadır.
Yazarlar, jeolojik çağımızın “Kapitalosen” olarak yeniden kavramsallaştırılması gerektiğini savunuyor ve iklim krizinin temel itici gücü olarak kapitalizmin sömürü ilişkilerini vurguluyorlar. Bu kavramsal değişim, sadece bireysel sorumluluk değil sistemik değişimi de gerektiren iklim adaletine giden yolları aydınlatabilir.
Bu bağlamda, psikoloji alanında çalışanlar, özellikle de iklim değişikliğinin kapitalist kökenlerini kabul eden eleştirel psikoloji alanında çalışanlar, çok önemli bir rol oynayabilir. Psikoloji alanındaki bu uygulayıcıların dayanışma kurma, duygusal arabuluculuk ve kaynak sağlama gibi eylemlerle tabandan gelen iklim adaleti hareketlerinin güçlenmesine katkıda bulunabileceğini ve nihayetinde krizin kapitalojenik köklerine meydan okuyabileceğini öne sürüyorlar.
İklim Değişikliğine Karşı Devletlerin Tepkilerinin Yetersizliği
Yazarlar, krizin köklerini sömürge dönemine ve Sanayi Devrimi’ne kadar götürerek, devletlerin bu küresel krize verdikleri cılız tepkileri eleştiriyor. Sömürgecilik döneminde toprak ve kaynakların sömürülmesi ve tahrip edilmesi, Sanayi Devrimi ile daha da şiddetlenerek, Küresel Kuzey’de Küresel Güney’in aleyhine servet birikimine katkıda bulunmuştur. Bu kapitalist zenginlik yaratma modeli, Sanayi Devrimi’nden bu yana atmosferik karbondioksit konsantrasyonlarında yüzde 48’lik bir artışa yol açmıştır.
Modern kapitalizm, özellikle de sürekli ekonomik büyüme dürtüsü, çevresel bozulmaya ve iklim değişikliğine katkıda bulunmaya devam etmektedir. Büyük şirketler ve dünyanın en varlıklı bireyleri sera gazı emisyonlarının sorumluluğunda önemli bir paya sahiptir. Buna ek olarak, kapitalist ideoloji, emeği ve çevresel kaynakları sömürerek iklimsel sınıf ayrımına, iklim ırkçılığına ve iklim ataerkilliğine katkıda bulunmaktadır.
Yazarlar ayrıca, 1972’de Stockholm’de düzenlenen ilk çevre konferansından başlayarak, 1985’te Viyana Sözleşmesi, 1987’de Montreal Protokolü ve 1992’de Rio Yeryüzü Zirvesi’ne kadar iklim değişikliğine karşı çağdaş devlet tepkilerini de gözden geçiriyorlar. Yazarların ele aldıkları daha yakın tarihli çalışmalar arasında Binyıl Kalkınma Hedefleri ve Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın yanı sıra 2016 Paris İklim Anlaşması da yer almaktadır.
Ancak bu çabaların genellikle yetersiz olduğu açığa çıkmıştır. Bu taahhütler genellikle onaylanmamakta, görmezden gelinmekte ya da alt üst edilmekte ve iklim değişikliğine katkıda bulunan temel kapitalist yapılara meydan okumakta başarısız olmaktadır. İklim değişikliğine verilen tepkiler, genellikle kapitalist çıkarlar tarafından yönlendirilmiş, verilen sözler ve hedefler genellikle göz ardı edilmiş ya da krizi etkili bir şekilde ele almak için yetersiz kalmıştır.
Sadece vaatlerde bulunup bunları uygulamayan bu yetersiz tepkiler yerine kapitalist ideolojilere meydan okuyan yeni yaklaşımlara duyulan ihtiyacın altını çizilmektedir.
İklim Değişikliği ve Psikoloji
Psikoloji alanındaki uygulayıcılar arasında iklim krizi konusunda artan farkındalık, iklim yanlısı davranışları teşvik etmek ve iklim değişikliğinin psikolojik etkilerini hafifletmek gibi iki ana yaklaşıma yol açmıştır. Bazı psikologlar sürdürülebilir uygulamaları teşvik etmek için bireysel davranış ve tutumları değiştirmeye odaklanırken diğerleri iklim değişikliğinin psikolojik refah üzerindeki etkisini incelemekte ve çeşitli başa çıkma stratejileri yoluyla etkileri hafifletmeye odaklanmaktadır.
Ancak bu yaklaşımlar, yazarlar tarafından Kapitalosen -insan faaliyetlerinin, özellikle de kapitalist ekonomilerin çevre üzerindeki etkisiyle tanımlanan çağ- olarak adlandırılan iklim değişikliğine neden olan yapısal sorunları ele almak yerine bireysel eylem ve uyarlamaya odaklanmakla eleştirilmektedir. Bu yaklaşım, aslında iklim adaleti için verilen mücadelenin siyasal boyutunu ortadan kaldırmakta, bunun yerine bireysel tüketim kalıplarına ve başa çıkma mekanizmalarına odaklanmaktadır.
