Milli Eğitim Bakanlığı tüm eğitim kademelerindeki zorunlu derslere ait “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” başlıklı üç bin sayfalık yeni müfredat taslağını geçtiğimiz günlerde kamuoyunun görüşüne sundu. Yeni müfredat taslağı için öğretmenler ve akademisyenler internet sitesi üzerinden bir hafta boyunca görüş ve eleştirilerini paylaşabilecek.
AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından beri 2005 ve 2018’deki değişikliklerden sonra müfredatın üçüncü kez değiştirilmesi öngörülüyor. Bu süreçte Din Kültürü dersi tamamen değiştirilirken, dinle ilgili seçmeli dersler getirildi. Okul Öncesi Eğitim Programları ise 2002, 2006, 2013, 2023 ve 2024’te değiştirildi.
Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin de yeni müfredatın “değerlerine bağlı, hayallerini gerçekleştirebilecek” çocuklar yetiştirmek amacını taşıdığını söyledi. Ayrıca müfredatta sadeleştirmeye gidildiğini paylaştı. Herhangi bir değişiklik olmaması hâlinde yeni müfredat, 2024-2025 eğitim ve öğretim yılında her kademenin birinci sınıfında uygulamaya konulacak. Yani okul öncesi, ilkokul birinci sınıf, ortaokul beşinci sınıf ve lise dokuzuncu sınıflar yeni müfredatla eğitim ve öğretime başlayacak.
MÜFREDATTA DİKKAT ÇEKEN DEĞİŞİKLİKLER
MEB, Anadolu imam hatip liselerinin dokuzuncu sınıflarında okutulacak Temel Dini Bilgiler kitabında Diyanet İşleri Başkanlığı’na referans verdi. Kitapta, dijital öğretme ortamları ve uygulamalarının, “İmkânlar çerçevesinde” öğretme-öğrenme süreçlerine dâhil edilmesi gerektiği kaydedilerek Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından geliştirilen uygulamalar örnek gösterildi.
Tarih Dersi Öğretim Programı’nda da “Bu kadarı da olmaz” dedirten değişiklikler yapıldı. Önceki programda, “Kuruluş-Yükselme-Duraklama-Gerileme” ve “Dağılma” olmak üzere beş ana başlık altında incelenen Osmanlı Devleti’nin tarihi, yeni programda altı başlık altında toplandı. Uzmanların, “Osmanlı güzellemesi” olarak yorumladığı, Osmanlı’nın dağılma döneminin anlatıldığı ünitenin adı, “Savaşlar Sarmalında Osmanlı” olarak değiştirildi. Osmanlı’nın duraklama dönemi ise “Dönüşüm Sürecinde Osmanlı” başlığı altında anlatıldı.
Fen Bilimleri dersi programında yer alan ve “Canlılar ile Evrenin Oluşumu” konusuna atıf yapılan paragrafta ise sure ve ayetlere yer verildi. Canlıların ve evrenin oluşumu hakkında edinilen bilgilerden hareketle, “Allah, insan ve evren arasında ilişki” kurulacağı belirtilerek “Müminun suresinin 14 ve Zümer suresinin 6. ayetlerinden yararlanılarak insanın anne rahminde geçirdiği evreler ile insanın oluşumu hakkında edinilen bilgiler arasında bağ kurulur. İnsanın ve evrenin yaratılış özellikleri ile amaçları hakkında Kuran, Kuran ilimleri ve bilimsel kaynaklardan bilgi toplanır.” denildi.
Temel eğitim 12’nci sınıf din dersi programına “Cihat” kavramı girdi. Programda, “İslam ve Barış” konusu ele alınırken Cihat kavramına yer verilmesi gerektiği ifade edildi. Programda, “Cihadın Çanakkale Muharebeleri, Millî Mücadele süreci ve 15 Temmuz’da olduğu gibi barışı sağlama ve vatanı savunmadaki rolüne vurgu yapılır.” ifadeleri kullanıldı.
YAPILMA BİÇİMİ, YÖNTEMİ VE İÇERİĞİ YANLIŞ
Eğitimci Özgür Bozdoğan, müfredatı eleştirirken öncelikle yapılma biçimi, yöntemi ve içeriği açısından eleştirdiklerini vurguladı. Bozdoğan, “Müfredatlar gereksinimlere göre güncellenebilir ancak bunun bir yöntemi var. Bir ihtiyaç analizi yapılır, buna göre çalışmalar gerçekleştirilir, daha sonra pilot bir uygulama yapılır ve buradan gelen geri bildirimlere göre değişiklikler yapılarak son hâli verilir. Ancak şu anda görüyoruz ki müfredat yapma biçimi özellikle haziran ayından beri hızlı bir şekilde sürdürüldü. Yeni müfredatın bilimsel olmayan, evrensel değerlere uygun olmayan, siyasi saikler ve dini referanslarla hazırlandığını görüyoruz. Çağdaşlaşma, teknolojik gelişmelere uyum sağlama gibi hiçbir gereksinime bakılmadan bir müfredat hazırlanmış.” dedi.
Milli Eğitim Bakanının seyreltme ifadesini kullandığına dikkat çeken Bozdoğan, “Seyreltme diyorlar ama bu seyreltmenin hangi ölçülere, neye göre yapıldığını bilmek istiyoruz. 3-4 defa tekrar eden konuları çıkardıklarını söylüyorlar ama bizim kullandığımız müfredatlar sarmal müfredat. Yani farklı içerikler, farklı kademelerde, farklı derinliklerle verilir. Aynı konular yeniden öğretilmez. Bunu mesleğe yeni başlayan öğretmenler de bilir. Sırf bu örnekten bile alanla kurulan bağın ne kadar zayıf olduğunu görüyoruz.” diye konuştu.
Yeni müfredatın temel bir varsayım üzerine kurulduğunu belirten Bozdoğan, “Şu anda müfredat, ‘Ne kadar çok dini içeriklerle insan yetiştirilirse o kadar sağlıklı bireyler yetişir’ varsayımına göre şekilleniyor. Ancak akıldan, bilimden, değerden uzaklaştıkça ortaya çıkan nesillerin yaşamda karşılığının olması mümkün değil. Bu hâliyle müfredatın ortaya çıkış mantığı oldukça sorunlu” dedi.
Eğitim yerine ‘maarif’ kavramının kullanılmasının bile müfredatın içeriğine ilişkin bir fikir verdiğini belirten Bozdoğan, “Öte yandan Türkiye Yüzyılı bir siyasi partinin sloganı. Bu bile tüm toplumsal kesimlere ait olması gereken müfredatta, siyasetin belirleyiciliğini gösteriyor. Yani siyasi iktidarın eğitimle ve yaşamla ilgili düşünceleri temel alınmış bir modelden söz ediyoruz. Oysa eğitim kamusal bir hizmet, toplumsal fayda üretmesi gerekir. Müfredatlar tüm dünyada kamusal eğitimin belirleyicisi. Müfredat tüm toplumsal kesimlere eşit mesafede olmalı. Şu anda metinlerin kamusal fayda üretmesi ve eşit mesafede olduğunu söz etmemiz mümkün değil. Toplumsal gereksinimleri karşılayan bir müfredat olduğundan söz etmemiz mümkün değil.” dedi.
Bozdoğan şunları dile getirdi: “Burada siyasetin eğitim aracılığıyla yeni bir rejim, bir gelecek yaratma çabası var. Eğitim kamusal bir hizmet olmaktan çıkarılarak çatışma alanına dönüştürülüyor. Müfredatta çocuğun üstün yararı, faydası belirleyici olmalı. Her değişiklikte bu yarar gözetilmeli. Ama siyasetin alanına dönüştüğünde bundan en olumsuz etkilenen çocuklar oluyor. Bu olumsuzlukla çocuklar eğitimden uzaklaşıyor, okul terkleri artıyor, açık liseler ve MESEM’lere geçişler artıyor. Çocuklar örgün eğitimin dışına doğru hızla itiliyor. Bunu engellemeliyiz.”
“ÇOCUKLARIN DÜŞÜNME BİÇİMİNİ GELİŞTİRECEK BİR MÜFREDATA İHTİYAÇ VAR”
Eğitim Sen Genel Başkanı Kemal Irmak, “Türkiye’de bir müfredat değişikliği gerekiyordu. Bu müfredat tamamen sınav odaklı bir eğitim sistemi içeriyordu ve evrensel değerler ile demokratik değerlerden uzaklaşması açısından sorunluydu. Ancak müfredat değişikliği geniş mutabakatlı bir katılımla yapılır. Eskiden Milli Eğitim Şuraları vardı ve müfredatlar buralarda uzun süreli tartışmalarla hazırlanırdı. Daha sonra pilot çalışmalar yapılarak bunlar takip edilir ve uygulanabilirliği, evrensel değerlerle uygunluğu değerlendirildikten sonra uygulamaya geçilirdi. Dünyada da müfredat değişikliği örnekleri hep böyledir. Doğru olan yöntemler bu şekilde işler ancak şu anda gelinen noktada durum hiç böyle değil.” dedi.