Bununla birlikte, psikoloji meslekleri içindeki eleştirel bir grup anti-kapitalist bir iklim adaleti yaklaşımını savunmaktadır. Bu grup, aktivist davranışları güçlendirmeye, kapitalizmin yapısal güçlerine karşı direnmeye, gençliğin öncülüğündeki hareketlerin rolünü vurgulamaya ve iklim değişikliğiyle sistemik düzeyde mücadelede dil ve temsilin önemine odaklanmaktadır. Ayrıca, bireyci stratejiler yerine, iklim değişikliğinden en çok etkilenenlerin seslerine ve ihtiyaçlarına öncelik veren ve kapitalist köklerine meydan okuyan stratejilere geçilmesini savunmaktadırlar.
Bahsi geçen makalenin yazarları, psikoloji alanındaki uygulayıcıların iklim adaletini ilerletmede aktivist bir rol üstlenebileceklerini ve üstlenmeleri gerektiğini, bireysel eylemlerin ötesine geçerek çevresel yıkıma katkıda bulunan kapitalist güçlerle doğrudan yüzleşmeleri gerektiğini savunuyorlar. Ek olarak, yazarlar, iklim ataerkilliğine, iklim ırkçılığına ve iklim bağlamındaki sınıfsal bölünmeye karşı mücadele eden anti-kapitalist hareketlere yardımcı olmak ve aralarında dayanışma yaratmak için psikoloji alanındaki uygulayıcıların becerilerini ve kaynaklarını kullanması gerektiğini de savunmaktadır.
Eleştirel Psikoloji ve İklim Eylemi
Sosyal açıdan adil bir sürdürülebilirlik mücadelesinde psikoloji alanındaki uygulayıcıların rolü, kapitalizm tarafından sömürülen insanlar ve doğaya atıfta bulunan “gezegen proletaryası” ile dayanışmanın geliştirilmesine ve harekete geçilmesine yardımcı olmak açısından önemli olabilir.
Bunula birlikte, psikoloji alanındaki uygulayıcıların katılımı, sosyal değişim girişimlerini depolitize etme ve patolojikleştirme eğilimi ve kapitalizmle uyumundan kaynaklanan tarihsel isteksizlik ışığını da dikkate alarak sosyal hareket aktörleri tarafından kabul edilmeli ve belirlenmelidir.
İklim adaleti hareketlerinde eleştirel psikoloji uygulayıcıları için üç ana rol vardır. Birincisi, dayanışma oluşturmak. İkincisi, duygusal arabuluculuk ve üçüncüsü, kaynak sağlama.
Dayanışma oluşturma boyutunda, eleştirel psikoloji uygulayıcıları aktivistlerin iklim, toplumsal cinsiyet ve etnik adalet hareketleri de dahil olmak üzere farklı anti-kapitalist mücadeleler arasında güçlü bağlar kurmak için gereken zorlu iç gözlem ve dürüst katılım için alanlar yaratmalarına yardımcı olabilirler.
Duygusal arabuluculuk boyutu, bu hareketlerdeki duygusal unsurları anlamak ve yönetmek anlamına gelir. Psikoloji alanındaki uygulayıcılar, iklim adaleti ile ilgili duyguları tartışmak ve bunların kolektif eylem üzerindeki etkilerini anlamak için “duygusal topluluklar” oluşturabilir.
Son olarak, kaynak sağlama boyutu ise mesleklerinin kurumsallaşması nedeniyle kaynaklara sahip olan uygulayıcıların, aktivistlerin bu kaynakları iklim adaletini ilerletmek için kullanmalarına yardımcı olma görevi olduğunu vurgulamaktadır. Bu, kapitalist gerekliliklere boyun eğmeden, anti-kapitalist iklim adaleti hareketlerinin ilkelerine saygı gösterilerek yapılmalıdır.
Bu roller ve boyutlar, dayanışma oluşturmak, duygusal dinamikleri yönetmek ve iklim adaleti için kaynaklardan yararlanmak için çok önemlidir ve eleştirel psikoloji uygulayıcılarının bu hareketlerde oynayabileceği potansiyel dönüştürücü rolün altını çizmektedir.
Sonuç olarak, yazarlar, iklim adaletini savunanların kapitalizmi görmezden gelemeyeceğini ve anti-kapitalist iklim adaleti grupları oluşturmak için aktivistlerle birlikte çalışan psikoloji alanındaki uygulayıcıların rolünün önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Makalede, bu önermeleri eleştirel bir şekilde incelemek ve iklim değişikliğini temelde siyasi bir mesele olarak algılayan ve ele alan bir tür eleştirel psikoloji için sürdürülebilir umutlar yaratmaya çalışmak amacıyla gelecekteki araştırmalara duyulan ihtiyacın da altı çizilmektedir.
*Bu yazı Justin Karter tarafından yazılmış, Mad in America’da yayımlanmış ve Fikir gazetesi için Can Derdiyok tarafından çevrilmiştir.
Çevirenin Notu
(1): Makalede ve metinde bu üç kavram şu şekilde yer almaktadır: Solidarity-making, affective mediation, availing resources.
Küreselleşmeden Gezegensel Yönetişime Doğru Bir Paradigma Değişimi *