Irmak, “Geçmişte felsefe dersleri çoktu ve bütün felsefeler neredeyse müfredat içerisinde yer alırdı. Felsefe bir bilim olmamakla birlikte, bütün bilimlerin tartışma noktasıdır. 12 Eylül’le birlikte zorunlu din dersi uygulaması başladı. Din dersi bir kültür dersi olarak verilebilir ama şu anda sadece bir inancın uygulama biçimi olarak veriliyor, bir de üzerine seçmeli dersler konuluyor. Çocuklar bilimden ve bilimsel ilkelerden uzak bir müfredatla karşı karşıya bırakılıyor. Çocukların düşünme biçimini geliştirecek bir müfredata ihtiyaç var.” diye konuştu.
Sınav odaklı mevcut müfredatla sistemin olmadığını belirten Irmak, “Çocuklara özgü, öznel yetenekleri açığa çıkarabilecek ve geliştirebilecek bir eğitim modeline ihtiyaç var. Dünya gelişiyor, teknoloji ilerliyor, yapay zekâyı tartışıyor. Bizim de yapay zekânın eğitimdeki rolünü ve biçimini odağa alarak tartışma yürütmemiz lazım. Çocuklar bilgisayarlara kendileri eğilim gösterip öğrenmeseler neredeyse tuşa basmayı öğrenemeyecekler. Okullara bilişim sınıfları açtılar, sonra hepsini kapadılar. Fen liselerinde bile laboratuvarlar, kullanılmayan bir konumda. Bu uygulamaların tamamı müfredattan çıkarıldı. Demokratik, bilimsel, herkes için kapsayıcı bir müfredata ihtiyaç var.” ifadelerini kullandı.
EĞİTİM SEN’DEN 11 MADDELİK ÖNERİ
Türkiye’nin nasıl bir müfredata ihtiyacı olduğunu 11 maddede sıralayan Eğitim Sen, ‘”Yeni müfredat hazırlıkları konusunda sorunun eğitim biliminin temel ilkeleri göz önünde bulundurarak hayata geçirilmesi gerektiği açık. Eğitim Sen, eğitimin toplumsal bir olgu olarak ele alınıp bu olguyu tanımlayan değişkenlerin bütünsel bir çerçeve içinde analiz edilmesi gerektiğini düşünmektedir.” değerlendirmesini yaptı ve müfredat programı ile ilgili şu önerileri sundu:
“-Eğitim müfredatı hazırlanırken bilimsel, demokratik, laik, bireyin yanı sıra aynı zamanda toplumsal faydayı da gözeten, insan hak ve özgürlüklerine dayalı eğitim programlarının oluşturulması gereklidir. Bu çerçevede yaratıcı ve eleştirel düşünen, üretici, çevre bilinci kazanmış, toplumsal sorunlara duyarlı, kendine güvenen, demokrasiyi özümsemiş, insan hak ve özgürlüklerini ön planda tutan, eşitlikçi, adalet duygusu gelişmiş bireylerin yetiştirilmesini hedefleyen eğitim programları oluşturmak temel hedef olmalıdır.
-Dil bir iletişim aracı olmanın yanı sıra o dili konuşan toplumun tarihinin ve kültürünün taşıyıcısıdır. Farklı dillerin varlığını inkâr eden, onları dışlayan “tek dil-tek millet” ideolojisi terk edilerek çok dillilik temelinde anadilinde eğitim müfredat içeriklerine eklenmelidir.
-Müfredatın içerdiği bilgi ve değerler, demokrasi karşıtı (dinci-gerici istismara dayanan, ırkçı, etnik ayrımcı, bölgeci, cinsiyetçi, farklı renk ve kültürleri aşağılayıcı, savaş yanlısı, çevre düşmanı, piyasacı vb.) öğeler asla olmamalı, var olanlar çıkarılmalıdır.
-Müfredatta yer alan konu, amaç, hedef, öğretim ilke ve yöntemleri ve kavramları; çocukların sosyal ve kültürel gelişim düzeylerine uygun olmalıdır.
-Müfredat, sınav ve not sistemi üzerine kurulmamalı. Çünkü sınav ve not sistemi, geliştiren değil, eleyen ve seçen bir sistemin ürünüdür. Ölçme ve değerlendirme, öğretmen-öğrenci-veli üçgeninde kurulmalı ve nicelik değil, nitelik ölçülmeli. Ölçmenin amacı, elemek değil, niteliğin yer ve düzeyini belirlemek olmalıdır.
-Ders kitaplarının sermaye çevrelerinin çıkarları ile dinsel kural ve referanslara göre hazırlanması uygulamalarına derhal son verilmeli, bilimsel ve pedagojik ilkelere uygun tarzda hazırlanması sağlanmalıdır.
-Ders kitaplarında gözlenen tekdüzelik son bulmalı, içerik bilimsel, sistematik ve öğrenciye göre olmalı. Seçilen konular ile konuların ele alınış biçimi program hedeflerine uygun ve ilgi çekici şekilde düzenlenmelidir.
-Ders kitabı, uygulama aşamasında çeşitli öğretim yöntemlerini kullanmaya olanak sunmalı; öğrencinin katılımı, merak, yaratıcılık ve eleştirel düşünme yönleri ön plana çıkarılmalı. Ders kitapları, onu kullanan öğrencileri araştırma, sorgulama ve bilgilere ulaşma çabasına dâhil edecek bir yapıda hazırlanmalıdır.
-Ders kitaplarında öğrencilerin okuduklarından zevk almalarını sağlama, düşünme becerilerini teşvik eden etkili sorgulama teknikleri kullanma, eleştirel düşünme ve kendi kendine öğrenmeyi teşvik etme yaklaşımı kendini göstermelidir.
-Öğrencinin ve öğretmenin kontrol edemediği hiçbir araç, eğitimin temel unsuru hâline getirilmemeli. Özellikle bireyin davranış, beceri ve yetenek gelişimine odaklanan ilk ve ortaokul düzeyinde bilgi teknolojilerinin yanlış kullanımının öğrencinin gerçek hayatla bağını koparabileceği riski göz önünde bulundurulmalıdır.
-Müfredat hazırlıkları sürecinde sermaye ve iktidar odaklarının ekonomik, siyasal ve ideolojik çıkarlarına yönelik düzenlemeler yer almamalı, sendikalar, bilim çevreleri ve öğrenci-veli temsilcilerinin müfredat hazırlanmasında katılımı sağlanmalıdır.”
“PİYASACI, DİNSEL VE TOTALİTER BİR YAPIYA BÜRÜNDÜRÜLMÜŞ TASLAK”
Eğitimci Ali Taştan ise, eğitimde her yapılan değişiklikle bilimsellikten çok daha fazla uzaklaşıldığını ifade etti. Taştan, “Yıllardır eğitimciler olarak uyarıyoruz, sadeleştirme yapılmalı diyoruz. Bizim ilkokul ve ortaokul programımız çok ağır. İkinci sınıfta test uygulamaya başlıyoruz. Ağır matematik ve soyut kavramları veriyoruz. Ama sadeleştirme böyle yapılmamalı. Kuramın geneline baktığımızda, dinselleşmiş, dincileşmiş bir öğretim kuramı var. Piyasacı, dinsel ve totaliter bir yapıya büründürülmüş bir taslak ortaya çıkıyor. Bilimsel temelde olması gerekirken daha çok manevi dünyaya dair kavramlar konulmuş. Ayrıca bakan ‘10 yılda hazırladık’ diyor ama bir haftada bunun incelenmesini istiyor. Bu da gerçekçi değil. Bir haftada incelemek, bilimsel temelli görüş bildirmek mümkün değil. Sadece kamuoyundan görüş aldık demek için açtılar, bu süre gerçekçi değil. Ayrıca kimlerle yapıldı? Ne zaman, hangi kurumlar davet edildi? Kaç bilim insanı vardı? Bunları açıklama gereği de duymuyorlar.” dedi.
Bülent Şık Yeni Eğitim Projelerini Anlattı: Çocuklar İçin Bir Model İnşa Ediliyor
Eğitim hakkı metalaşırken: Kamu ve özelde eğitimin panaroması